Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü'nün (UNESCO) “Bir Çok Ses-Tek bir Dünya” raporundaki tanıma göre demokratikleşme; bireyin iletişimin salt bir nesnesi değil, aktif bir ortağı olduğu, ileti çeşitliliğinin çoğaldığı ve iletişimde toplumsal temsil ile katılımın hem nitelik ve hem de kapsam olarak geliştiği bir süreçtir.
Kamuoyunun çıkarları nitelik olarak daha iyi ve daha özgür bir iletişimdedir. Raporda; demokratikleşme yolundaki engeller açıklanıyor. İletişimin meşrulaştırılması, onun halka hizmet etmesi ve gereksinimlerine yanıt vermesidir. Dolayısıyla “iletişim” aslında ait olduğu toplumun niteliğini yansıtır. Günümüzdeki hükümet-medya çatışması, bu toplumdaki iletişimin niteliğini ortaya çıkarmıştır.
Demokratikleşme yolundaki engellerin başında iktidarların baskısı gelir. Haberleşme ve iletişim hakkı, demokrasi ve özgürlüğe doğru ilerlemenin mantıksal sonucudur. İnsanlar her zaman iletişimi sınırlamaya çalışan siyasal ve ekonomik güçlere karşı savaş vermiştir. Bu gün hala, çok daha demokratik bir iletişim dünyası oluşturmak için insan haklarını genişletme savaşımı sürmektedir.
Demokratikleşmenin sağlanmasında gazetecilerin hakları korunmalıdır. Gazetecilerin kaynaklara ulaşma hakkı, haberi iletme hakkı ve yorumlama hakkı sadece gazeteciler için değil aynı zamanda okuyucular, dinleyiciler ve bütün kamu için korunması ve geliştirilmesi gereken haklardır. Böylece demokratik toplum düzeni kurulabilir ve korunur. Aksi halde demokratikleşme gerçekleşmez.
UNESCO'nun bu raporuna göre; iletişimin demokratikleşmesi çağrısı, daha çok insana daha çok sayıda ve türde araç, gereç sağlanmasını içerir. Ancak, demokratikleşme, basit bir niceliksel gelişme düzeyine indirgenmemelidir. İletişimin demokratikleşmesinin anlamı, var olan iletişim araçlarına halkın geniş biçimde katılabilmesidir. Bu katılım dahi, demokratikleşme sürecinin yalnızca bir parçasıdır.
Bir başka anlamı ise; uluslar, siyasal güçler, kültürel topluluklar, ekonomik varlıklar ve sosyal gruplar için daha eşit ve ayrım yapmaksızın, güçsüzler üzerinde bir üstünlük sağlamaksızın; enformasyon alışverişinde bulunma olanaklarının genişlemesidir. İletişimin demokratikleşmesi, demokrasiye bakış açısında esaslı bir değişiklik demektir.
Bunun sonucu olarak, daha çok kaynaktan, daha çok enformasyon elde etmek olanağını sağlamak gerekiyor. Ancak enformasyonu verenle, alan arasında karşılıklı akış fırsatı yaratılmadıkça iletişim süreci yeterince demokratikleşmiş sayılamaz.
Farklı olgu ve görüşler öğrenilebilmeli ve bu görüşlerin tümüne ulaşılabilmelidir. Okuyucu, izleyici ve dinleyicilerin özgür haber dolaşımına daha fazla katılımı sağlanmadıkça gerçek bir demokratikleşmeden de söz edilemez. İnsanlar, sadece istek ve umutlarında onları cesaretlendirecek, güven verecek ya da fikirlerini güçlendirecek haberlere değil, aynı zamanda yargılarını ve kanılarını değiştirecek ya da görüşlerini dengeleyecek enformasyona da gerek duyar. Eleştirel davranışın sağlanması ve biçimlenmesi, iletişim sürecinde demokratikleşmenin en can alıcı noktasıdır.
Bütün bu olgulara rağmen özgür haber dolaşımını engelleme veya haberlerin özgür dolaşımını kendi çıkarlarına “dönüştürme” çabaları sürmektedir. Özgür haber dolaşımı bugünkü biçimiyle hükümetler, uluslararası şirketler, örgütlü iletişim ve baskı grupları tarafından ve medya organlarının sahipleri tarafından değiştirilmektedir. Haberler, özgür haber dolaşımı için değil, kendi çıkarlarına hizmet eden araçlara dönüştürmek amacıyla kullanılmaktadır. Ancak, “haber” satılık mal değildir. Haber, hükümetlerin kendi inanış ve düşüncelerine karşı olanlar aleyhine kullanabileceği “koz” hiç değildir.
Özgürlük önüne çıkarılan engeller ve demokrasiden sapmalar; toplum için tehlikelidir. Kimi zaman ulusların siyasal ve hukuksal işlerine ya da özel girişimci kuruluşların doğal işleyişlerine bir müdahale olarak görülmektedir. Ancak devlet gücünün bu şekilde kötüye kullanımı ya da tekelci uygulamalar, haberlerin serbest dolaşımı önünde ciddi engellerdir.
Haberlerin kamuya ulaşmasını sağlayacak biçimde özgür dolaşımının önündeki engellerin kimi görünür ve belirgindir. Kimi “belirgin olmayan” engellerdir. Hükümetler haberlerin özgür dolaşımını engellemek için gazetecilik mesleği üzerinde sıkı denetimler kurmuştur. Böylece kimi hükümetler işlerine gelmeyen haberlerin özgür dolaşımını engellemektedir.
Oysa, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) bir çok kararında basın özgürlüğünü, halkın, siyasal liderlerin düşünceleri ve tavırları hakkında bir görüş edinebilmesi için en uygun yollardan birisi olarak kabul eder. Mahkemeye göre, görüşlerin ve düşüncelerin; haberlerin özgür dolaşımı ile yayılması ve bu özgürlüğünün kullanılması, özellikle siyasal sorunlarla ve yolsuzluk gibi toplumu derinden sarsan olaylarla ilgili ise çok daha önemlidir. Bu sadece bir hak değildir. Aynı zamanda, basının ödev ve sorumluluğudur. Halkın, haber alma hakkı vardır.
Öte yandan medya sahiplerinin oluşturduğu kendine özgü iletişim sanayi; insanların görüş ve düşünceleri, değerleri ve yaşam biçimi üzerinde etkide bulunarak toplumu şekillendirmektedir. Bu nedenle medya sahiplerinin ya da yöneticilerinin topluma karşı özel ödev ve sorumlulukları vardır. Zorunlu olan ön koşul; okuyucu ve izleyicilerin medyaların mülkiyet yapıları hakkında bilgi sahibi olmalarıdır. Aksi takdirde, bilinmeyen mülkiyet yapısı; özgür haber dolaşımını, belirgin olmayan biçimde engeller.
Bazen hükümetler ve medya arasındaki çatışmalar, sadece özgür haber dolaşımının önündeki “belirgin olmayan” engelleri açığa çıkarır. Gerisi, güçlerin medyasındaki kayıkçı kavgasıdır. Bunun tam aksine; bazen özgür haber dolaşımının sağlanması için verilen kavgalarla demokratikleşme süreci güçlenir. Görünür ve görünmez engelleri aşan basın, yolsuzlukları açığa çıkarır. Bazen hükümetler düşer. Bazen de medyanın mülkiyet yapısı gün ışığında görünür olur. Ancak bu durumlar günümüzde istisnadır.(Fİ/EÜ)