1 aralık dünya aids günü’nde bu yıl hedef kitle olarak “gençler” seçildi ve mesajlar esas olarak onlara yönelik dile getirildi.
vurguların başında da “hiv bir aids değil” gerçeği yanında “önyargıları, ancak doğru bilgi yıkabilir. o yüzden cinsel sağlık konusunda bilgilenmeye bakın, her durumda ve her seferinde mutlaka korunun ve test yaptırmaktan çekinmeyin”, “ayrımcılığı önleyemezsek, yayılımı da engelleyemeyiz” doğruları dile getirildi.
benim gibi etkinliğe katılamayanlar bunları hem bianet’in haberinde, hem de her aman olduğu gibi etkinliği düzenleyen pozitif yaşam derneği’nin sitesinde okuyup öğrendiler.
seks işçilerinin talebi
ama neredeyse eş zamanlı olarak “kamuoyu”nun haberdar olduğu bir başka gerçek ve talep daha vardı medyada:
kırmızı şemsiye derneği başkanı kemal ördek’le görüşen posta gazetesinin haberinde, pek çok benzer başka olay nedeniyle bize gerçekten de “çok mümkün” görünen bir tutum dile getiriliyordu:
hükümetin ve bakanlığın kendi düşünce ve eğilimlerine uygun olmayan konularda benimsediği “kafasını kuma gömen leylek”; yani gerçekleri görmezden gelerek onların yok olabileceğini, yok sayılabileceğini sanan bir yaklaşım.
kemal ördek kendisiyle görüşen muhabire “üç kere halk sağlığı kurumu’na başvurduk, görüşemedik. bizi muhatap almak istemiyorlar. başvurularımıza, ‘biz sizinle görüşürsek ya da prezervatif dağıtırsak fuhuşu meşrulaştırmış oluruz’ demek istiyorlar” demiş.
buradan yola çıkarak yaptığı saptama çok doğru!
gerçekten de bu tavır “seks işçilerini ölüme terk etmek” anlamına gelir.
ama bu tutum yalnız onları öldürmüş olmaz; aynı amanda giderek yükselen bir hasta grubunun da oluşmasına yol açar.
artış eğilimi yükselecek
pozitif yaşam derneği sunduğu verilerde durumu açık biçimde gözler önüne seriyor:
“sağlık bakanlığı’nın açıkladığı kasım 2013 verilere göre, 1985 yılından bu güne türkiye’de toplam 7 bin 50 kişi hiv ile enfekte oldu. 2013’ün ilk altı ayında enfekte olan kişi sayısı, yeni enfeksiyonlarda bugüne kadar görülen en yüksek artışın yaşandığını gösteriyor.
türkiye’de 1985’ten bu güne dek, hiv ile enfekte olan bireylerin yüzde 26’sı 15-29 yaş aralığındaki gençlerden oluşuyor. bu yaş aralığı için son 5 yılı değerlendirdiğimizde ise, bu oran 2007’den 2012’ye kadar yüzde 86 oranında arttı.”
1 aralık etkinliğinde konuşan uzmanlarının dünyada ve türkiye’deki hiv pozitif ve aids’li sayılarındaki “artış eğilimi”ne ilişkin sözleri dikkâte alındığında, bu durumun giderek daha vahim ve ciddi bir halk sağlığı sorunu oluşturacağı açık.
kısacası kolaylıkla alınabilecek bir önlemle üstesinden gelebileceğimiz bir riski, birilerinin “dünyaya bakışı ve algısı” yüzünden yaşamak zorunda bırakılıyoruz.
“türkiye'de yeni tanı alan her 10 kişiden 3’ü 30 yaş altında. gözlemlerimiz gençlerin çoğunun hiv başta olmak üzere cinsel yolla bulaşan hastalıklar hakkındaki bilgi ve tutumlarının çok eksik ve hatalı olduğunu işaret ediyor. çok geç kalmadan gençleri ve risk altındaki gurupları hedefleyen eğitim, test sistemi ve erken tedavi bir strateji olarak uygulanmaya başlanmalı.”
uzmanların dediği gibi “her durumda korunmak” gerekir. prezervatif de bunun en kolay, en uygulanabilir, en rahat erişilebilir, devlet tarafından herkese sunulabilir en önemli araçlarından birisidir.
bunun adı “toplum mühendisliği”
işte devletin sahip olduğu koşul ve olanakları keyfi bir biçimde kullanarak, ya da hiç kullanmayarak, topluma ve toplumsal yaşama müdahalede bulunulması, ve sıkça benimsenen sözcüğüyle söylersek “toplum mühendisliği” yapılmakta olduğu yaklaşımı bundan kaynaklanıyor:
bugün devleti yönetenler, işlerine gelmeyen, kafalarına yatmayan, ya da varlığını ve gerekli görmediklerini, ya görmüyorlar ya da yok sayarak gerçekten tün onların gerçekten yok olmalarını sağlamaya çalışıyorlar.
bu algı, düşünce, tutum ve davranış özünde “tek ve ortak bir toplum” içinde olmayı ortadan kaldırır ve kaldırmaktadır da...
onun için bu somut olayın bile gösterdiği gibi, yaptığı ve yapmadığı ile neredeyse gerçekleştirilen tüm uygulamalar “yaşamı zorlaştıran ve giderek ortadan kaldıran” bir noktaya getiriyor hepimizi.
gezi direnişi’nde ve sonrasındaki her türlü toplumsal “direniş”in de, hükümet ve taraftarlarınca görülmek, anlaşılmak istenmeyen en temel nedeni budur. bu tutumun yalnız bu günü değil, geleceğimizi de tehdit ettiğini hepimiz görmeli, bundan kaygılanmalı, safını, tutumunu, duruşunu ve tercihini buna göre belirlemelidir.
günümüzde yaşamak için direnmekten başka yol yoktur, o yüzden de direnmek bir haktır!...
“cebimize bir ‘prezervatif’ koyarak başlayabiliriz, direnmeye...”
çünkü artık “prezervatif de bir haktır." (ms/hk)