IPS İletişim Vakfı/bianet’in, Oslo Metropolitan Üniversitesi Gazetecilik ve Uluslararası Medya Merkezi (OsloMet-JMIC) ile gerçekleştirdiği proje kapsamında, medya ve ifade özgürlüğü ihlalleri ile bu ihlallere karşı yürütülen mücadelelere odaklanıyoruz.
Türkiye’deki medya çalışanları ve kurumlarına yönelik ifade özgürlüğü ihlallerini takip edip raporladığımız bianet Medya Gözlem Veritabanı’ndaki vakalarla ilgili bir analiz yazısı hazırlamak yerine, bu kez veritabanında adı geçen gazetecilere kalemi uzattık. Haberi savunan, hak ihlallerini haberleştiren gazeteciler, bu defa maruz bırakıldıkları ihlalleri ve mücadelelerini #HaberiSavunmak yazı dizisi için anlattı.
Gazetecilik, herhalde bu ülkede yapılması en zor mesleklerden biri. Eğer derdiniz gerçekten gazetecilikse, yani gizlenip üstü kapatılan gerçekleri ortaya çıkarmaksa, başınıza gelecek şeylerin sonu yok. Mesela şafak operasyonuyla evinizin basılmasına, gözaltına alınmaya veya tutuklanmaya hazır olmanız gerek. Aynı zamanda kumpaslarla, onlarca dava ve soruşturmayla da boğuşmalısınız.
Ben de gazetecilik yapma mücadelesi veriyorum. Gazeteciliğin bana armağanı 1 yıl 8 ay hapis cezası, 20’den fazla dava ve onlarca soruşturma oldu. Onlarca haberim erişim engeli kararlarıyla ‘yok edildi’.
1 yıl 8 aylık hapis cezamı, deprem felaketinde çadır satışıyla ülke gündemine oturan önceki Kızılay Başkanı Kerem Kınık ve Genel Müdür İbrahim Altan’a kesilen para cezasını haberleştirdiğim için aldım. Yani, İçişleri Bakanlığı’nın kestiği para cezasını haberleştirdiğim için yargı da bana bir ceza kesti ve “5 yıl hükmün açıklanmasını geri bırakıyoruz, yani beş yıl elini kolu bağlıyoruz” dediler. Beş yıl boyunca uslu durmazsan, yolsuzlukları, hırsızlıkları, skandalları ortaya dökersen bir ceza daha veririz ve cezaevini boylarsın demek istediler.
Elbette gazetecilikten vazgeçmedim. Bu yüzden peş peşe yeni davalar açmaya devam ettiler. Açılan son davalardan biri, daha önce AKP’li Güngören Belediyesi’nde belediye başkan yardımcısı olan, ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Sağlık Bakanlığı bürokratı olarak atadığı Rıza Uçan ile ilgili haberim nedeniyle…
Uçan’ın bir yurttaşı darp ettiği ve bu yüzden yargılandığını ortaya çıkardım. Bunları haberleştirdiğim için kamu görevlisine hakaret etmekle suçlanıyorum. Uçan, yurttaşı darp ettiği için, ben de bunu haber yaptığım yargılanıyorum.
Bir MHP milletvekili ile ilgili haberlerim nedeniyle yaklaşık sekiz defa ifadeye çağırıldım. Yani, sekiz ayrı soruşturma açıldı, bu soruşturmaların bazıları birleştirildi ve nur topu gibi üç yeni davam oldu. MHP’li vekilin kamudan aldığı arazilerle Sırbistan vatandaşı olmasını ortaya çıkardığım haberlerim nedeniyle suç işlediğim iddia ediliyor.
