Onur Yaser Can'ın ölümüyle ilgili biri meslekten ihraç edilen başkomiser olan 4 polisin, ‘kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği, resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme’, bir bilirkişinin ise ‘gerçeğe aykırı bilirkişilik veya tercümanlık yapma, kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği, resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme’ suçlarından yargılandığı davanın ikinci duruşması başladı.
İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmaya 30 Eylül’deki duruşmaya katılmayan ve hakkında zorla getirme kararı çıkartılan sanık polislerden Hakan Aydın SEGBİS aracılığıyla katıldı. Aynı tarihlerde gözaltına alınan Yavuz Koç ve Can'ın gözaltına alındıktan sonra ulaştığı avukat Candan Kaplan tanık olarak dinlendi. Ayrıca mahkeme heyetinin değiştiği görüldü.
Duruşmayı CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ile TİP Milletvekili Ahmet Şık da izledi.
Sanık polis ihraç edilmiş
Duruşma Hakan Aydın’ın kimlik tespitiyle başladı. Aydın'ın FETÖ nedeniyle ihraç edildiği ve 6 yıl hapis cezası aldığı ortaya çıktı.
Aydın söz konusu dönemde teknik takip amiri olarak görev yaptığını söyledi. Vekaleten de fiziki takipte görev yaptığını anlattı.
Aydın, Onur Yaser Can’ın fiziki takibinde olduğunu belirterek “Uyuşturucu satıcılarını takip ediyorduk. Ama yakalama kısmında yoktum. Yanlış hatırlamıyorsam Muhammet (Ongun) ve Onur (Ülker) almıştı. Alındıktan sonra İstanbul Emniyetine götürüldü. Emniyetteki işlemleri sırasında yoktum. Fiziki takip bittikten sonra görev yerime döndüm. Zaten fiziki takip tutanağında imzam var, tahkikat tutanağında yok. İddiaları soruşturmadan sonra öğrendim.” dedi.
Aydın ifadesi alınırken sık sık sinirlendi. Emir-komuta zinciri üzerine sorulan bir soruya “Yakalama yapıldıktan sonra ekipler ne yapacağını bilir, inisiyatif onlardadır. Bununla ilgili takipsizlik kararı verildi, kesinleşti. Ben neden tekrar ifade veriyorum, bilmiyorum. Bildiğim kadarıyla yeni bir delil de yok” dedi.
Aydın “Arama yapan ekibin amiri kimdi?” sorusuna “Hatırlamıyorum” diyerek cevap verdi.
Ardından Onur Yaser Can’ın ailesinin avukatları Aydın’a sorular yöneltti. Çınar Aksoy, “Narkotik büroya getirildikten sonra tahkikatı yürüten personel kimdi?” diye sordu.
Aydın “Dosyada mevcuttur” dedi. Aksoy daha sonra Onur Yaser Can narkotik büroya getirilirken kamera kayıtlarına göre yanında Hakan Aydın, Muhammet Ongun ve Onur Ülker'in bulunduğunu hatırlattı. Aydın da karşılık olarak “Bu soruyla nereye varmak istiyorsunuz" dedi.
Aydın, Aksoy’un "Soner Gündoğdu ifadede değişiklik işini Hakan Aydın'ın da dahil olduğu sıralı amirlerimin bilgisiyle yaptım' diyor. Siz de sıralı amirlerinizin bilgisiyle mi yaptınız?" şeklindeki sorusuna “Soner Gündoğdu’nun beyanı yalandır" diyerek cevap verdi.
Bunun üzerine Aydı “Çıplak aramayı kim yapan kim?” diye sordu. Aydın ise daha önce Muhammet Ongun’u söylediği ifadesinden farklı olarak “Beyanım yok” diye konuştu.
Ardından da “Sorduğunuz sorular davayla ilgili değil. Cevap vermeyeceğim” diye sinirlendi. Devamındaki birçok soruya da Hakan Aydın, ya cevap vermedi ya da kaçamak cevaplar verdi.
