23 Nisan vesilesiyle günün tarihi öneminden çocuklara armağan edilmesinin anlamına, yanı sıra ülkemiz çocuklarının durumuna ilişkin verilere kadar çok sayıda mesaj ve yazıyı gördük, dinledik, kimisini okuduk. Ankara Tabip Odası da 23 Nisan mesajında yukarıdaki görseli kullanmış, iyi de etmiş.
Nedeni çok açık ama kısaca hatırlatalım: 2014 Aşı Çalıştayı Raporu’nda aşılamanın olmadığı veya durdurulduğu durumda aşı ile korunulabilen hastalıklar kapsamında ülkemizde her yıl difteriden 1055, hepatit A’dan 5, hepatit B’den 3348, kızamıktan 832, kabakulaktan 18, boğmacadan 1255, poliomyelitten 2, kızamıkçıktan 189, tüberkülozdan 390, tetanozdan 91, su çiçeğinden 24, pnömokok menenjitinden 227, pnömokok zatürresinden 6806 olmak üzere toplam 14 bin 296 kişinin ölümünün beklendiği yazıyor. Devamında aşılama olmazsa ortaya çıkan hastalıkların 15 milyar 607 milyon 841 bin 958,58 TL direk, 7 milyar 430 milyon 571 bin 462,35 TL indirek olma üzere toplam 23 milyar 38 milyon 413 bin 420,93 TL gideri olacağı, bütün bu ölümler ve maddi kaybın sadece 418 milyon TL maliyetle önlendiği de 2014 rakamlarıyla ifade ediliyor. Bir başka ifadeyle 420 milyonluk bir harcamayla 20 milyar TL’lik bir maliyet engellenecektir, deniliyor.
Tek başına “paraya/maliyetlere” daralmış bir değerlendirmenin sakıncaları unutulmadan aşı üretimi, tıbbi endüstriyel kompleks, kapitalizmin işleyiş dinamiklerini de bilen bir ekonomi politik tartışmasının aşı meselesinin bütüncül kavranışında yeri olduğu açık. Öte yandan Türkiye’de bulaşıcı hastalıklarla mücadele ve bu kapsamda aşı konusunda ciddi bir birikim olduğu da yadsınamaz. Ne yazık ki buna zıt biçimde 2010’lu yıllarda 100’lü rakamlardan günümüzde 30 binlere ulaşan aşı reddi artışının endişe verici boyutları zorladığını da görmeliyiz. Bu rakam geçiştirilecek bir durumla karşı karşıya olmadığımızı söylemekte, vakit geçirmeksizin yaygın, çok yönlü ve eş güdüm içerisinde bir çabanın yürütülmesini zorunlu kılmaktadır.
24 Nisan’la başlayan haftanın Dünya Aşı Haftası olduğunu da hatırlatarak bu haftayla sınırlı olmayan güncel görevlerin altını çizelim. Kuşkusuz güncel görevler sorunun ana nedeninin giderek daha fazla akıl ve bilimden uzaklaştırılan Türkiye iklimi, eğitim sistemi, yönetim anlayışı ve nihayetinde politik müdahaleler olduğunu bilen ve gözeten bir stratejik akılla yürütülmeli ki çabalar orta ve uzun vadede kalıcı sonuçlara dönüşebilsin.
- Öncelikle konunun profesyonelleri yani bütün sağlıkçılar/örgütleri kendi iç ve kamuoyuna yönelik etkinliklerinde toplum sağlığını önceleyen bir yaklaşımla aşı başlığını öne çıkartmalıdırlar. Özellikle örgütlerin (dernek, sendika, meslek örgütü vb) iç etkinliklerinde aşı-aşılamanın tıbbi-teknik yönü kadar ekonomi politiği, aşı karşıtı hareketler bağlamında aydınlanma, bilim, felsefe boyutuyla tartışılmasını hedefleyen bir programla işlenmesi değerlendirilmelidir.
- Sağlık Bakanlığı’nın aşı konusunda kekeme tavrı/tutukluğundan hızla çıkması için çabalar arttırılmalıdır.
- TBMM’de “zorunlu aşılar” başlığında bir hazırlığın ele alınarak yasalaştırılması sağlanmalıdır.
- Yukarıdaki madde özelinde Türk Tabipleri Birliği (TTB) tabip odaları ile özel bir rol üstlenebilir. Her tabip odası kendi ilinin milletvekilleriyle görüşerek onlara konunun önemi ve acilliğini anlatarak “destek sözü” alabilir ve görüşme sonuçlarını basın toplantısıyla kamuoyu ile paylaşabilir.
