68 kuşağı içinde yer alan insanlar olarak toplumsal sorunlara duyarlıydık. Bu toplumsal duyarlılık sadece sivil kesimdeki gençlikte değil askeri kesimde de söz konusuydu.
Kara Kuvvetleri'ndeki subaylar olarak ülke sorunları ve sol dünya görüşüyle ilgilenirken denizci ve havacı genç subaylarla da bir tanışıklık ve bağlantı içindeydik.
Bu çerçevede havacı bir teğmen olan Saffet Alp'i tanımıştım. Fizik olarak son derece yakışıklı, gayet düzgün konuşan, heyecanlı ve atak bir havası vardı.
Tartışmalarda kimi zaman keskin ve radikal görüşlere sahipti. O dönemde genç bir subay olarak Ordu Yardımlaşma Kurumu'nun (OYAK) yapısına ve sermaye kesimi ile ilişkisine eleştirel bir çerçevede bakıyorduk.
Saffet de, bu eleştirinin subay camiasında daha etkili bir biçimde yaygınlaşmasını savunuyordu.
Teğmen Saffet Alp, 12 Mart 1971 Muhtırası öncesi Kemalist, yurtsever nitelikteki subayların daha sol bir çiziye, sosyalist dünya görüşüne çekilmesi gerektiği üzerinde ısrarla duruyordu.
Gözüpek, cesur bir kişiliğe sahip olduğu hemen dikkati çekiyordu. Ama aynı zamanda kibar, centilmen bir tavrı da vardı.
Şark hizmetim çıkması nedeniyle irtibatım kesildi. Bir süre sonra da, 13 Şubat 1972 tarihinde gözaltına alındım, Ziverbey Köşkü'ndeki sorgudan sonra Selimiye'ye getirildim.
Selimiye Askeri Cezaevi'nde daha henüz koğuşlara geçmemiştik, üç kişi küçük bir odada kalıyorduk.
Günlerden Kızıldere olayının ertesi günüydü (31 Mart 1972). Gazetelerin birinci sayfasında Kızıldere'de öldürülenlerin resimleri vardı.
Saffet de onların içindeydi, hepsi için çok büyük üzüntü duyduk. Hele insan, tanıdığı bir kişinin o şekilde resmini görünce çok kötü ve tuhaf oluyordu.
Çaresizlik içinde bir an, onun baş eğmeyen ve aynı zamanda mağrur olan yüzü gözlerimin önünden geçti...(AÖ/NM)
* Atilla Özsever 12 Mart döneminin piyade üsteğmeni, şimdi gazeteci, öğretim üyesi