Çok sevdiğin biri için bir yemek yapmak istersin. O kadar güzel olsun dersin ki, kokusu bile onu heyecanlandırsın, tadına baktığı anda daha önce hiç böylesiyle karşılaşmadığını hissetsin. Bitirmemek için yavaş yavaş yesin, onu sevsin. Bittiğindeyse bir tabak, bir tabak daha istesin. Kokusuyla, görüntüsüyle, masadaki duruşuyla enfes bir yemek olsun.
Yemek kitapları ararsın, bulduğun tarifler arasından aynı yemeğin en iyi sonucu vereceğine inandığın en detaylı, en zahmetli tarifini alırsın. Sonra süpermarket sebzelerini beğenmez manav manav dolaşırsın, her şeyin en tazesini, en parlağını bulmak için. Elinde koca koca torbalarla eve gelirsin. Yorulmuşsundur, üşümüşsündür, kalbin harcadığın enerjinin ve paranın hesabını yapamaz bir halde çarpıyordur hızlı hızlı. Mutfağa girersin. Tezgah hazırlanır, malzemeler yapılış sırasına dizilir.
Dünya o anda mutfakta döner...
En fazla iki saat sonra sevdiğinin midesine girecek güzel bir yemek yapacağın hayali yüzüne bir gülümseme kondurur. Keyifle, şarkı söyleyerek işe koyulursun. Tüm dünya o an o mutfakta dönmektedir. Tüm güzellikler ocağın sıcağıyla ısınan, o küçücük mutfaktadır, ve sen semazenler gibi huzurla döner durursun. Tarif karşındadır: “Domateslerin kabuklarını soyup, küp şeklinde küçük küçük doğrayın” Söylenenleri yaparsın. “Beşamel sos için unu yağda kavurduktan sonra, yanmasına izin vermeden yavaş yavaş sütle karıştırın”, “Bu arada makarnalarınızı on dakika haşlayın”, “Mantarları da güzelce yıkayıp, ince ince kıydıktan sonra...”, “Aman, fırınınızın 200 derece olmasına dikkat edin”...
Bir anda her şey nasıl da karmaşıklaşıverdi. Kocaman bir kalbin olabilir; ama sadece dört ocak ve iki elin var. Bir anda sonsuzluğun uyumunda dönen semazen dengesini yitirmeye başlar. Pes etmek yok dersin kendi kendine. Sevdiğim için bunlar. O kadar güzel olacak ki, aşık olacak.
İki saat geçer. Mutfakta bir keşmekeş, makarnayı sosu ve mantarlarıyla fırına yeni sürmüş, masada bir yorgunluk sigarası yakarsın. “Oysa” der o ses; her şey ne güzel olacaktı. Bütün o sevgi, emek, heyecan, tarifler... Her şey yüzüne gözüne bulaşmıştır şimdi. Ortaya düşlediğin hoşluktan ve cazibeden uzak bir bulamaç çıkmıştır.
Bir ilişki de böyle olsa gerek. Tüm iyi niyetin, heyecanın, sevgin, aşkın, titizliğinle başlarsın. Dünyadaki tüm güzel şarkılar sizin mutluluğunuz için çalmaktadır. Yüzünden gülücükler, içinden huzur eksik değildir: Her ne olursa olsun –uyuyamasan da, göremesen de, dokunamasan da- ona olan sevgin dünyanı renklendiriyordur. Sonra bir ocağın alevi azalır, yüzün biraz düşer. Olsun dersin içinden “seviyorum!”.