IPS İletişim Vakfı/bianet’in, Oslo Metropolitan Üniversitesi Gazetecilik ve Uluslararası Medya Merkezi (OsloMet-JMIC) ile gerçekleştirdiği proje kapsamında, medya ve ifade özgürlüğü ihlalleri ile bu ihlallere karşı yürütülen mücadelelere odaklanıyoruz.
Türkiye’deki medya çalışanları ve kurumlarına yönelik ifade özgürlüğü ihlallerini takip edip raporladığımız bianet Medya Gözlem Veritabanı’ndaki vakalarla ilgili bir analiz yazısı hazırlamak yerine, bu kez veritabanında adı geçen gazetecilere kalemi uzattık. Haberi savunan, hak ihlallerini haberleştiren gazeteciler, bu defa maruz bırakıldıkları ihlalleri ve mücadelelerini #HaberiSavunmak yazı dizisi için anlattı.
Gazeteciliğe başladığım yıl, haber daktiloda yazılıyor, ajanslar teleksten çıkan kağıtlardan izleniyordu. Faksın bürolara gelmesine henüz bir yıl vardı. Zaman ile mekân algısını sonsuza dek değiştirecek internetle tanışmamıza ise 10 yıl.
Haber, fotoğraf, film malzemeleri ve bunları başka şehirlere taşıyacak ulaşım araçlarının tamamının, aynı küçük aygıtta cebe sığabileceği; saatler süren görüntü alma, işleme, aktarma işlemlerinin birkaç saniyede gerçekleşeceği söylense katiyen inanmazdık.
Ama hepsi, biz sahada gazetecilik yaparken gerçekleşti. Buna karşılık, muhabirliği fiziki açıdan kolaylaştıran, haberi ışık hızıyla yayan teknolojik dönüşüm, basın ve ifade özgürlüğünü olumlu yönde dönüştürmedi. Genç bir muhabirken tanıştığım OHAL valilerine verilmiş gazete-dergi toplatma yetkisi, Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu gibi haber alma ve basın özgürlüğünü daraltan engeller, bugün zamanın ruhuna paralel usul ve yöntemlerle gazeteciliği kuşatıyor. Bugünün, 90’lı yıllardan ayırıcı temel özelliği sorulursa, “Daha az öldürülüyoruz” cevabı uygun düşer
Gözdağı ve yıldırma güdüsü
İlk dava, Hürriyet Ankara bürosunda ekonomi muhabiriyken geldi. Denetim raporunu haberleştirdiğim bir kamu bankası genel müdürü, astronomik tutarlı bir tazminat istiyordu. Enflasyonun çok dalgalı bir seyir izlediği yıllardı. Tutarı tam anımsayamıyorum. Ancak tıpkı ondan 20 yıl sonra, Bayburt Grubu şirketlerinin açtığı davalardaki gibi, mahkum olmam halinde yıllarca çalışsam ödenemeyecek bir tutardı. İlerleyen aşamalarda gazetenin patronu ile banka yönetiminin uzlaştığını öğrendim.
Şirketler ve kurumlar açısından bu tip davalarda, yıldırma ve gözdağı motivasyonunun, tazminatın hak edildiği düşüncesinin önünde olduğunu ise sonra anlayacaktım.
500 bin euroluk dava
Davalar ile yazılarıma erişim engeli taleplerinin yağmur gibi yağmaya başladığı dönemin başlangıcı, Cumhuriyet Gazetesi’nde yazdığım dönemdir. Bu dönemin ilk aşamasında maruz kaldığım davalar arasında, her biri 1,5 milyon TL tutarlı Bayburt Grubu şirketlerinin açtığı iki dava öne çıktı. (Aslında daha önce dönemin İBB Başkanı Kadir Topbaş’ın suç duyurusuyla açılan davada yargılanmaya başlamıştım. Ve bu davayla ilgisi dolayısıyla bekletilen, Ömer Faruk Kavurmacı’nın açtığı 1 milyon TL’lik ilk davam açılmıştı bile.)
