Güneydoğu Avrupa Medyanın Profesyonelleştirilmesi Ağı (SEENPM) ve Mediacentar Sarajevo tarafından Saraybosna’da 2-3 Ekim'de düzenlenen “Bizim Medyamız” konferansında, Batı Balkan ülkeleri ve Türkiye’den sivil toplum temsilcileri ile medya çalışanları bir araya gelerek basın özgürlüğünün durumu ve gazeteciliğe yönelik tehditleri tartıştı.
Konferansın ilk paneli, demokratik kurumların aşınması, medyaya olan kamu güveninin azalması ve bağımsız gazeteciliği koruma stratejileri üzerineydi. İkinci panel ise mesleğin geleceğini ele aldı.
Gazetecileri Koruma Komitesi'nin (CPJ) Avrupa temsilcisi olan Macar gazeteci Attila Mong’un moderatörlüğünü yaptığı ilk panelde, Slovenya merkezli Barış Enstitüsü’nden Brankica Petković, IFEX’ten Sarah Clarke ve Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye temsilcisi ve bianet ifade özgürlüğü danışmanı Erol Önderoğlu yer aldı.

'BİZİM MEDYAMIZ' KONFERANSI
Teknoloji devleri, sosyal medya ve gazetecilik: Gitmeli mi kalmalı mı?
‘Déjà vu ile travma sonrası stres arasında’
“İfade Özgürlüğünü Savunmak” başlıklı oturumun açılışında konuşan Mong, 2010’larda Viktor Orbán hükümeti döneminde Macaristan’da devlet radyosunun tartışmalı yasaların kabulünü protesto etmek amacıyla bir dakikalık sessizlik eylemi yaptığı günleri hatırlattı. “O zamanlar olacakları pek kestiremiyordum. Ama biz gazeteciler için bu yaşananlar, mesleğimizin tehdit altında olduğunun açık bir göstergesiydi.”
Bugün benzer baskıların Batılı ülkelerde de görülmeye başlandığını belirten Mong, “ABD’li meslektaşlarıma yaşadıklarımı anlatmak, onlar için aydınlatıcı, benim içinse neredeyse gerçeküstü bir deneyimdi” dedi ve Filipinli gazeteci Maria Ressa’nın sözlerine atıfla bu durumu “déjà vu ile travma sonrası stres bozukluğu arasında bir his” olarak tanımladı.
“Belki de Macaristan örneği, bu sürecin uzun sürebileceğini ama toplumların sonunda olup biteni fark ederek haklarını geri almaya çalışabileceğini gösteriyor. Macaristan’da olan tam da bu.”
Konferansa çevrimiçi katılan ve 70 ülkede 100’ü aşkın kuruluşu temsil eden IFEX’in temsilcisi Sarah Clarke, bu ülkelerin büyük çoğunluğunun ifade özgürlüğü açısından olumsuz bir yöne gittiğini söyledi.
ABD yönetiminin USAID desteğini kesmesini bu gerilemenin önemli bir nedeni olarak gösteren Clarke, bu kesintinin dünya genelinde bağımsız medyanın zayıflamasında büyük rol oynadığını savundu. “ABD her zaman çifte standartlıydı ama yine de bir ölçüde medya özgürlüğünü destekliyordu. Bu da artık kalmadı,” dedi.
Mong’un yorumuna paralel bir şekilde, “Otoriter yönetimlerin medya özgürlüğüne yaklaşımı artık Macaristan, Filipinler ve Brezilya gibi ülkelerden alınarak büyük bir hızla ABD'de uygulanmaya başlandı” diye ekledi Clarke.

