Onur Yaser Can (solda) 2010’da işkenceden sonra yaşamına son verdi. Oğlunun ardından annesi Hatice Can ise 2014’te hayatına son verdi. Baba Mevlüt Can ise geçen 8 Ekim’de hayatını kaybetti. (Fotoğraf: onuryasercan.com)
İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, 2010’da polis işkencesi sonrasında yaşamına son veren Onur Yaser Can’ın gözaltı evrakında sahtecilik yaptıkları gerekçesiyle 9 yıldır yargılanan polisler Soner Gündoğdu ve Salih Bahar'ı, “Resmî belgede sahtecilik”ten 6 yıl 5 ay 15’er gün hapis cezasına çarptırdı.
Sanıklar tutuklanmadı. Yurtdışına çıkışları yasaklandı. Mahkeme işkence iddialarına ilişkin suç duyurusunda bulunmadı...
Böylece, oğlunun ardından 2014’te hayatına son veren anne Hatice Can, geçen 8 Ekim’de hayatını kaybeden baba Mevlüt Can ve aileden geriye kalan tek kişi olan kardeşi Ezgi Sevgi Can’ın yıllardır sürdürdüğü hukuk mücadelesi “evrakta sahtecilik”ten öteye geçemedi.
Ezgi Can: Annem ve babam eceliyle ölmedi
Ezgi Sevgi Can duruşmada esasa karşı son savunmasını yaparken kardeşine yapılan işkencenin bir türlü davanın ana konusu haline gelmediğini söyledi:
“9 yıldır bahsettiğimiz halde hiçbir şey olmadığı için mazur görün. Bir aile tek tek katledilmiştir. Ve bu adliye buna tanık olmuştur. Olaya şahit olan her polis, hem sahtecilikten hem de cinayetten sorumludur. Katilleri değil katillerin yok ettiği ailelerden geriye kalanları korumanızı istiyorum.”
Duruşmaya çok sayıda avukat ve izleyicinin yanı sıra CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da katıldı. Sanıklardan Salih Gündoğdu da kravatıyla son savunmasını yapmak üzere salondaydı.
Ezgi Sevgi Can, "Ben 7 Ekim’i, 8 Ekim’e bağlayan gece babamı ani bir şekilde kaybettim. Siz kendiniz babamı tanıdınız. Bu insanlar eceliyle ölmediler. Annemi ve babamı öldüren polis şiddeti ve evlat acısı üzerine yaşanan adaletsizliktir” sözleriyle konuşmasına başladı ve şöyle devam etti:
"9 yıl verdiğimiz hukuk mücadelesini, babam Mevlüt Can kendi çabalarıyla bulup çıkardı. Bunu yapan babam olmamalıydı. Onlar yükümlü değil mi işkence yapmadıklarını kanıtlamakla, biz mi vereceğiz işkence görüntülerini."
Sanık avukatı: Sevdiği için canından geçmiştir
Sanık polis Soner Gündoğdu ise işkence iddialarının doğru olmadığını savunarak “Saat ve tarih kaynaklı bir maddi hatayı düzelttim sadece. Başka bir suçum yok” dedi.
Sanığın avukatı Ahmet Baran Akkaya’nın savunmasına geçildiğinde duruşma salonunda hem şaşkınlık hem öfke içeren bir uğultu başladı.
Akkaya savunmasını, “Onur Yaser Can’ın sevdiği insan için canından vazgeçmesi” üzerine kurguladı ve “cinsel istismar iddialarını ona kendi tanıdıkları tarafından atılan bir iftira” olarak niteledi.
Hararetli bir şekilde savunmasını okuyan Akkaya, her “Onur’umuz, Yaser’imiz, Can’ımız” dedikçe elini masaya vurmaya başlayınca mahkeme başkanı tarafından da uyarıldı.
Akkaya özetle, “Onur Yaser Can, Ayşegül isimli arkadaşının ismi açığa çıkmasın diye intihar etti. Korkusu kendisi değil sevdikleriydi. İletişim tespit tutanağında ona Ayşegül kim diye soracaklarını öğrenmiş, sevdiğini korumak için yapmıştır. Onur’umuz, Yaser’imiz, Can’ımız canından geçmiş sevdiğinden geçmemiştir. Sevdiği Ayşegül için canından vazgeçtiğinin bilinmesini istiyoruz. Ona böyle cinsel istismar, işkence yakıştırmak iftiradır” şeklindeki iddialarıyla yaşanan süreci bir başka boyuta taşımış oldu.
Sanık avukatının savunmasına itirazları olduğunu belirten Ezgi Can’ın itirazları ise mahkemece dinlenmedi.
İki ayrı suçtan hapis cezası
Bir önceki duruşmada mütalaasını sunan savcı iki sanık polisin “Resmi belgede sahtecilik” ve “Resmi belgeyi bozmak” suçlarından 6 yıldan 15,5 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılmasını istemişti.
