Sevgili Ömer Ayna'yla ilgili yazmam istendiğinde gerçekten şaşırdım ne yazsam diye. Yiğitliği, cesareti, şövalyeliği, gururluluğu, arkadaş canlılığı, dik kafalılığı, zekası, yakışıklılığı, fidan gibi dal inceliği, Zaza inadı, kararlılığı... Hangisi bilemiyorum.
Yazmak gerçekten çok zor, nasıl anlatsam nereden başlasam bilemiyorum? Onunla olan hikayemizi belki sizlere kısaca özetleyebilirim.
İkimiz de Diyarbakır'dan
Arkadaşım, dostum, kardeşim Ömer Ayna ile aynı şehirden, Diyarbakır'dandık; Ömer Dicleli, ben Liceli. İkimiz de Kürt'tük; o Zaza, ben Kurmanc.
İkimiz de 1970'de İstanbul'a üniversite okumak için gelmiştik. İkimiz de ilk Kürt gençlik örgütü Devrimci Doğu Kültür Ocakları'nın (DDKO) üyesi olduk.
Üç kişilik Dev-Kürt
Ortak bir arkadaşımız daha vardı: Avni Gökoğlu.
Biz üç arkadaş DDKO saflarında örgütlü mücadeleye katıldık. Bir süre sonra o günün radikal sol düşüncelerinden etkilenmeye başladık. Bunun sonucu olarak da DDKO saflarından koptuk.
Kader birliği yapmıştık. Birbirimize sadık kalacaktık, söz vermiştik. Kısa bir süre sonra üç kişilik Dev-Kürt adlı bir örgüt kurduk.
Dağlara doğru
Amacımız Kürdistan'a gidip dağa çıkmak, isyan etmek, haykırmaktı. Sesimizi duyurmaktı. Böylece gerilla hareketi başlatmak üzere üç genç yola çıktık.
Bu amaçla Diyarbakır'a gittik. Ancak kimi teknik nedenlerle tekrar İstanbul'a döndük.
Ömer yakalanıyor
İstanbul'da THKO ( Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu) liderlerinden Cihan Alptekin'le görüştükten sonra THKO'lularla ortak eylemlere girmeye başladık.
Ömer Ayna'yla eylemlerde de birlikte olduk; omuz omuza verdik.
Ömer bir banka eylemi sırasında yakalandı, işkence gördü. Onun ertesi gün gazetelerde çıkan boy boy resimlerini hiç unutmadım, dün gibi hafızamda.
Kartal-Maltepe'de tünel planları
Daha sonra ben de yakalandım. Kartal-Maltepe Askeri Cezaevi'nde Ömer'le yeniden bir araya geldik.
Birlikte türlü çeşitli kaçma planları üzerine fikirler üretiyorduk. Bir gün tünel kazabileceğimizi söyledi. Ömer tünel kazmanın teorik olarak mümkün olduğunu düşünüyordu.
İki odadan birinde ben tek başıma kalıyordum. İlkin birlikte kaldığım odada bir takım testler yaptık. Ömer odanın altının boş olduğunu bu nedenle tünel kazmaya uygun olmadığını söyledi.
Tuzruhu peşinde
Böylece dört arkadaşımızın kaldığı odadan bu işin yapılabileceğini söyleyerek diğer dört arkadaşla görüştü.
Betonu çözmede tuzruhu gerekiyordu. Komün başkanlığı yaptığım için alış veriş siparişlerine tuvaletleri temizlemek için ihtiyaç olduğunu belirterek tuzruhunu dahil etmeye başladım. Tuzruhumuz birikiyordu.
Ömer tünelin kazılmasına karar verdiği noktaya dökerek betonun çözülmesini sağladı. İşte o bilinen kaçma olayı böyle başlamıştı.
Ömer bu planın sadece mimarı değil, kazı çalışmaları sırasında gece gündüz çalışanıydı da.
Kaçış günü
Kaçış günü ayrıldığımız anı unutmam mümkün değil. O dışarıya çıkar çıkmaz yurt dışına çıkacak, yurtdışındaki arkadaşımız Avni Gökoğlu le buluşacaktı. Ben de daha sonra onlara katılacaktım.
Ancak o beraber kaçtığı arkadaşlarını yalnız bırakmadı, onlarla birlikte Kızıldere'de ölmeyi yeğledi. Yirmi üç yaşındaydı.
Ben hep tünelin bir ucunda Kartal-Maltepe cezaevinin diğer ucunda da Kızıldere'nin olduğunu düşünmüşümdür.
Üç arkadaştan sadece ben...
Ömer Ayna Kızıldere'de, Avni Gökoğlu da 1972'de Suriye sınırında Jandarmalarla girdiği çatışmada öldürüldüler.
Ben bu İki arkadaşımı hep isimsiz kahramanlar olarak anmışımdır. Sonuçta, bu üç arkadaştan sağ kalan tek ben oldum.
Aramızda sadece bir fark vardı; ben yaşıyordum. Bu nedenle ben kendimi onlara karşı yaşadığım için suçlu hissetmişimdir.
Neydi bizi onlardan ayıran şey hala bilemiyorum. (ZV/NM)