Kısa süre önceye kadar bakan olan AKP’li Mustafa Varank için de aynı şeyi yapmışlardı gerçi. Kuzeninin devletten aldığı kupon arazileri haberleştirdiğim için jet hızıyla dava açmışlardı. Mahkemede, bu haberle ödül aldığımı, aynı zamanda dünyanın her yerinde siyasilerin veya bürokratların yakınlarının kamuyla kurduğu ticari ilişkilerin haber değeri taşıdığını anlatınca ceza vermeye utandılar sanırım…
Tüm bunların yanında, bir de erişim engeli ve içerikten çıkarma kararları ile adeta suya yazı yazıyorsunuz diyorlar. Erişim engeli kararı almak için bulunduğunuz kentteki mahkemeye gitmenize gerek yok. Örneğin, Edirne’de yaşıyorsanız, Antep’ten erişim engeli kararı aldırabilirsiniz. Trabzon’daysanız, Mersin’deki bir hakim erişim engeli kararı verebilir. Bu, aslında şunu gösteriyor: Erişim engeli kararı verecek doğru hakimi bulabilirsiniz…
Böylece bir hafıza silme operasyonu yürütüyorlar. Sabıkalarını temizlemek için haberlerimizi yok ediyorlar. Bunu yaparken de öyle skandallara imza atıyorlar ki…
Mesela İç Anadolu’daki bir kentin vali yardımcısı, hakkındaki haberleri Sakarya’dan engelletiyor. Hatta mahkemeye, “Ben yargılanmıyorum ama yargılandığım yönünde yalan haber yapıyorlar” diye başvuruyor… Hakim ise vali yardımcısının isteğini kabul ediyor ve tüm haberleri erişime engelliyor. Yanlış anlamadınız, yargılanan vali yardımcısı yargılanmadığını beyan ederek kendisi hakkındaki haberleri yok ediyor!
Yetmiyor, İstanbul’daki bir holdingin patronu, kendisiyle alakalı haberleri Şanlıurfa’nın Siverek ilçesindeki mahkemeden engelletiyor. Gerçi yargıdaki rüşvet ağı ortaya çıktıktan sonra tüm bunlara şaşıramıyor insan…
Bu satırları yazıp, yargı skandallarını anlatırken, rezaletin başrol oyuncusu MHP milletvekilinin, vali yardımcısının ve iş insanının ismini yazmadım. Çünkü yazsaydım bu yazıyı da yok edeceklerdi. Yazıyı korumak için isimlerinden bahsetmesem de basit bir internet taraması ile başrol oyuncularının kimler olduğunu anlayabilirsiniz.
Dahası, davalar, soruşturmalar, erişim engelleriyle boğuşarak gazetecilik yapma mücadelesi verirken bir yandan da canınızı korumak zorundasınız. Bir gün bir iktidar ortağı tarafından tehdit edilip hedef gösterilebilir, ya da haber yaptığınız soyguncular veya çeteler tarafından tehdit edilebilirsiniz.
‘Ak Gençlik Ocakları’ isimli, oldukça ilginç işlere imza atan bir dernek var. Bu derneğin başkanı Ferhat Aydoğan, geçen temmuz ayında İçişleri Bakanlığı adına sahte kart bastırdığı için tutuklandı. Hatta İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, sosyal medya hesabından “Gereği yapıldı” notuyla Aydoğan’ın gözaltına alınma anlarını paylaştı. Aydoğan, tutuklanmadan önce, kendisiyle ilgili yaptığım haberler nedeniyle bana hakaretler yağdırdı, hatta tehdit etti.
Bu yüzden Ferhat Aydoğan hakkında suç duyurusunda bulundum. İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı da İstanbul İl Jandarma Komutanlığı Siber Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nden Aydoğan’ın kimlik ve adres bilgilerinin tespit edilmesini istedi.
Ancak jandarma, 14 Ağustos 2024’te savcılığa gönderdiği raporda, “Aydoğan’ın açık kimlik ve adres bilgilerinin tespit edilemediğini” belirtti. Yani jandarma, “İçişleri Bakanı Yerlikaya’nın bulduğu ve cezaevinde yatan Aydoğan’ı biz bulamıyoruz” dedi resmen… “Böyle bir rapora nasıl ve neden imza attılar?” sorusunun yanıtı, “şikâyetçi olan bir muhalif gazeteci olduğu için” olabilir mi?
Bunca kötülüğün ortasında, gazeteci arkadaşlarımızın başına türlü işler gelirken inadına yazmaya, gazetecilik yapmaya devam etmeliyiz. İnadına, sesi kesilmek istenenlerin sesi olmalıyız. Gazeteciliğin tek gerçek tatmin noktası da bu…
Bir haberle, 18 aydır yakalanmayan bir deprem davasının firari müteahhidinin yakalanmasını sağlamak, milyarlarca liralık bir vurgun ihalesinin iptal edilmesine neden olmak ve rant çarkına çomak sokabilmek, sanırım bu mesleğin en güzel yanı.
Bir eylemde şöyle bir döviz vardı: “Gazeteciysen boyun eğmeyeceksin...” Bu üç kelime gazetecilik mücadelesinin özeti aslında.
(İA/VC)