Sevgili okuyucular, Evropa topraklarına ayak basalı bir ayı geçti. Gerçi buraya Avrupa diyerek diğerlerine haksızlık etmek de istemem, Roma tüm karmaşasıyla zihinlerimize kazınan Avrupa prototipinin epey dışında bir kent.
Burada her an her şey değişebilir, ve en güzeli sizi değişimden haberdar etme gereği bile duymazlar.
Koklaya koklaya yolunu bulmak, lastik gibi gevşek sinirlere sahip olmak Roman usulü yaşamın temel taşları.
Roma çok güzel bir kent tabii.
İmparatorluğun bir başkentinde dokuz yıl yaşamışken, şimdi diğer bir başkenti deneyimliyorum.
İstanbul’un aksine burada her gün tarihin içinde yaşadığını hissediyorsun. Kaybolduğun her yolun kıyısında köşesinde şahane çeşmeler, kiliseler, binalar karşılıyor seni.
Ağzın bir karış açık, “Vay be o devirde nasıl yapmışlar bunu” diyen turist korosuna sen de katılıyorsun.
Gerçi ben bunları ya uzaylıların ya da tanrının yaptığını düşünürken buluyorum kendimi sıklıkla.
Hani tanrının dünyayı yaratması gibi bir mucize bence, Pantheon’un varlığı da. İnançsızlıklarından olacak, tanrı Romalıları kendine bağlamak için kenti donatıp durmuş.
Onlar da sonunda bu ısrara dayanamayıp, en koyusundan Katolik olmuşlar.
Kente Mussolini’nin dünya fuarı için inşa ettirdiği EUR semti dışında sadece iki yeni bina yapılmış bunca yıl içinde.
Estetik kaygıları doğuştan geldiği için yapıların hepsi baktıkça bir daha baktırıyor kendine.
Fakat Roma eylemde.
Mucizelerle bezeli kentin insanları mutsuz. Geldiğimden beri her hafta kent çapında en az 1-2 eylem oluyor. Şu ara “Kırismıs” sebebiyle ateşkes ilan edilse de yatışan bir şey yok.
Önümüzdeki yıl kentin üçte birinin işsiz olması bekleniyormuş, kamu üniversitelerinin öğrencileri ve çalışanları özelleştirmeyi özendirmek için kesintiye uğrayan gelirlerinden, doğru düzgün yapılmayan derslerden şikayetçi; ulaşım çalışanları sanırım en mutsuzları-eylem olmadığı günlerde bile iş yavaşlatıyorlar. Geçtiğimiz haftalarda tüm kentte hayat bir günlüğüne duracaktı, yapılacak büyük eylem sebebiyle.
Okullar tatil edildi, herkes eyleme hazırlandı.
Derken bir gece önce durmadan yağan yağmur sebebiyle nehrin taşma tehlikesi doğunca, olağanüstü hale saygı duyuldu ve eylem ertelendi.
Sanırım burada geçireceğim bir yıl içinde bu kentten öğrenerek ayrılmayı dilediğim şey rahatlıkları ve değişime hızlı adapte olmaları.
Roma’da çok göçmen var. Gazetelerde çıkan ırkçılık haberlerinin kaynağını, burada bir türlü Romalı göremeyince anlamaya başladım.
Pakistanlılar, Hintliler, Çinliler, Senegalliler vs.
Ve bu kent, İtalyanca konuşmadığında sana tüm kapılarını kapattığı için bebesinden yaşlısına herkes bir şekilde İtalyanca öğreniyor.
İlk geldiğim zamanlarda 80 yaşlarında Çinli bir teyzenin metroda telefonunu bülbül gibi İtalyanca şakıyarak açması absürd bir filmdeymişim hissi veriyordu.
Şimdi buna da alıştım, ve galiba bu kentte bu dili konuşamayan bir ben kaldım.
Bizim Mısırlı manavın yanına çırak girsem, hem para kazanır hem de dili daha hızlı çözebilirim belki.
Gelelim “Efsaneler gerçek midir?” kısmına: Bu haftaki efsanemiz dünyanın dört bir yanına nam salmış italyan erkeklerinin ne muhteşem canlılar olduğu üzerine. İçiniz rahat olsun sevgili okuyucular, Vatikan’daki papazları hariç tutarsak, yok öyle istatistikleri zorlayan bir numaraları.
Sizlere Kırismıs ışıkları altından sevgilerimi yolluyorum.(EK/EZÖ)