'BİZİM MEDYAMIZ' KONFERANSI
Batı Balkanlar ve Türkiye’de medya: Geçiş sürecinde takılıp kalmak
Clarke ayrıca Gazze savaşının, Batılı ülkelerin çifte standartlarını açıkça ortaya koyduğunu vurguladı. “Bu durum, Batılı hükümetlerin kendi ülkelerinde ifade özgürlüğüne yaklaşımlarındaki ikiyüzlülüğü ifşa etti” dedi ve muhalefet ile protestoların susturulmasına dikkat çekti. “Soykırım karşısında hareketsiz kalmak, özellikle medyaya olan güven başta olmak üzere birçok temel sorunu gözler önüne serdi.”
Teknoloji alanında ise Büyük Teknoloji şirketlerinin gücü ve yanlış bilgi yayımı konusundaki endişelerini dile getiren Clarke, “AB bazı adımlar attı, ancak teknoloji şirketleri düzenlemelere şiddetle direniyor,” dedi.
"Yine de kimse 10 yıl önce Rappler’ın ayakta kalacağını ya da Duterte’nin Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) çıkacağını düşünmüyordu. Ama bu oldu.”
‘Tehlike sansürde değil, sahte çoğulculukta’
Brankica Petković, SEENPM’in Medyanın Geleceği araştırması ve Avrupa Komisyonu’nun AB üye ülkeleri ve aday ülkelerde medya politikalarının belirlenme süreçlerini inceleyen MEDIADEM projesinden elde edilen bulgulara dayanarak yapısal bir eleştiri sundu: “İfade özgürlüğü, sadece kırılgan olarak tanımlanan demokrasilerde değil, artık giderek her yerde tartışmalı hale geliyor."
Petković en endişe verici eğilimin doğrudan sansür değil, ifade özgürlüğünün sistematik biçimde aşındırılması olduğunu savundu ve “İlliberal rejimler artık sansür uygulamıyor. Bunun yerine nefret söylemi ve organize yalanlarla kamu alanını dolduruyorlar. Sahte bir çoğulculuk yaratıyorlar,” uyarısında bulundu.

"Bizim Medyamız" konferansı: Kriz zamanlarında ifade özgürlüğü
Petković'e göre bu eğilimin bir boyutu da “paradoksal büyüme”. SEENPM araştırmasına atıfla şunları söyledi: “Bölgemizde sürekli yeni medya kuruluşları kuruluyor. Ancak aynı zamanda gazetecilik öğrencilerinde ve profesyonel gazeteci sayısında keskin bir düşüş var. Bu uyumsuzluk, nicel olarak büyüyen ama nitelik ve sürdürülebilirlik açısından gerileyen, çoğu kez siyasi ve ekonomik çıkarlarca kuşatılmış bir medya manzarasına işaret ediyor.”
Bu tablo karşısında Petković, bağımsız medyanın bağışçılara aşırı bağımlı olmak yerine topluluk temelli medya modellerine yönelmesi gerektiğini savundu: “Yıllardır bu konuda araştırma yapıyorum ve hep aynı şeyi söyledim: Yurttaşlar, yurttaşlar, yurttaşlar. Brüksel’e ve bağışçılarımıza fazla odaklanıyoruz."
Araştırmaların, yurttaş katılımının hızla azalan medya güvenini yeniden inşa edebileceğini gösterdiğini belirten Petković, “Medya özgürlüğünü korumak ortak bir çaba gerektiriyor. Acilen ihtiyaç duyduğumuz şey, güveni yeniden inşa edecek, medya okuryazarlığına yatırım yapacak, yurttaşları medya yoluyla güçlendirecek ve en önemlisi, onları sadece medya tüketicisi değil, demokratik kültürün ortak yaratıcıları haline getirecek stratejiler geliştirmektir,” dedi.

'BİZİM MEDYAMIZ' KONFERANSI
Avrupa'nın çarpan etkisi: Basın özgürlüğünü yeniden düşünmek
'Bağımsız medya hayatta kalma mücadelesi veriyor'
Erol Önderoğlu, son siyasi gelişmeler ışığında Türkiye'deki medya ortamını anlattı.
Ankara’nın aktif bir diplomatik aktör ve bölgesel güç olarak Kürt sorununu çözmeye çalışıyor gibi göründüğünü belirten Önderoğlu, aynı zamanda iç demokratik kurumların ise sistematik biçimde zayıflatıldığını söyledi: “Hükümet bir yandan Kürt hareketiyle uzlaşıyor, diğer yandan muhalefet milletvekillerini ve gazetecileri hapse atıyor. Bu çelişki, demokratik reform konusunda samimi olduklarına inanmayı zorlaştırıyor."
Bağımsız medyayı “hayatta kalma mücadelesi veren bir durumda” olarak tanımlayan Önderoğlu, bu mecraların ve sivil toplum kuruluşlarının ayakta kalmak için çabaladığını belirtti.
“Her hafta iki günümü adliyede geçiriyorum, en az bir düzine gazeteci davasına katılıyorum. Rutinim bu,” diye ekledi Önderoğlu.
Öte yandan, ulusal çapta yayın yapan kurumsal medyanın yüzde 85’inden fazlasının hükümet kontrolünde olduğunu belirten Önderoğlu, “Amaçları ulusal anlatıyı tamamen tekelleştirmek,” dedi.
Türkiye’deki bağımsız medyanın karşı karşıya olduğu bir diğer zorluk ise haber siteleri için önemli bir trafik kaynağı olan Google’ın algoritmalarında yaptığı değişiklikler. Önderoğlu, uluslararası fonların yokluğunda azalan trafik ve reklam gelirleri nedeniyle bazı mecraların 2025 başlarında kapanmak zorunda kaldığını aktardı.