Bugünkü duruşmada aynı mütalaayı tekrar eden savcı, sanıkların tutuklanması talebine ilişkin yurt dışı yasağının yeterli olduğunu belirterek tutuklama talebinde bulunmadı.
Verilen aranın ardından kararını açıklayan mahkeme, sanıklar Salih Bahar ve Soner Gündoğdu'nun, “kamu görevlisi olarak sahte belge düzenleme" suçundan alt sınırdan uzaklaşarak 4 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına hükmetti.
Sanıkların mahkemedeki tutum ve davranışlarını dikkate alan mahkeme heyeti cezayı 3 yıl 4 aya indirdi.
Ayrıca sanıkların "resmi belgeyi bozmak ve yok etmek" suçlarından alt sınırdan uzaklaşılarak 2 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilirken, kamu görevlisi olmaları nedeniyle ceza 3 yıl 9 aya çıkarıldı. Tekrar sanıkların “tutum ve davranışlarını” dikkate alan mahkeme, hapis cezasının 3 yıl 1 ay 15 gün olmasını kararlaştırdı.
Sanıklar böylece iki farklı suçtan 6 yıl 5 ay 15 gün hapis cezasına çarptırıldı. Sanıkların tutuklanması talebi reddedildi.
Suç duyurusu
Mahkeme ayrıca, olay tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü'nde görev yapan ve “sahte resmi belge düzenleme ile resmi belgelerin yok edilmesinde kusur ve kasıtları bulunan” kamu görevlilerinin tespitiyle haklarında yasal gereğinin yapılması için ve dosyada bilirkişi olarak görev yapan Zafer Kökdemir hakkında “sahte resmi belge düzenlemek” suçundan dolayı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi.
Ne olmuştu?28 yaşındaki mimar Onur Yaser Can, 2 Haziran 2010 yılında İstanbul Harbiye'de esrar satın aldığı iddiasıyla narkotik polisi tarafından gözaltına alındı. Can, götürüldüğü Narkotik Şube Müdürlüğü'nde polisin işkence, cinsel taciz ve aşağılamalarına maruz kaldı. "Çıkış Doktor Raporu" da işkence şüphelisi polislerin yanında hukuk dışı olarak düzenlendi. Salıverilmesinin ertesi günü polislerin telefonla arayarak, tutanaklardaki "tarih hatasının düzeltilmesi" gerekçesiyle yeniden emniyete çağrılan ve başkaları aleyhinde ifade vermeye zorlanan Can, bir avukata başvurdu. İfadesi işkence altında iki kez alınmış olmasına rağmen, polisler üçüncü kez emniyete çağrınca Can, 23 Haziran 2010'da oturduğu evin balkonundan kendini atarak intihar etti. Can arkadaşlarının ısrarıyla o gece karakolda neler yaşadığını sırasıyla yazmıştı. O notta, “Gözaltında çırılçıplak soyuldum. Duvara yaslanmamı söylediler… Bir süre çömeltilerek bekletildim. Bu süreçte ağlayan, polislere yalvaran bir kişinin sesi dinletildi, tokatlandım, sözlü olarak aşağılandım. Polislerden biri beni telefonla emniyete çağırdı ve önceki ifademden farklı bir ifade imzalattılar. Muhbirlik yapmam söylendi” ifadeleri yer alıyordu. Oğullarının yaşamını yitirmesinin ardından adalet mücadelesi başlatan Can ailesi, bir sonuç alamadı. İşkence iddialarına takipsizlik veren savcılık, Onur Yaser Can’ı gözaltına alan iki polis hakkında, gözaltı evrakında sahtecilik yaptıkları gerekçesiyle 8 yıla kadar hapis istemiyle dava açtı. İstanbul 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan ilk yargılama sonunda 2 polis memuru 2 yıl 6’şar ay hapis cezasına çarptırıldı. 15 Mayıs 2012’deki ilk yargılamaya ilişkin karar duruşmasına katılan anne Hatice Can, oğlunun acısına daha fazla dayanamayarak 2 Mart 2014’de oğlunun intihar etmek için seçtiği yolu seçti ve evinin penceresinden atlayarak intihar etti. Yargıtay, yerel mahkeme tarafından verilen kararı usul yönünden bozunca dava yeniden görülmeye başladı. İstanbul 6'ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden yapılan yargılamada, Onur Yaser Can'ın emniyetteki görüntülerine ve orada yapılan işlemelere ilişkin imajın(birebir kopya) yer aldığı CD'nin emniyette bulunmadığı, yine incelenmek üzere görüntülerin ve bilgilerin yer aldığı imajın da güvenlik gerekçesi ile bilirkişi Zafer Kökdemir tarafından kırıldığı ortaya çıktı. 2 Nisan’daki son duruşmadan sonra Baba Mevlüt Can, 8 Ekim 2019’da ana atar damarın yırtılmasına bağlı iç kanama sonucu 62 yaşında hayatını kaybetti. Aileden geriye küçük kardeş Ezgi Can kaldı. |
(TP)