Esrar satın aldığı gerekçesiyle gözaltına alındıktan sonra Emniyet’te çıplak aramaya maruz bırakılan, işkence gören, ifadesini değiştirmesi için farklı tarihlerde karakola çağrılan ve muhbirlik yapması istenen Onur Yaser Can’ı intihara sürükleyen polislerin yargılandığı dava İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.
2019’da ‘resmî belgede sahtecilik (TCK 204)’ suçundan 6 yıl 5 ay 15’er gün hapis cezasına çarptırılan İstanbul Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde görevli polis memurları Salih Bahar ile Soner Dündoğdu’dun cezalarının ‘iyi hal indirimi yapılmadığı’ gerekçesiyle Yargıtay’ın tarafından bozulmasının ardından yeniden yargılama yapıldı.
Bozma kararına karşı beyanda bulunan Onur Yaser Can’ın kardeşi Ezgi Sevgi Can, “Bu davanın konusunun, sanıkların iddia ettiği ve mahkemenizi yıllarca kandırmaya çalıştığı gibi basit tarih ve saat hatası düzeltme amaçlı bir evrakta sahtecilik davası olmadığını, olay tarihinde henüz 28 yaşında başarılı genç bir mimar olan abim Onur Yaser’i intihara sürükleyerek ölümüne sebep olan ve ifadesi dahil 11 adet resmi evrağın içeriğini bozmaya ve gerçeğe aykırı yeniden düzenlemeye yönelik yoğun kast içeren bir sahtecilik suçu olduğunu ve örgütlü bir şekilde işlenen işkence ile onur kırıcı muamele suçlarının da devamı niteliğinde olduğunu hatırlatarak başlamak istiyorum.” dedi. Hemen ardından da şöyle devam etti:
“Annem ve babam hayatta oldukları sürece, mahkemeniz huzurunda birer avukat gibi insanüstü bir çabayla oğullarına yaşatılan ve onu intihara sürükleyen suç zincirini bir bir ortaya çıkardılar.
Ailemin ortaya çıkardığı gerçeklerden biri şuydu: Onur Yaser’i bu ekip yakalamadı. Bu senaryo Hakan Aydın’ın senaryosuydu. Bu çocuk yaşadığı travma sonucunda canına kıydı.
Sizden önceki heyet ek bilirkişi raporu istemişti. Emniyet yıllarca hem mahkemenizi hem bizi oyaladıktan sonra nihayet bu imajları gönderdiğinde yeniden yapılan iki ayrı bilirkişi raporuna göre, bu kayıtlar içerisinde Onur Yaser Can’ın adının geçtiği ve ilk bilirkişinin ulaştığı belgelerin büyük bir kısmına ulaşılamadığı ortaya çıkmıştır. Ve ne tesadüftür ki imaj kayıtlarının emniyet tarafından teslim alındığına dair belgede bu sanıkların, Soner Gündoğdu’nun ve Salih Bahar’ın imzaları var.
Sizden önceki mahkeme heyeti, tüm bu kanıtları, tanık ifadelerini, abimin ardında bıraktığı notu, yargılama boyunca alınan yeni savunmaları dikkate alan mahkemeniz sanıkların belgeler üzerinde yaptıkları değişikliklerin, iddia ettikleri gibi masum bir tarih ve saat hatası sebebiyle yapılan değişiklikler olmadığını ve içeriği bozmaya yönelik kasti değişiklikler olduğunu ve bunun deliller ile örtüştüğüne kanaat getirmiştir.
2019 yılında Mahkemeniz bu suçların neticesinin de ağırlığını gözeterek, iddianameyle sınırlı kalmayıp, sanıkların sadece resmi evrakta sahtecilik değil aynı zamanda resmi belgeyi bozma yok etme ve gizleme suçlarından da ceza almasına karar vermiştir. Şimdi 9 yıl süren yargılama, üstüne 6 yıl süren Yargıtay sürecinden sonra, Yargıtay dosya kapsamını, suçların meydana getirdiği zararı, bunca yıldır sürdürülen hukuki mücadeleyi ve artık hayatta olmayan anne babanın bunca emekle tek tek ortaya çıkardıkları delilleri hiçe sayan bir karar vermiştir.
Ailemden geriye kalan tek kişi olarak bu kararı hem hukuk dışı hem de vicdan dışı buluyorum ve kabul etmiyorum. Mahkemenizin de bu davanın toplumsal bir boyut kazanmış, kamuoyu vicdanını derinden yaralamış bir insanlık suçu davası olduğunu gözeterek daha önce verilen kararında direnmesini ve sanıklar hakkında resmi belgeyi bozma yok etmek ve gizlemek ve alt sınırdan uzaklaşarak hüküm kurmasını ayrıca sanıkların işkence, eziyet, cinsel saldırı ve intihara sürükleme suçlarından da haklarında suç duyurusunda bulunmasını talep ediyorum.”
Daha sonra söz alan avukat Mehmet Ümit Erdem mahkemenin önceki hükmünde direnmesini ve üst sınırdan ceza verilmesini talep etti.
Avukat Tuğçe Duygu Köksal da sanıkların duruşmada belgeleri yok etme, bozma ve gizleme yönünden ikrarı olduğunu, bu sebeple 2019’da kendilerine ek savunma hakkı verildiğini anlattı. Köksal, Yargıtay’ın kararının iddianameyi yanlış okumasından kaynaklandığını söyledi.
İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen diğer davanın, mahkemenin 2019’daki suç duyurusuyla açıldığını hatırlatan Köksal, iki dava arasında bağlantı olduğunu aktardı. Avukat Köksal, mahkemenin Yargıtay’ın kararına direnmesini istediğini söyledi. Mahkemenin aksi kanaatte olursa İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki dava duruşmasının beklenilerek karar verilmesini talep etti. Sanıklar hakkında işkence ve intihara sürükleme suçlarından suç duyurusunda bulunulmasını da istedi.

Onur Yaser Can davasında adalet mücadelesi yeniden başladı
Görüşü sorulan savcı, Yargıtay kararına uyulmasını talep etti. Sanık avukatları da müvekkilleri için beraat talep etti. Karar için ara verildi.
Aranın ardından mahkeme hükmünü açıkladı. Heyet, Yargıtay kararına uyma yönünde karar verdi. Resmi belgeyi bozmak, yok etmek ve gizlemek iddiasından suç duyurusunda bulunulmasına hükmedildi. İşkence ve intihara sürükleme iddialarından ise suç duyurusunda bulunulması talebini reddetti.
Ne olmuştu?
Onur Yaser Can’ın ölümünden sorumlu tutulan polislerin yargılandığı ana davada Yargıtay 11. Ceza Dairesi, 6 yıllık incelemenin ardından yeni bir karar çıkmıştı. İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi, 2019 yılında Narkotik Şube polisleri Salih Bahar ve Soner Gündoğdu’yu 6 yıl 5 ay 15’er gün hapis cezasına çarptırmıştı.
Yargıtay, bu kararın "resmî belgede sahtecilik" suçundan verilen kısmını onadı. Ancak mahkemenin kovuşturma aşamasında kapsamı genişleterek verdiği "resmi belgeyi bozmak, yok etmek ve gizlemek" suçundan verilen cezayı bozdu.

Onur Yaser Can davası
(HA)