Gürültü tufanı
“Hâlâ yayın hayatına devam edenler, okuyucularını bütçeye katkıda bulunmaya çağıran geniş kapsamlı kampanyalar başlattı,” diye ekledi Önderoğlu: “Yurttaş temelli gelişim çok önemli.”
Oturum, dinleyicilerin yorum ve sorularıyla sona erdi. Katılımcılardan biri, günümüzde ifade özgürlüğüne yönelik en büyük tehdidin nefret söylemi değil, “sahte söylem” olabileceğini savundu. Bu kavramı, “sahte haber, komplo teorileri ve hükümet propagandasının zehirli bir karışımı” olarak tanımlayarak Petković’in yorumlarına paralel bir değerlendirme sundu.
"Bu durum karşısında insanlar kamusal tartışmalardan uzaklaşıyor. Çünkü internette linç edilmekten ya da şeytanlaştırılmaktan korkuyorlar.”
Hangi gelecek?
Batı Balkanlar ve Türkiye'deki medya ortamına genel bir bakış sunan ilk panelin ardından, ikinci panel bölgedeki gazeteciliğin geleceğine odaklandı.
Arnavutluk Medya Enstitüsü'nden Remzi Lani’nin moderatörlüğünü yaptığı, “Batı Balkanlar ve Türkiye’de gazeteciliğin geleceği – Hangi gelecek?” başlıklı panelde; bianet’in araştırma koordinatörü Sinem Aydınlı, Kuzey Makedonya İletişim Çalışmaları Enstitüsü’nden Zaneta Trajkoska, Slovenya’daki RTV Gazeteciler Sendikası’nın koordinatörü Helena Milinković ve Saraybosna Üniversitesi’nden öğretim üyesi Lejla Turčilo yer aldı.
‘Gazetecilik ya dönüşecek ya da yok olacak’
Zaneta Trajkoska, bölgedeki gazeteciliğin durağan yapısını eleştirdi: “Mesleğimiz hâlâ geleneksel modellere tutunuyor. Oysa bu sırada haber verme işlevini fenomenler ve siyasi partiler üstlenmiş durumda.”
“Formatlarımızı, yaklaşım biçimlerimizi değiştirmemiz ve özellikle gençleri daha iyi anlamamız gerekiyor,” diyen Trajkoska, bu dönüşümün gerçekleşmemesi halinde gazeteciliğin önemsizleşeceği uyarısında bulundu: “Eğer değişmezsek, kimse bizi okumaz, dinlemez, izlemez.”
“Sadece Makedonya’da değil, bölgede de gazetecilerin biraz pasif olduğunu düşündüğüm için bunları söylüyorum. Etrafımızda birçok şey olurken biz hâlâ gazeteciliğin geleneksel rollerine ve modellerine bağlı kalıyoruz. Bugün mesleğimize, örneğin Trump’ın basın toplantısına katılan fenomenler ve blog yazarları yön veriyor.”

Akademi, medya ve sivil toplum arasında iş birliğine duyulan ihtiyacı da vurgulayan Trajkoska, “Hepimiz kendi balonlarımızda çalışıyoruz,” diyerek bağışçılardan destek beklemeden ortak çaba gösterme çağrısında bulundu.
Trajkoska, medya alanının siyasi aktörlerden geri alınması gerektiğini savundu: “Siyasi partiler artık kendi medya organlarına sahip. Podcast’leri, sosyal medya kanalları, sokak röportajları var. Bizim yerimizi aldılar. Medya gündemini onlar belirliyor.
“Yani toplumdaki rolümüzü elimizden aldılar. O yüzden bizim de onların dünyasında yarattığı kaosu, onların dünyasına taşıyarak kendi yerimizi geri almamız gerekiyor.”
Trajkoska, gazeteciliğin yeniden canlanması için en hayati unsurun gençlerin sürece dahil edilmesi olduğunu vurgulayarak konuşmasını bitirdi: “Onları görmezden gelmeye devam edersek, gelecekteki izleyici kitlemizi kaybederiz.”