- Bilindiği kadarıyla aşıyla ilgili yasaya karşı bir odak yoktur. Ancak Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde hızlanacağı ifade edilen süreçler diğer toplum yararına işlerde olduğu gibi aşı başlığında da geçersizleşmektedir. Son olarak 2018 Kasım’ında gündeme getirilen sağlıkla ilgili torba yasa düzenlemesine aşı her ne hikmetse sığamamıştır. TBMM’deki partilerin adım atması için beklenenin ne olduğu ise meçhuldür. Bu amaçla 4 nolu maddede belirtilen çabaların yanı sıra TTB’nin kolaylaştırıcılığında bütün uzmanlık derneklerinin ortak imzasıyla TBMM Başkanı’ndan randevu istenerek görüşülmesi veya ortak bir mektupla yasalaştırma çalışmasının öncelenmesinin talep edilmesi, bu tutumun kamuoyu ile paylaşılması anlamlı bir itici güç olabilecektir. Bu “işin” tamamı 15 günlük bir çabaya bağlıdır. Unutulmamalıdır ki bulaşıcı hastalıklara karşı aşılama yapılmasında bir zafiyet ve aşı reddi önemli bir halk sağlığı sorunudur.
- Yukarıdaki çabalar temsili olmaktan çıkarılarak kısa ve öz bir metinle hekimler başta olmak üzere bütün sağlıkçıların ortak imzasına da açılabilir. Böylece toplum sağlığıyla ilgili yaygın, etkili ve katılımlı bir sağlıkçı hareketi için kamu-özel, birinci basamaktan üçüncü basamağa bütün kurumları kapsama alanı içerisine alan her kurumda imza masalarının kurulduğu, vatandaşı da dahil etme perspektifiyle bir süreç örülebilir.
- 31 Mart yerel seçimlerinin ardına Türkiye ölçeğinde bütün yerel yönetimler de aşılama konusunda sorumluluk üstlenebilirler. Aşıyı gündem yapmaları üzerlerine vazife olmayan bir iş gibi görülmemelidir. Belediyelerin en azından ellerinde bulunan ilan alanları aracılığıyla (pano, billboard vb.) kamuoyunu duyarlılaştıran, bilgilendiren bir çabaları olabilir, ki küçümsenmemelidir. Halka yönelik yerel toplantılar düzenlemek, muhtarlar dahil bilgilendirme toplantıları yapılması için aracılık ve kolaylaştırıcılık üstlenmek, bu amaçla tabip odaları başta olmak üzere katkı sunabilecek odaklar için ortam sunmaları mümkündür.
- Kuşkusuz madde 7’de bahsedilen çabanın yasak savar biçimde değil, etkili bir iletişim dili ve uygun yol yöntemlerle yapılması etkisinde ve sonuç alıcılıkta önemlidir. Somutlamak gerekirse özendirici, teşvik edici, akıl, bilim ve dayanışmanın egemen olduğu bir toplumsal yaşantı kurgusunu merkez alarak ürünler hazırlanmalıdır. Aşı reddinin sıklıkla doğu, güney doğu bölgelerinde olduğu da göz önüne alınarak anadilde hitap eden afiş ve duyurulara kadar düşünülmelidir. Kuşkusuz çatışma ortamı ve eşi benzeri görülmemiş süreli sokağa çıkma yasaklarıyla yaşanmış dönemlerin aşılamada olumsuz etkisi bilinmektedir.
***
Yukarıdaki öneriler arttırılabilir ya da bir kısmı gereksiz görülebilir. Ancak olumlu toplumsal duyarlılıkların küntleştiği, herkesin kenedine ya da ait olduğu, ait olduğunu hissettiği topluluğa “sorumluluk” duyduğu, bir diğerinin en azından kendini ilgilendirmediğini düşündüğü bir iklimde aşı olmak gibi “ötekine” de sorumluluk duyan bir “eylemin değeri” azımsanmamalıdır.
Son olarak bir kez daha vurgulamakta yarar var*: “... yaygın aşılama yapılabilen toplumlarda toplumun büyük çoğunluğunun (yüzde 85-95’inin) hastalıktan korunuyor olması, hastalığın yayılmasını engelleyerek aşılanamayan ya da aşılandığı halde bağışıklık yanıtı oluşmayanların da hastalıktan korunmasını sağlar (kitle bağışıklığı). Dolayısıyla aşı bireyi, yaygın aşılama hem bireyi hem toplumu korumaktadır.
Aşılar insanoğlunun sağlık alanındaki şüphesiz en değerli buluşudur. (…) Hiçbir bilimsel ortamda aşıların gerekli olup olmadığının tartışıldığını duyamazsınız. Aşıların, çağımızın üretim ilişkileri içinde, kapitalist sistemin işleyişine tabi olarak büyük şirketler tarafından üretilmesi, satılması ve kullanılması da aşılara karşı olmak için bir gerekçe olmamalıdır. Yapılması gereken, insanların aşı olmaması için değil, tam tersine, aşıların gelişmiş-gelişmemiş tüm ülkelere aynı miktarda ve kolaylıkla temin edilmesi, zengin-fakir herkese ücretsiz şekilde yapılması için mücadele etmektir. Aşılar bütün insanlık içindir.” (EB/HK)
* Aşı nedir? Ne işe yarar? Aşıya karşı olunabilir mi? - Prof. Dr. Alpay Azap