- 2015’te Rus savaş uçağının Suriye sınırında düşürülmesinin ardından ağır hasar alan iki ülke ilişkilerindeki ilk yumuşama sinyali dış ticaretten gelmişti. Tam da o dönem, inşaat şirketleri, 21/b usulüyle açılan birçok altyapı ulaşım ihalesinde tercih edilen Bayburt Grubu bünyesindeki Agrobay Seracılık, Rusya’ya ihracat yapacak şirketlerden biri seçildi. Konu hakkında yazarak sorular yönelttiğim “Rusya’ya domatesler de Bayburt’tan” başlıklı yazıma 1,5 milyon TL’lik dava geldi.
Onu, millete tasarruf yapması tavsiye edilirken döviz biriminden metro ihalesi açılıp 21/b usulüyle ihale yapılmasını eleştirdiğim “Tasarruf Arıyorsanız Metro İhalelerine Bakın” başlıklı yazım izledi. Bayburt Grubu şirketi Şenbay Madencilik ikinci davasında 1,5 milyon TL manevi tazminat istiyordu. İçinde hiçbir hakaret unsuru taşımayan bir yazı için 1,5 milyon TL istenmesi ile bunun adının ‘manevi tazminat’ oluşu ilginç bir durum oluşturmuştu. Bu tutarın 2017 yılı kuruyla, yaklaşık 500 bin euroya karşılık gelmesi, uluslararası basının da ilgisini çekmişti. Davalardan ilki reddedildi. İkincisi de açılmamış sayıldı. Davayı reddeden hakimin, duruşmayı izleyen gazeteci arkadaşlarımdan “Biraz da bizim sorunlarımızı, dosya yükümüzü yazın” diye ricada bulunması, davanın önemli notlarından biri olarak kayda geçti.
Erişim engelleri
- Kamu İhale Kanunu’nun olağanüstü ve afet hallerinde kullanılması gereken usulü olan 21/b’nin, kötüye kullanıldığını yazdığım, ilan edilmeden yapılan önemli ihaleleri kamuoyuna duyurduğum, kamu kaynaklarının diğer kayırmacı usullerle kullanıldığını anlattığım bu dönemde çok sayıda yazım da farklı sulh ceza hakimliklerinin verdiği kararlarla erişime engellendi:
- Etiler’deki Şirket AKP’li çıktı (Cumhuriyet, 15 Şubat 2014)
- Özel Şiddet Kimi Zengin Ediyor (Cumhuriyet, 24 Aralık 2014)
- Özel Güvenliği Ödüllendiren Kimdi (Cumhuriyet, 4 Nisan 2015)
- Özel Güvenliğin İki Yüzü (Cumhuriyet, 28 Eylül 2015)
- Sadat A.Ş (Cumhuriyet, 11 Temmuz 2016)
- Ferhat Tepe dosyası neden kapandı? (Cumhuriyet, 16 Temmuz 2016)
- Rota Yemekçilik’i Kimler Koruyor? (Cumhuriyet, 18 Haziran 2017)
- U’yu Bırakın İkinci Piste Bakın (Sözcü, 10 Eylül 2021)
- Kocaeli’de Bir Tramvay Hattı (Sözcü, 2 Nisan 2021)
- Hukuksuz Bir Tramvay Hattı (Sözcü, 17 Nisan 2021)
- Aynı İhaleyi Gizlice İki Katına Tekrarladılar (Sözcü, 6 Haziran 2022)
Erişim engeli kararlarında, inşaat şirketi Met-Gün’ün, “hızlı ve başarılı”(!) sonuç alma konusunda mahir olduğunun altını çizmek gerekiyor. Met-Gün, kendisini rahatsız eden bir yazının alıntılandığı onlarca haber sitesinin de erişime engellenmesi kararlarını süratli bir biçimde çıkarabiliyor.