Soruşturmayı kapatan savcı da FETÖ'den ceza aldı
Daha sonra söz alan Onur Yaser Can’ın ailesinin avukatlarından Çiğdem Şat, Aydın’a bazı fotoğraflar gösterdi. Söz konusu fotoğraflar Aydın’ın beyanının aksine Onur Yaser Can’la birlikte emniyete girdiğini gösteriyor.
Fotoğraflar için Aydın “Evet benim sanırım, böyle bir tişörtüm vardı sanki” dedi. Şat ayrıca ilk soruşturmayı kapatan savcı Muammer Akkaş’ın FETÖ’den ceza aldığını ve Aydın’ın da FETÖ’den yargılandığını söylemesi üzerine sanık polis memuru bir kez daha sinirlendi.
Tanık: Ben de çıplan arandım
Çizim: Nazım Dikbaş
Aydın’ın ardından aynı tarihte gözaltına alınan bir başka isin Yavuz Koç dinlendi. Koç, Onur Yaser Can’ı tanımadığını söyledi.
Gözaltına alındıktan sonra Vatan Emniyet’e götürüldüğünü söyleyen Koç, serbest bırakıldıktan sonra Onur Yaser Can vakasından farklı olarak bir daha ifadeye çağrılmadığını, polislerin kendisiyle iletişime geçmediğini söyledi.
Gözaltına alındığında çıplak aramaya maruz kalıp kalmadığıyla ilgili bir soruya Koç “Evet çıplak arama yapıldı. Vatan Emniyet’te 4 ya da 5’inci kata çıktık. Duvara yaslandılar. Soyun dediler, soyunduk. Ancak bir temas olmadı. Kafam duvara yaslı olduğu için arkamda kaç kişi vardı bilmiyorum” dedi.
Koç, son olarak gözaltına alındığında götürüldüğü doktor kontrolü üzerine soruya “Evet, doktorun yanına beni getiren polisler de girdi. Ancak doktora ya da bana bir müdahalede bulunmadılar” diyerek cevap verdi.
Kaplan: Emniyette ifadeyi vermediler
Koç’tan sonra Onur Yaser Can’ın gözaltına alındıktan sonra ulaştığı avukat Candan Kaplan dinlendi. Kaplan, Can’ın kendisine polislerin ‘Ailene de ulaşırız’ diyerek tehdit ettiğini söylediğini anlattı.
Kaplan “Çok korkuyordu. Ailesine ve işyerine ulaşılmasından çekiniyordu. Sakinleştirmeye çalışmıştım" dedi.
Kaplan dosyayı aldıktan sonra ifade tutanaklarına ulaşmak için emniyete gittiğini ancak burada garip bir durumla karşı karşıya kaldığını söyledi:
“Emniyete gittiğimde dosyada gizlilik kararı olduğunu, bu nedenle de herhangi bir evrak veremeyeceklerini söylediler. Şahsi bir dosyada gizlilik kararı olmayacağını belirtip tartışmaya başladım. Ardından polis Muhammet Ongun'un dosyayı yanında götürdüğü ve başka gün tekrar gelmemi söylediler. Ya da biz sizi ararız gelir alırsınız dediler.
"Emniyet müdürüyle görüşme çıktım. Sekreteryada beklerken bir kadın polis gelip ifadeyi bulduklarını söyledi. Müvekkilimi de yeniden ifadeye getirmem söylendi. Emniyetten çıktıktan sonra ifadeyi Onur’a okudum çünkü ona hiçbir ifade tutanağını vermemişlerdi. İfadeye Hacı isimli birisinin ismi eklenmişti. Polis memurlarının ifadeleri çok şüpheliydi.
"Onur daha sonra 'Anlatmadığım bazı şeyler var’ diyerek ifade vermeye gideceğimiz gün benimle konuşmayı kabul etti. Ancak sabahına babası intihar haberini verdi.
