Bir zamanlar Devlet Planlama Teşkilatı vardı. Bir Anayasa değişikliğiyle uçuverdi. Anayasa değişikliğini oylamaya gidenlerin kaçı bundan haberdardı, o günlerde en çok neler konuşuldu, konuşturuldu malum.
Planlama kalktı yerine Kalkınma Bakanlığı geldi. Bir başka Anayasa değişikliğiyle bütçe hakkıyla birlikte o da uçuverdi. O değişiklik yapılırken de neler konuşuldu ve neler hiç konuşulmadı, malum.
Kalkınma Bakanlığı’nda eski planlamacılar vardı, sessiz sedasız direniyorlardı. Geleneklerine uygun davranmaya gayret ediyorlardı, raporlar yazıyorlardı, yazdıkları raporları okuyorduk, bilgi sahibi oluyorduk. Şehir hastanelerine şirketlerin toplamda 10 milyar Dolar yatırıp en az 30 milyar Dolar kazanacaklarını da o raporlardan okumuştuk. Türkiye’nin, savurgan mirasyediler gibi Hazine garantisi vermesi nedeniyle oluşan devasa koşullu yükümlülüklerinin uzun vadede büyük dertlere neden olacağını da yine o raporlardan okumuştuk. Sonra, bir rapor yazdılar, ama “sansür kurulunu” aşamadı, kuşa dönmüş bir raporcuk ortaya çıktı.
Şimdi artık Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı [Str.Büt.Bşk.] var. Taze Başkanlık ilk kamu özel ortaklığı “raporunu” çıkardı. Türkiye’deki kamu özel ortaklığı finansman yöntemiyle yapılan yatırımların dökümünü çıkarmışlar. Bir de dipnot eklemişler. Dipnota göre Başkanlık Türkiye’nin yatırım envanterini Avrupa Kamu Özel Ortaklığı Uzmanlık Merkezi’nden (EPEC) almış.
Strateji Bütçe Başkanlığı, Türkiye’de neler olduğunu böylece bulmuş! Ama durun, yetmedi! EPEC bu bilgiyi nereden almış? Avrupa Yatırım Bankası’ndan.
Yani Strateji ve Bütçe Başkanlığı, Avrupa Yatırım Bankası’nın proje sayfası olmasa, memleketinde ne olup bittiğini bulamayacakmış.
Raporu okudukça değişik bilgilere ulaşabilirsiniz, tabii tersinden araştırma yapmak şartıyla. Mesela Bilkent Laboratuvarı adından bir projeden söz ediliyor. Dönüp tarayınca Türkiye’de bu isimle bir ihale yapılmadığı, böyle bir ihale ilanı çıkmadığı görülüyor. Başkanlığın atıf yaptığı EPEC’in ve sonra Avrupa Yatırım Bankası’nın sayfasına bakınca ortaya çıkan ise şu: Türkiye Halk Sağlığı Kurumu-Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu ihaleleri yapılmıştı. Bu ihalede Biyo-Güvenlik Seviye 3 ve 4 laboratuvarları ile Referans Laboratuvarları da ihale edilmişti. Yeri gelmişken ekleyelim, bu işlerde ABD ne derse ondan milim şaşmayanlar, FDA’in sayfasına girip bu tür “stratejik” laboratuvarlarda temizlik işleri dahil taşeron çalıştırmanın yasak olduğunu görürler.
Türkiye Halk Sağlığı Kurumu bir gecede genel müdürlük olduktan sonra bu ihalenin akıbeti belirsizleşmişti. Avrupa Yatırım Bankası’nın sayfasında bir “aç/kapa” yapılmış, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu için yapılan kredi başvurusu iptal edilmiş yerine Bilkent Laboratuvarı gelmiş. Dileyenler hangi büyük Alman şirketinin “Avrupa’nın en büyük laboratuvarını Bilkent’e kuruyoruz” diye övündüğünü bulabilir.
Gelelim başlıktaki AB bölümüne. Avrupa Birliği iki hafta önce Türkiye’nin İlerleme Raporu’nu açıkladı.
Her zaman olduğu gibi ifade özgürlüğü başlığında neler söylendiği uzun uzun konuşuldu, tartışıldı.
Raporda kamu özel ortaklığı uygulamalarının iş akışı milimetrik bir incelikle yer alıyor. Kalkınma Bakanlığı’na ne oldu, Yüksek Planlama Kurulu nereye gitti, mevzuat ne diyor, Kamu İhale Kanunu nasıl işliyor, hepsi var.
Peki ne yok? Türk Tabipleri Birliği ve Türkiye Barolar Birliği’nin “tek Hazine hesabına dahil edilmesi nedeniyle mali özerkliklerini kaybettikleri, bunun da müdahale olduğu” yazıyor raporda ki böyle bir “iş” yapılmadı. Peki kamu özel ortaklığıyla adı anıldığı günden beri mücadele eden, “Savaş Bir Halk Sağlığı Sorunudur” dedikleri için gözaltına alınan TTB Merkez Konseyi üyelerinin yaşadıkları var mı? Yok. Türk Tabipleri Birliği’nin kurulduğu 1953 yılından bu yana tüm darbe dönemleri dahil olmak üzere tarihinde ilk defa polis tarafından basıldığı, arandığı, evraklarına el konulduğu var mı? Yok. Bir “torba kanunla” yetkilerinin budandığı var mı? Tabii o da yok.
O halde “Str.Büt.Bşk.” ile AB fevkalade uyum içerisinde çalışmaktalar ve birbirinden çok memnunlar demek yanlış olur mu? (ÖE/AS)