T3 Vakfı tazminat davası
- 2019 yılı başında yazdığım “İBB’den Vakıflara Hizmet Raporu”, İBB’nin protokollere dayalı olarak, iktidara yakın vakıf, dernek ve sivil toplum kuruluşlarına sağladığı farklı desteklerin mali karşılıklarını belgeliyordu. Yayımlanmayan, daha ziyade hizmet içi bir çalışma görünümünde olan raporu uzun bir uğraşın ardından teyit ettirerek yayımlamıştım. Rapordaki listede yer alan kuruluşlar arasında bulunan T3 Vakfı, 80 bin TL tutarında tazminat davası açtı. 30 bin TL’lik kısmı kabul edildi, istinafta da onandı. Dava konusu yazıda, vakfın nakit bağış ya da nakit destek aldığı yönünde bir ifade, kelime olmadığı halde, dava sürecinde sanki böyle bir ifade yer alıyor gibi savunma yapıldığını vurgulamak gerekiyor.
- Astronomik tutarlı tazminat taleplerinin yanı sıra bir dönem moda gibi olan 1 TL’lik dava da açıldı hakkımda. Kalyon İnşaat’ın şirketle ilgili olarak Resmi Gazete’de yayımlanan yatırım teşvik belgesi verilerini paylaştığım için açtığı dava reddedildi.
Seçim gecesi “Demokrasi sandıktan ibaret değildir” sözüm dolayısıyla, hakkımda soruşturma başlatıldı, ifade verdim. Oradan takipsizlik çıktı. Ancak bu sözümün yayımlandığı TV kanalına yüksek tutarlı idari para cezası kesildi. RTÜK Başkanı adımı anarak tweet attı. Bu bir işaret fişeği gibiydi. Adını anmak istemediğim biri, kahredici bir şekilde (hastane ihmali) kaybettiğimiz babam üzerinden spekülasyon yaptı. Zannettiği kişinin torunu olduğum zannıyla darbecilikle itham etti. Bunu kendi TV programında yaptı. Gerçeği öğrenmesine karşın özür dilemediği gibi hedef gösteren sözleri dolayısıyla, sosyal medyada günlerce hakarete maruz kaldım.
Buraya kadar aktardıklarım, mesleğini 40 yıla yakın bir süredir kesintisiz yapmış bir gazetecinin nasıl bir iklimde habercilik yaptığı konusunda fikir veriyor olmalı. Şirketlerin büyük kısmı da artık dokunulmaz olmak istiyor. Hatalarının kamuoyuna duyurulmasından, haberleştirilmesinden büyük rahatsızlık duyuyorlar. Yargısal taciz adı da verilen gazetecilere yönelik, ifade ve basın özgürlüğünü daraltan bu girişimler, özellikle iktidarla yan yana iş yapan şirketler açısından çok kolaylaşmış görünüyor. Sulh ceza hakimliklerinin özellikle erişim engelleme kararları konusundaki tutumlarını da değerlendirecek biçimde Anayasa Mahkemesi’nden çok önemli bir hak ihlali kararı çıkmasına karşın, sanki böyle bir karar çıkmamış devam eden bir erişim engelleme düzeni sürüyor.
Destek, dayanışma
Medya kuruluşlarının çalışanlarına yönelik yargısal taciz konusunda onların arkasında duran bir tutum sergilemesi hayati önem taşıyor. Meslek örgütlerinin sergileyeceği desteğin ne kadar değerli olduğunu da deneyimlemiş bir gazeteci olarak bu desteğin sürmesi gerektiğini paylaşmak gerekiyor.
Yürütme/idare organları ile şirketlerden gelen yargısal tacizlerin arttığı bir dönemdeyiz. Bu nedenle gazetecilerin kendilerini her bakımdan güçlü hissetmesini sağlayacak mesleki çaba ve girişimlerin arttırılması gerekmektedir.
(ÇT/VC)