İçki çok kötü bir şey, sevgili okuyucular. Hele bir alkolik olmaya görün elinizde ne bir yuva ne de iş güç kalıyor. Tıpkı filmlerdeki gibi.
Alkolizmin sado-mazo yanı, kendini bu oyundan sakınmayanları hızla içine çekebiliyor. Ne olduğunu bile anlamadan, birbirini tekrarlayan rezil sahnelerle günler, haftalar ve yıllar geçip gidiyor.
Bugünkü yazımda alkolik olma halinden ziyade, bir alkoliği sevmenin nasıl bir duygu olduğunu anlatmaya çalışacağım.
Az rastlanır bir durum değil ne de olsa. Mutluluğunuzun battal boy at gözlüklerine bağlı olduğu bir ilişki.
Bile isteye önce kendisine sonra çevresine eziyet eden birini sevmek, hayatınızı dikenli yollara taşıyorken, arada “Ben ne yapıyorum” diye sormanız kaçınılmaz.
Ama sevmek, büyük bir şok yaşamadan kendinize gelebileceğiniz bir hal değil.
Sanıyorum böyle bir ilişkinin beslendiği temel fantezi, kurtarıcı, dolayısıyla hep sevilecek ve sayılacak kişi olmak.
Şimdi gözünüzü kapatın ve bir adam düşünün, akıllı, hoş, sevilen biri olsun. Sonra kötü bir alışkanlığın pençesine düşsün ve olup olmadık yerlerde saçmalamaya, işini gücünü aksatmaya başlasın. İş yerindekiler, arkadaşları, ailesi onun için endişelene dursun; yazık ediyor hayatına, nasıl toparlanacak bu çocuk diye… İşte tam o anda siz giriverin sahneye, beyaz dantel örtülerinizle, onu her şeyden çok seveceğinizi, bundan sonra alkole sığınmasına neden olacak hiçbir tasasının kalmayacağını coşkuyla ilan edin. Bira şişelerine verdiği tüm sevginin artık sizin olabileceğini anlatın ona ve elinizi uzatın.
Elbette tutacaktır o eli. Böyle kahraman şövalyeler çok sık çıkmıyor hayatta karşımıza.
Yeniden o sahneye geri dönelim, kayıp genç adam elini tuttuğu kahramanla, kendi kurtarılma fantezisi içinde, bir umuda kapılıyor. O da aslında mutlu değil yaşadığı savrulmalardan; bir yuvası olsun istiyor akşamları tencerenin kaynadığı, kapıyı gülümseyen birinin açtığı. Ne de iyi oldu, diyor çevresine, iyi ki geldi.
Sonra bir gece canı sıkılıyor, osuruktan bir şeye, zaten elini tutan da yanında yok, ne olur sanki bir kadeh bir şey içse, bu içkiye başlamak bile sayılmaz ki. Onun gibi içmiş biri için bir taneciğin lafı bile olmaz. Hem zaten tek başına, kim bilebilir onun ne yaptığını. Ayrıca bilseler de hesap mı verecek bu yaşta başkalarına.
Ve geriye doğru adımlar böylece atılıyor. Müstehzi bir gülüşle telefonlar açılıp, internetten mesajlar yazılıyor denk gelen kişilere; yalnızlık duygusunu gidermek, suçluluğu beslemek için tüm teknoloji seferber oluyor.
İşte bu döngü, alkoliği sevenin çıkmazı. Kurtarıcılığa soyunmuş kişi, sevdiğinin her düşüşünde hayali düşmanlara karşı savaşırken, yükselişinde de onu kucaklayarak bir kuleye çıkartıyor. Bir gün öyle yükseğe çıkıyorlar ki, oradan düşüşün ikisi için de kurtuluşu olmuyor.
Leaving Las Vegas, çok üzücü bir filmmiş. Her şeyini kaybettikten sonra kendini bol içkili bir ölüme adamış parlak bir yazar ve Las Vegas yollarında tanıştığı bir fahişenin hüzünlü aşkını anlatıyor. Tenine sevginin dokunmasını isteyen kadın, kurtarıcılığa soyunuyor; ama adam her gün başka bir belayla bu fanteziye fırsat vermiyor. Taa ki ölene dek. Aşıkların vuslatı, beraberinde ölümü getiriyor. Mesaj önemli, bir alkolikle kurabileceğiz en istikrarlı ilişki o öldükten sonra gerçekleşecek, ve o zaman aşkınız lekesiz kalacak; ötesi elden gelmiyor.
Sürekli geri dönüşleri ve en nihayetinde kopuşu bünyesinde taşıyan bu hal, en sevdiğim iki alıntıyı aynı paragrafta kullanma şansını verdi bana. Alkolden her kurtuluş çabasında, “Bu defa farklı olacak” diyen aşıklar için Einstein’ı devreye sokuyorum: “Delilik, farklı bir sonuç elde etmeyi umarak defalarca ve defalarca aynı şeyi yapmaktır.”
Ve en nihayetinde içki şişeleriyle bütünleşen sevgiliden ayrışmayı yaşayanlara da teselli armağanı olarak Lacan’ı: “Aşkın mucizesi sevilenin, seven olmaya gönül indirmesinde saklı.”
Yani ortada birinin içkiye, diğerinin de içene karşı geliştirdiği bağımlılıktan ve kurtarma/kurtarılma fantezisinden öte bir şey yok.
Lafın özü, kadın dergileri haklıymış, alkoliklerden uzak duralım sevgili okurlar, oyuna gelmeyelim! Bırakalım birilerini kurtarmayı. Tıpkı Shrek 3’te olduğu gibi, pozisyonumuzu alalım, ve artık birileri de gelip bizi kurtarsın.(EK/EÜ)