"Aynı sabah polisler ifade vermeye gelip gelmeyeceğimizi öğrenmek için aradı. Onlara Onur’un intihar ettiğini söyledim. Birkaç dakika sonra tekrar arayıp psikolojisinin bozuk olup olmadığını sordular. Daha sonra bir kez daha arayıp adli sicil dosya numarasını istediler. Neden ihtiyaç duyduklarını sordum. Dosyayı kapatmak için istediklerini söylediler ama bu çok gereksizdi.
"Bu olay duyulmadan önce de Milliyet gazetesinden aradığını söyleyen biri ulaşıp işkence iddiası olduğunu ve bilgi almak istedikleri söyledi. Sonra tekrar aradım numarayı ama orası Milliyet gazetesi değildi. Muhtemelen intihardan sonra beni arayan polislerdi ve korkmuşlardı. Usulsüz bir işlem yaptıklarını ve bilgi almak için böyle bir şey yaptıklarını düşündüm."
Abla Can: Bir grup narkotik polisi yüzünden ailemi kaybettim
Çizim: Nazım Dikbaş
Avukat beyanlarının ardından söz alan Onur Yaser Can’ın ablası Ezgi Sevgi Can sanıkların mahkemeyle dalga geçtiğini söyledi.
Sanık polislerin istedikleri sorulara yanıt verip istemediklerine vermediklerini dile getiren abla Can “Bunun bariz bir sorgudan kaçış olduğunu düşünüyorum. Tarafınızca da böyle bir kanaat oluşturulmasını istiyorum. Adil bir yargılama için mahkemenin sorularda biraz ısrarcı davranmasını talep ediyorum” dedi.
Can devamında şunları kaydetti:
"Ben bütün ailemi 12 yıldır aklımızla dalga geçen bir grup narkotik polisinin keyfi davranışları yüzünden kaybettim. Hakan Aydın o dönem narkotiğin imamı. Diğer isimler de Hakan Aydın dışında birisinin talimatının dışına çıkmasının mümkün olmadığını söylüyor.
"‘Ben teknik kısımda görevliyim’ gibi beyanlar gerçekleri yansıtmıyor. Hakan Aydın talimat vererek Onur’u başka bir ekip yakalatmış gibi gösteriyor ve bu çocuğun ifadesini değiştirmişler, ifadeye yeni isimler eklemişler. Ölmüş bir çocuk hakkında polis fezlekesi düzenlenir mi? Kardeşim hakkında öldükten sonra iddianame düzenlendi. Öldüğü bilindiği halde dava açıldı. Sahte evraklar üretildi.
"Hem adli hem idari yargıda ardı ardına verilen takipsizlik kararları, onlarca savcı, emniyet müdürü, müfettişi, vali var bu işin içinde. Nedense hepsi FETÖ'den yargılandı. Bu tesadüf mü?"
"Onur sorgulanırken bir anda sorgu odasında kamera mı bozuldu? Madem çok iyi davrandınız Onur’a kanıtlayın o zaman. Yok kanıtlayamıyorlar. Kanıt yükümlüğü bizde değil, sizde.
"Biz evrakta sahteciliğin işkenceyi meşrulaştırmak için yapıldığını ve dolayısıyla işkencenin devamı niteliğinde olduğunu biliyoruz. Mahkemenin bu konuda daha duyarlı, daha talepkar olmasını, adaletin tecellisini hızlandırmasını talep ediyoruz."
Ara karar: Mahkeme işkenceyi hükümle birlikte değerlendirecek
Verilen aranın ardından kararını açıklayan mahkeme heyeti Narkotik Şube Müdürlüğü’nde görevli polislerle ilgili ‘ağırlaştırılmış işkence’ ve ‘görevi kötüye kullanma’ suçlamalarıyla yapılan şikayetlerin soruşturma dosyasının istenmesine hükmetti.
Mahkeme ayrıca sanıkların duruşmaya katılmama taleplerini reddederek bir sonraki duruşmada SEGBİS aracılığıyla hazır edilmesine karar verdi.
Mahkeme, işkenceyle ilgili suç duyurusunun da hükümle birlikte değerlendirilmesine ve bir sonraki duruşmada Can’ın arkadaşları, Emrah Öngün, Mustafa Çiçek, Duygu Erkuş ve Selda Taşkın’ın dinlenmesine karar verdi. Bir sonraki duruşma 3 Şubat’ta.
