Aile kavramı değişiyor. İlkokulda ailenin ne demek olduğunu ve aile türlerini anlatırlardı. Eskiden varolan geniş aileler ve bir de kentlerde ortaya çıkan çekirdek aileler diye. Milli Eğitim müfredatı, 1980’lerin sonunda anne, baba ve çocuklardan oluşan çekirdek aileyi “yeni” sayıyordu.
Sınıf arkadaşlarımızın çoğunun en az bir kardeşi vardı ve anne babaları boşanmamıştı. Bizler mutsuz olsalar da, ayrılığı bir çözüm olarak görmeyen ailelerin çocuklarıydık. Bunda annelerin çoğunun evde oturmasının da payı vardı muhakkak. Kardeşlerimiz vardı. Birlikte oyun oynayabildiğimiz, küçülenlerini giydiğimiz, kıskandığımız, kavga ettiğimiz.
Az kalan kalabalık aileler
Şimdi bakıyorum da, bizim dirseğimizi dayamaktan kenarları kıvrık kıvrık olan ilkokul defterlerimize yazdığımız çekirdek aile tanımı biraz mazide kalmış. Artık bu kavramın içi boşanan çiftler ve yeni eşlerle gelen kardeşlerle doluyor.
Kalabalık bir ailem olduğu için, her ne kadar bilimsel olmasa da, kuzenlerim bana fikir veren bir dağılıma sahip bu konuda. Çoğu evli ya da evlenip ayrılmış. Aralarında hala aynı kişiyle evli olan ve birden fazla çocuğu bulunan iki kişi var.
Onları da zaten, nesli tükenmekte olan varlıklar gibi el üstünde tutuyoruz. Diğerlerinin çocukları yalnız. Bir başına. Zaten anneler de çalıştığı için çocuğun en yakını bakıcısı olmuş. Bazıları boşanmış. Bazıları ikinci evliliklerini yapmış. İkinci evliliklerle beraber ilk çocuklar, kardeşe kavuşmuş.
"Kadının Olamam"
29 Ekim tatili sağolsun biraz film izledim. Romantik-komedilerden her ne kadar sıkılsam da, yine dayanamayıp takıldım bir tanesine: Kadının Olamam. Başrollerde 40’lı yaşlarında güzellikler saçan Michelle Pfeiffer oynuyor, bir de filmin afişlerinde hoşmuş imajı yaratsa da olduça itici bir hali olan Paul Rudd.
Michelle Pfeiffer, ergenlik çağında bir kızı olan, eşinden boşanmış, başarılı bir iş kadınını canlandırıyor. Kendinden genç biriyle evlenmiş eski eş ise sıklıkla eve uğrayıp “Sen hala kendine birini bulamadın mı? İstersen birini ayarlayabilirim bak” havasından çalıyor. Derken kadın da kendinden genç biriyle ilişkiye giriyor. Filmde zırt pırt ortaya çıkan tabiat ana dışında, herkes bu durumu büyük bir sevinçle karşılıyor.
Tüm sıkıcılığıyla beraber film değişmekte olan aile formunu ve bunun doğaya nasıl da ters düştüğünü anlatıyor. Bir yanıyla bizlere mutlu olmamız için özgürlük tanırken, diğer yandan da herkesi kendi yaş grubuyla eşleşmeye davet ediyor. Sanki boşanmak ve kendinden alt kuşaklarla ilişkilenmek doğanın kanunlarına karşı çıkmakmış gibi.
Michelle Pfeiffer’ın tabiat ananın tacizlerine verdiği cevapsa anlamlı. Erkekler yaptığında oluyor da, ben kendimden küçük birini sevince neden olmuyor?
Cevap basit klişelerle dolu yine. Erkekler şarap gibi, yıllandıkça değer kazanıyor. Kadınlarsa yıllar geçtikçe gözden düşüyor ve üreme güçlerini kaybediyor.
Ama esas kız tabii ki bırakmıyor oğlanı. İnadına seveceğim diyor. Sormayın, eski kocadan çocuğa kadar herkes kurdukları bu yeni aileden pek mutlu!
Gerçek hayatta aile büyüklerinin bu yeni ilişkiler ağına verdikleri tepkiden vazgeçtim, ben eski tip çekirdek aile içinde büyümüş ama yeni kuşaktan biri olarak kendi tepkime şaşıyorum.
Yaş farkı çok acayip gelmiyor; çünkü annemle babam arasında on yaş fark var. Anlayabiliyorum insanların farklı yaş gruplarından kişilerle kurdukları ilişkilerde yaşayabilecekleri mutlulukları ve mutsuzlukları. Neden birinin diğerine göre daha cazip olabileceğini.
Eski eşler yeni eşler el ele, bana tuhaf geliyor
Ama farklı eşlerle çoğalarak karışıklaşan aile hali bana da hâlâ bir tuhaf geliyor. Amerikan filmlerinde ve hatta film yıldızlarının gündelik hayatlarında gördüğümüz “eski eşler, yeni eşler elele” hali aklımı kurcalıyor. İnsanlar mutsuz oldukları için ayrılıp yeni bir hayatı seçmişler; bir yanım o zaman niye sorun olsun diye düşünürken, diğer yanım akıl sır erdiremiyor bu tuhaf kucaklaşmaya. Oysa hayat filmlerdeki gibi olsa ne kolay ne rahat olurdu.
Uzun lafın kısası, Milli Eğitim aile tanımlamalarını yaparken bu değişimi ne kadar sahipleniyor bilemiyorum, ama söz konusu akrabalık ilişkileri olunca bizden sonraki kuşak için işler bir hayli karışacak gibi görünüyor. (EK/NZ)