Asbestin neden olduğu “iyi huylu hastalıklar” akciğerlerde birikmesi sonucu ciğerlerin nasırlaşması (fibrozis) ile oluşan asbestozis hastalığı ya da ciğerlerin üzerindeki zarlarda kalınlaşma ve kireçlenmelerdir. Asbestin yol açtığı bu hastalıkların ilk işaretleri en erken 5 yıl ancak ortalama 10-20 yıl sonra kendini belli eder. Belli ettikten sonra da yapacağı hasar çok yavaş ilerler, yıllar içinde ciğerlerimizin vücut için gerekli olan oksijeni alabilme kapasitesini ortadan kaldırır. Yaşamımızın devamı için olmazsa olmaz olan, vücudumuzdaki her hücrenin vazgeçilmezi havadaki %21’lik oksijeni alabilmek için farkına varmadan dakikada 10-20 defa yaptığımız solunumun farkına vardırır hale getirir. Ki buna nefes darlığı denir. Asbestin yaptığı hasar daha da ilerlerse bu oksijensizliğin tüm vücudumuzdaki arazları giderek artar ki buna da solunum yetmezliği denir. Bu “iyi huylu hastalık” hali yıllarca ama yıllarca sürer, normal seyrinde en az bir 20 yıl daha süründürerek yaşama son verdirir. Mesleki olarak asbeste maruz kalanlarda bu “iyi huylu hastalık”ların görülme sıklığı %10’ların üzerindedir1.
Asbestin yol açtığı “kötü huylu hastalıklar” kanserlerdir (akciğer kanseri, mezotelyoma, lenfoma, mide kanseri vd.). Asbeste maruz kalanlarda kalmayanlara göre kanser riski en az 30 kat daha fazladır. Kişi sigara da içiyorsa bu risk 90 kata kadar çıkmaktadır. Asbeste bağlı bu kanserler hemen ortaya çıkmaz, en erken 15-20 yıl sonra olmak üzere 71 yıl sonraya kadar bu riskin devam ettiği gösterilmiştir. Asbeste maruz kalanların kanser olma riski maruziyet tipi, süresi, yoğunluğu vb birçok faktöre bağlı olmak üzere tıbbi literatürde ortalama milyonda 10-700 arasında değişiklik göstermektedir.
Mezotelyoma akciğer zarının kanseridir. Üniversitede iken bu kanseri öğrencilere anlatırken “bir insanın başına gelebilecek en korkunç kanser; kötünün en kötüsü” diye tanımlardım. Tüm çabalara rağmen hala etkin hiçbir tedavisi olmayan, ağrılardan insanı canından bezdiren, hekimi, hasta yakınlarını çaresiz bırakan; ne yaparsanız yapın teşhis konulduğu an ortalama ömrün 1-2 yılı geçmediği bir musibettir. Geçen hafta ABD Sağlık Bakanlığının(SB) Halk Sağlığı Kurumunun (Hastalık Kontrol Merkezi –CDC) yayınladığı haftalık olağan raporunun2 konularından biri asbestin insan sağlığında yarattığı en ağır hastalık olan malign mezotelyoma (MM) ile ilgiliydi. Bu raporda dikkat çeken ilk nokta meslek hastalıkları ile ilgili verilerin bu ülkenin SB tarafından yayınlanmış olmasıdır. Ki günümüzde batı dünyasında artık birçok ülkede çalışma yaşamına bağlı hastalıkların verileri ülkelerin sağlıktan sorumlu yetkili otoritelerince kayda alınmaktadır. Maalesef ülkemizde SB hala işle ilgili/meslek hastalıkları konusunda kafasını kuma gömmeye devam etmektedir. Bu rapordaki ikinci temel nokta 1990 – 2015 arası dönemde ABD’de mezotelyomadan 45 binden fazla ölüm olduğu ve bu olguların %96.3’de mesleki asbest maruziyeti ile ilişkinin SB tarafından kayda alınmış olmasıdır. Ülkemizde aynı tarihlerde tahminen en az 5-10 bin mezotelyomadan ölüm olmuştur ve bu olgulardan mesleki maruziyet şeklinde SB tarafından kayda alınan tek bir olgu var mıdır? Hiç ama hiç sanmıyorum… Gelecek için alarm verici asıl nokta ise mezotelyoma yapıcı yeni tehlikelere ilk defa resmi bir ABD raporunda dikkat çekilmiş olmasıdır. Asbest kullanımın yasaklanmış olmasına rağmen genç yaştaki çalışanlarında da mezotelyomadan ölüm saptamaları mezotelyoma yapıcı yeni risk faktörlerinin de gündeme geldiğine, nanopartiküllere (karbon nanotüpler) dikkat çekilmesi gerektiğine vurgu yapılmış olmasıdır.
Evet, asbest bir zehirdir, hem “iyi huylu hastalık” yoluyla süründürerek öldürür; hem de “kötü huylu hastalık” yoluyla can çekiştirerek öldürür.
Asbest kanserojendir, yani kanser yapar. İnsanda kanser yaptığı kesin saptanan tüm kanserojenlere maruziyet için bir sınır değer olmaz, bilimsel olarak olmaması gerekir3. Son günlerde Ankara merkezli asbest meselesi için görebildiğim en çok tartışılan konu bu sınır değerlerdir. Kapitalist sistem asbesti çalışma koşullarında “yasakladığını/sınırladığını” göstermek için 30-40 yıl önce 5 lif/cm3’e kadar “bir şey olmaz” diyordu; şimdilerde asbestin etkileri iyice gün yüzüne çıkınca mahkemelerde tazminatlar, mahkumiyetler iyice artınca 0.1 lif/cm3’e kadar bir şey olmaz diyor. Kanserojen maddeler için sınır değer koymak tam bir saptırmadır. Kanserojen etkiler tek bir hücrede tek bir lif, partikülle de başlayabilir; yıllar sonra kendisini aşikar hale getirir. Belli ettiği an da iş işten geçmiştir maalesef…
Asbest ülkemizin, dünyanın sorunudur. Kar maksimizasyon hırsının gözünü dolar işaretiyle kapattığı aç gözlü vahşi kapitalist sistemin son yüz yılının bir dayatmasıdır. Ülkemizde de milyonlarca asbestli bina ve mesleki maruziyetin olduğu iş kolu var. Ancak bizim dünyadan farkımız çalışma yaşamındaki maruziyetlerin gelecekte ortaya çıkaracağı sağlık hasarlarının kayıt altına alacak bir sağlık sistemimiz de yok maalesef… O nedenledir ki “Ankara’nın patronu-yöneticisi” başta olmak üzere tüm erk sahiplerimiz rahatlar.
Erk sahiplerimizin asbestin insanlarımızın sağlığı üzerinde yarattığı hasarın, hastalıkların, ölümlerin çalışma koşullarıyla, çevresel maruziyetlerle ilintisini ortaya koyacak bir sistem oluşumuna izin vermemeleri de ondandır... O nedenledir ki asbest meselesi de aslında bir “bırakın yapsınlar, bırakın geçsinler” meselesidir… (İA/HK)
1 Akkurt İ, Önal B, Demir AU, Tüzün D, Sabır H, Ulusoy L, Karadağ KÖ, Ersoy N, Çöplü L. Respiratory health in Turkish asbestos cement workers: the role of environmental exposure. Am J Ind Med. 2006;49(8):609-16
2Malignant Mesothelioma Mortality — United States, 1999–2015 - Weekly / March 3, 2017 / 66(8);214–218
3 http://thelancet.com/pdfs/journals/lancet/PIIS0140-6736(16)31679-8.pdf