Sabahattin'i, Siyasal'ın yurdundan tanıyordum. Türkiye İşçi Partisi'nden kopuşu birlikte yaşadık. Kısa boyu, etine dolgun fiziği ile sanki yuvarlanıyor gibi yürürdü. Sabahattin ile samimiyetim ise 1970 yazında Köy çalışmaları sırasında gelişti.
1970 Mayıs'ın cezaevinden çıktığımda Hüdai ile birlikte köy çalışmalarının etkisi altındaydık. Karadeniz Ereğli'de Bingöl Erdumlu, Ege'de Hüseyin Cevahir ve Malatya'da diğer arkadaşların köy çalışmaları olumlu sonuçlar verdikçe Dev-Genç Yönetimi 70 yazını 'Köy Çalışması Kampanyası' olarak ilan etti.
Sabo bu ilandan çok önce Samsun'a çıkmış, Çarşamba ve Alaçam'da ilişkilerini geliştirmiş, önemli adımlar atmıştı bile.
Yüreklendirirdi
Siyasal yurdunda köy çalışmaları üzerine konuştuğumuzu hatırlıyorum. Beni bu çalışmanın içine çekmeye çalışırken, bense bir türlü şehrin sihirli ortamından kurtulamıyordum.
Çok geçmedi birlikte Çarşambaya doğru yol aldık. Orada İsmet abiyle (Çörtük İsmet) tanıştım. Daha sonra Alaçam'a birlikte gittik orada da farklı bir atmosfer vardı.
Sıradan birçok insanın Sabo'nun kişiliği ve sabırlı çalışmasıyla nasıl saflarımıza aktığını gözlemledim.
Sabo ve bizdeki "Dünyayı ben yarattım" havası
Kendisiyle uzun konuşmalarımızın birinde bunları beceremeyeceğimi söyledim. Sabo halkımızla özellikle de köylülerle mükemmel bir çalışma tarzı geliştirmişti.
Sonsuz fedakârlık, gösterişsiz bir yaşam, rahatsız etmeyen bir mütevazılık ve yönetim yeteneğini disiplinli, kararlı ve gözünü budaktan sakınmayan bir yürekle birleştirmişti.
Bizim "Dünyayı ben yarattım" havamızla bu çalışmalardaki çarpıcı ve zorunlu alçak gönüllülük arasındaki bariz çelişkiyi görüp kendimi nasıl düzeltirim diye düşündüğümü hatırlıyorum.
Sabo'nun yanına, Karadeniz'e
Sonunda Hüdai ile birlikte Karadeniz'e Sabo'nun yanına aktık. Nereye gideceğiz? O dönemde Alaçam, Çarşamba, Fatsa ve Bulancak'ta çalışmalar yoğunlaşmıştı. Devrimciler buralardan diğer bölgelere doğru yayılıyordu.
Sabo Giresun'a hiç gidilmediğini ve orayı denememiz gerektiğini söyledi. Giresun'un bir köyünde bir Karadenizli "siz gidin kendi köylülerinizin sorunları ile ilgilenin" dediğinde ben Hüdai ve Sabo oldukça şaşırmış ve üzülmüştük.
Dönüş yolundaki sessizliğimizi hiç unutmuyorum. Sessizliği bozan yine Sabo olmuştu: arkadaşlar bu tür olaylar hatta daha zor durumlar oluyor. Moralinizi bozmayın!
Elektrikçi dükkanlarında
Bizi yeniden cesaretlendirmeyi başarmıştı. Sabo olmasaydı köy çalışmalarına bu kadar katılır mıydım? Hiç sanmam.
Daha sonra kimsenin gitmeye cesaret edemediği Bafra çalışmasına Nail Karaçam (Panço) ile gitmeye gönüllü olmam Sabo'nun bu içten ve yoldaşça davranışları sayesindedir. Bafra'daki çalışmada ölümden kıl payı yırtmıştık.
1972 başlarında Sabo, Ankara Dışkapı Sosyal Meskenler Çarşısı No 12 de bir elektrikçi dükkânında ve arkasındaki gizli bölmede saklanıyordu.
Tıpkı benim İstanbul/Gültepe deki benzer elektrikçi dükkânında çalışıp saklandığım gibi.
Sabo'yla açılan Kızıldere yolu
Adı artık Burhan İpar'dır. Mahir ve diğer arkadaşlarımızın Ankara'da saklanacak yer bulamaması üzerine Sabo Karadeniz'e gönderildi.
THKP-C'nin ayaktaki son kalesi Kızıldere'nin yolu böylece Sabo ile açıldı.
Bu konuda ki sonsözü ikinci kitabım "78: Sokak Özgür ve Fakat Kanlıydı"da Sabo'dan bahsettiğim satırlara bırakıyorum.
"1970'lerin bahar ve yaz aylarında Karadeniz'de bir insan basılmadık yer, görülmedik insan bırakmamıştı. Görüştüklerinden biri de Terzi Fikri'ydi (Sönmez). Eğer geçmişte ve bugün Karadeniz de devrimci birikim adına bir şeyler varsa bu çorba da onun mutlaka tuzu vardır.
"Bu insan, sessiz mütevazılığı, itici olmayan öğreticiliği, sonuç alıcı kararlığı, ürkütmeyen cesareti, güven veren arkadaşlığı, sonsuz enerjisi ve empati-sempati üretimiyle hepimizin gönlünde taht kurmuş Sabahattin Kurt''tan başkası değildir. Onu tek başına ele alıp yazmak gerektiği düşüncesindeyim." (SP/NM)