Hasta mahpuslar ile ilgili iki haber bu hafta gündemdeydi:
* Bursa’da 2008 yılında 14 yaşında olan kız çocuğuna cinsel istismarda bulunduğu için 13 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası alan Vakit Gazetesi eski yazarı Hüseyin Üzmez sağlık nedenleriyle tahliye edildi.
* PKK davasından müebbet hapis cezası alan ve 15 yıl cezaevinde tutulan, tutukluyken beş kez kanser ameliyatı geçiren mesane kanseri hastası Taylan Çintay'ın 4 Ekim'de dolacak olan tedavi süresinin uzatılması talebi, Adli Tıp Kurumu tarafından reddedildi. Adli Tıp’ın “cezaevinde kalması sakıncalıdır” raporunun ardından tahliye edilen Çintay hakkında son gelişme ile birlikte 4 Ekim'den sonra tutuklama kararı çıkarılacak.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan iki hasta mahpus ile ilgili iki farklı karar verilmesini “ayrımcı uygulama” olarak nitelendirdi ve bunu Adli Tıp Kurumu’nun bağımsız bir kurul olmamasına bağladı.
İHD’nin tespitine göre cezaevlerinde 650 civarı hasta mahpus var, bunların 240 kadarı ağır hasta ve tahliye olmayı bekliyor. Türkdoğan tahliyelerin çok az olduğunu, hasta mahpus sayısının her gün arttığını ve sorunun kronikleştiğini söyledi.
“Hüseyin Üzmez tahliye olmasını gerektirecek kadar hastalanmışsa ondan daha ağır durumda yüzlerce mahpus var, onların da tahliye edilmesi, ayrımcı uygulama yapılmaması gerekiyor.”
Türkdoğan hasta mahpuslar için öncelikle Adli Tıp Kurumu’nun tekelliğinin ortadan kaldırılmasına, bağımsız ve tarafsız bir yapının gerekliliğine işaret etti.
Çözüm süreciyle de hasta mahpuslar konusunun gündeme geldiğini belirten Türkdoğan hasta mahpuslar sorunun temel bir insan hakları sorunu olduğunu ve hükümetin tüm politik süreçlerden bağımsız olarak üzerine düşeni yapması gerektiğini söyledi.
“Adli Tıp Kurumu bağımsız değil”
Türkdoğan hasta mahpuslar konusunda temel problem alanlarından biri Adli Tıp Kurumu’nun uygulamaları olduğunu söyledi.
“Adli Tıp Kurumu tarafsız ve bağımsız bir kurul değil, Adalet Bakanlığı’na bağlı. Devlet ve hükümet politikalarıyla doğrudan etkilenen bir kurum. Dolayısıyla sık sık devletin ve hükümetin politik tutumlarını, siyasetlerini yansıtan kararlar veriyor.
“Bu da hasta mahpuslar söz konusu olduğunda ayrımcı uygulamalara sebep oluyor. Adli Tıp Kurumu’nun mahpusların suçları veya siyasi, etnik kökenleri bakımından değerlendirme yaptığı anlaşılıyor.”
“Adli Tıp Kurumu, bir hasta mahpus geldiğinde işlediği suç ya da kimliğini göz önüne almadan objektif olarak durumunu değerlendirip karar vermeli. "
“Bürokrasiye havale”
Türkdoğan hasta mahpuslar sorununu intikal ettirmedikleri devlet görevlisi kalmadığını ancak devlet mekanizmalarının bir türlü harekete geçmediğini söyledi.
“Bu da devletin temel politik yöneliminin hala değişmediğini gösteriyor. Devlet bizimle diyologdan öteye geçmiyor ve diyolog sonucu talep ettiğimiz konulardaki eksiklikler devam ediyor. Sorunu bürokrasiye havale ediyor, kurumlar işini ağırdan alıyor, kendi bildiği tarzda yapıyor.”
“Tarafsız, bağımsız yapı gerekli”
Türkdoğan hasta mahpuslar ile ilgili tarafsız ve bağımsız bir bilirkişinin oluşması ve Adli Tıp Kurumu’nun tekel yetkisinin ortadan kaldırılmasının gerektiğini söyledi.
“Sağlık Bakanlığı’na bağlı üniversite hastaneleri raporları da Adli Tıp Kurumu onayı olmadan işleme alınabilmeli. Sosyal tarafların temsilini de barındıran bağımsız ve tarafsız bir yapı oluşturulmalı.”
“Hasta mahpuslar insan hakları sorunu”
Hasta mahpusların özellikle çözüm sürecinde çok konuşulduğunu söyleyen Türkdoğan “Bu tipik bir insan hakları sorunudur ve hiçbir politik olay ve süreçle ilişkisi kurulmaması gerekir” dedi.
“İnsanların süreçten beklentileri vardır ama süreç olsa da olmasa da bu bir insan hakları sorunu olduğu için hasta mahpusların hemen salıverilmesi gerekir.
“ Bu sürece bağlanınca hükümet bunu sürecin argümanı haline getiriyor. Hükümet hasta mahpusların temel bir insan hakkı sorunu olduğunu görüp tüm süreçlerden bağımsız olarak yapması gerekeni yapmalı.” (BK)