TIKLAYIN - Onur Yaser Can: 4 polis 12 yıl sonra hakim karşısında
Ne olmuştu?28 yaşındaki mimar Onur Yaser Can, 2 Haziran 2010'da İstanbul Harbiye'de esrar satın aldığı iddiasıyla narkotik polisi tarafından gözaltına alındı. Can, götürüldüğü Narkotik Şube Müdürlüğü'nde polisin işkence, cinsel taciz ve aşağılamalarına maruz kaldı. "Çıkış Doktor Raporu" da işkence şüphelisi polislerin yanında hukuk dışı olarak düzenlendi. Salıverilmesinin ertesi günü polislerin telefonla arayarak, tutanaklardaki "tarih hatasının düzeltilmesi" gerekçesiyle yeniden emniyete çağrılan ve başkaları aleyhinde ifade vermeye zorlanan Can, bir avukata başvurdu. İfadesi işkence altında iki kez alınmış olmasına rağmen, polisler üçüncü kez emniyete çağrınca Can, 23 Haziran 2010'da oturduğu evin balkonundan kendini atarak intihar etti. Can arkadaşlarının ısrarıyla o gece karakolda neler yaşadığını sırasıyla yazmıştı. O notta, “Gözaltında çırılçıplak soyuldum. Duvara yaslanmamı söylediler… Bir süre çömeltilerek bekletildim. Bu süreçte ağlayan, polislere yalvaran bir kişinin sesi dinletildi, tokatlandım, sözlü olarak aşağılandım. Polislerden biri beni telefonla emniyete çağırdı ve önceki ifademden farklı bir ifade imzalattılar. Muhbirlik yapmam söylendi” ifadeleri yer alıyordu. Oğullarının yaşamını yitirmesinin ardından adalet mücadelesi başlatan Can ailesi, bir sonuç alamadı. İşkence iddialarına takipsizlik veren savcılık, Onur Yaser Can’ı gözaltına alan iki polis hakkında, gözaltı evrakında sahtecilik yaptıkları gerekçesiyle 8 yıla kadar hapis istemiyle dava açtı. İstanbul 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan ilk yargılama sonunda 2 polis memuru 2 yıl 6’şar ay hapis cezasına çarptırıldı. 15 Mayıs 2012’deki ilk yargılamaya ilişkin karar duruşmasına katılan anne Hatice Can, oğlunun acısına daha fazla dayanamayarak 2 Mart 2014’de oğlunun intihar etmek için seçtiği yolu seçti ve evinin penceresinden atlayarak intihar etti. Baba Mevlüt Can da 8 Ekim 2019’da ana atar damarın yırtılmasına bağlı iç kanama sonucu 62 yaşında hayatını kaybetti. Aileden geriye küçük kardeş Ezgi Can kaldı. Yargıtay, yerel mahkeme tarafından verilen kararı usul yönünden bozunca dava yeniden görülmeye başladı. İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden yapılan yargılamada, Onur Yaser Can'ın emniyetteki görüntülerine ve orada yapılan işlemelere ilişkin imajın(birebir kopya) yer aldığı CD'nin emniyette bulunmadığı, yine incelenmek üzere görüntülerin ve bilgilerin yer aldığı imajın da güvenlik gerekçesi ile bilirkişi Zafer Kökdemir tarafından kırıldığı ortaya çıktı. Mahkeme 4 polis ve 1 bilirkişi hakkında suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi. İstanbul Valiliği, soruşturma izni vermedi. İtirazlar sonucu soruşturma izni verilmemesine ilişkin karar geçen yıl kaldırıldı ve polisler hakkında dava açıldı. Davada, biri meslekten ihraç edilen başkomiser olan 4 polis, ‘kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği, resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme’, bir bilirkişi ise ‘gerçeğe aykırı bilirkişilik veya tercümanlık yapma, kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği, resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme’ suçlarından 30 Eylül'de yargılanmaya başladı. |
(HA)