Hasta mahkum Abdullah Kalay, Kocaeli Tıp Fakültesi’nin “cezaevinde kalamaz, hastanelerdeki mahkum koğuşlarında bile kalamaz, tahliye edilmeli” şeklindeki iki ayrı raporuna rağmen hala hapiste.
Çünkü Adli Tıp Kurumu, Kalay’ın cezaevinde kalabileceğini düşünüyor. Ocak 2014’ ten bu yana Adli Tıp Kurumu Üst Kurulu’na yapılan itiraz ile Anayasa Mahkemesi ve Cumhurbaşkanlığına yapılan başvurular hala sonuçlanmadı.
Kalp yetmezliği
Wernicke Korsakoff hastası Kalay’ın kalbi yüzde 35 oranında çalışıyor, daha önce de hapishanede kalp krizi geçirdi.
Durumu ağırlaşınca hastaneye sevk edildi. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı heyeti, 30 Aralık 2013 tarihli raporunda Kalay’ın tahliye edilmesi gerektiğini söyledi:
“Cezaevinde kalmasının hayati tehlike oluşturabileceği, cezasının infazının resmi sağlık kuruluşlarının mahkumlara ayrılan bölümlerinde devam edilse dahi hayati tehlike oluşturabileceği, hastalığın kronik bir rahatsızlık olduğu, hayat boyu devam edeceği göz önünde bulundurulduğunda cezanın ertelenmesinin gerekeceği, bir yıl sonra tıbbi durumunun tekrar değerlendirilmesinin uygun olacağı…”
Kalay Adli Tıp Kurumu’na sevk edildi. 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu ise 24 Ocak 2014’te verdiği raporla, Kalay’ın cezaevinde kalabileceğini ifade etti.
Adli Tıp’ın raporunda da Kalay’ın daha önce kalp krizi geçirdiği, kalp yetmezliği olduğu, Wernicke Korsakoff hastası olduğu, ancak buna rağmen “doktoru ve reviri olan cezaevinde kalabileceği” belirtildi.
Rapor: Hayati tehlike
Kalay bunun üzerine tekrar Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı’na sevk edildi.
Buradan aldığı 4 Temmuz üçüncü raporda da tahliye edilmesi gerektiği ifade edildi:
“Geçmişinde kalp krizi öyküsü bulunan ve halen koroner artar hastalığı, kalp yetmezliği tanıları olan hastanın, mevcut rahatsızlıkları da dikkate alındığında cezaevi gibi kapalı, kalabalık, enfeksiyon riski ve stres yükünün fazla olduğu, hem kalp yetmezliği hem de koroner arter hastalığı açısından uygun diyet ve çevresel koşulların olmadığı ortamlarda bulunmasının tekrar kalp krizi geçirmesine, böyle bir durumda da cezaevinde müdahale edilmesinin beklenmediği…”
“Sorulduğu üzere cezaevinde kalmasının hasta için hayati tehlike oluşturabileceği, hastalığın kronik bir rahatsızlık olduğu, hayat boyu devam edeceği göz önünde bulundurulduğunda cezanın ertelenmesinin gerekeceği…”
Abdullah Kalay kimdir?
Hapse girmeden önce İzmit’te esnaflık yapan 47 yaşındaki Kalay, Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’ne (CİSST) yazdığı mektupta yargı sürecini şöyle anlatmıştı:
“1992’de gözaltına alındım. Yoğun işkencelere maruz kaldım. 15 gün gözaltı süresinden sonra tutuklandım. Hapishanedeyken 6. ayda Adli tıpa sevk edilmiştim, gördüğüm işkencelerden dolayı yedi günlük rapor verilmişti. Mahkemede işkence yapanlar hakkında suç duyurusunda bulundum, ama hiç bir işlem yapılmadı.”
“İşkence altında hazırlanan senaryolarla suçlu olduğumu yazan belgelere imza atmıştım. Ve ben suçlu olmuştum! Hakkımda örgüt üyeliğinden ve bir araba gasp etme iddiasıyla dava açıldı. 2002 yılının başında tahliye edildim. Bu süre içinde mahkemelerin adil yargılama hakkının ihlali ve uzun tutukluluk süresi nedeniyle AİHM’e başvurdum. Türkiye bu konuda mahkûm oldu.”
Kalay’ın davası, yattığı süre aldığı cezaya sayılacak şekildeyken Yargıtay’ca tekrar bozuldu. Yargıtay, “müebbet yatması gerekir” dedi. Davası 18 yıl sürdü.
“Şimdi iki yıl oldu. Yargıtay tarafından dosya onaylanmış tarafıma bildirilmeden, işimde olduğum bir gün, 24 Eylül 2010’da, hakkımdaki tutuklama kararı çıkarılarak gözaltına alındım ve tutuklandım. Ve şimdi de ölmemek için mücadele ediyorum.” (AS)