"BİZİM MEDYAMIZ"
Sinem Aydınlı: Medya araştırmacısı olmak, tavır almaktır
‘Kimse tek başına ayakta kalamaz’
Helena Milinković, eski Başbakan Janez Janša döneminde kamu medyasının devlet kontrolüne alınmasına karşı Slovenyalı gazetecilerin iki yıl süren mücadelesini anlattı. Mücadelede ulaşılan başarıyı örnek göstererek, gazeteciler ile kamuoyu arasında dayanışma ağlarının kurulmasının önemine dikkat çekti.
“2020’de hükümet Slovenya Haber Ajansı’nın finansmanını kestiğinde başladı her şey. O zamanlar RTV’nin sırada olduğunu biliyorduk. Kimse tek başına ayakta kalamaz. Müttefiklerinizi harekete geçirmelisiniz.
Grev sırasında yasayı bile yeniden yazdık. Tarihi bir referandum kazandık, halkın yüzde 70'i teklifimize destek verdi. Bu, halkın sizinle birlikte olacağını gösteriyor, yeter ki onlarla konuşun, onlara tepeden bakmayın.
Avrupa Medya Özgürlüğü Yasası bile bizim sayemizde kabul edildi. Bunun Slovenya’dan çıkmış olmasından gurur duyuyorum.
Gazetecilik sahası herkes için giderek daha tehlikeli hale geliyor. Bu yüzden birbirimizi desteklememiz gerek. Günümüzde gazeteciler, artan taciz, tehdit, gözetim ve yaşamlarına, geçimlerine yönelik riskler altında çalışmak zorunda. Bu yüzden güvenlik ağları kurmalıyız.”

Milinković, otoriter baskı altındaki meslektaşlarına muhataplarını iyi tanımalarını ve teşhir etmelerini tavsiye etti: “Gazeteci olarak sahip olduğunuz yetenekleri kullanın. Düşmanlarınızı araştırın. Onları ifşa edin. Eğer kendiniz konuşmaya cesaret edemiyorsanız, toplumda saygı gören birini konuşması için bulun.”
“Ve halkı küçümsemeyin,” diyerek ekledi: “Kendimizi hep en zeki sanıyoruz. Hayır, onlar da pek çok şeyi biliyor.”

Dijital Medya Okuryazarlığı
‘İnsanlarla yeniden bağ kurmak’
Lejla Turčilo, gazetecilikteki kuşaklar arası kopukluğa dikkat çekti. Bir öğrencisinin, “Gazetecilik biz mezun olana kadar ayakta kalır mı?” ve bir diğerinin, “Bu işin bana ne faydası var?” sorularını aktardı.
“Bu öğrenciler gazete ve basın kulüpleriyle değil, fenomenler ve podcast’lerle büyüdü,” dedi. Ancak bu kuşkuculuğa rağmen, gazeteciliğin temel değerlerine hâlâ inandıklarını vurguladı. “Sessizlerin sesi olmak ve sistemi denetlemek istiyorlar.”
Bosna-Hersek’te gazetecilerin çalışma koşullarının son derece kötü olduğunu söyleyen Turčilo, maaşların 330 euroya kadar düşebildiğini aktardı.
“Gazetecilerin sadece yüzde 10’u 900 eurodan fazla kazanıyor. Bu sürdürülebilir değil. Bu nedenle öğrencilerin çoğu halkla ilişkiler veya iletişim sektörüne yöneliyor," diyen Turčilo, bir öğrencisinin şu sözünü aktardı: “Hayat, Bosna’yı gazetecilikle değiştirmeye çalışacak kadar uzun değil.”
Yine de araştırmacı gazetecilik ödülleri için gönderilen hikâyelerde umut gördüğünü söyledi. “Çoğu siyasetle ilgili değil, gerçek insanlarla ilgiliydi, insan hakları, çevre sorunları ve hayat hikâyeleri... İşte gazetecilik, kamu yararını insanlara yeniden ilgi çekici hale getirerek toplumla bu noktada yeniden bağ kurabilir.
Gazeteciliğin geleceği, sesi olmayanların, sıradan insanların, onların hayatlarının hikâyelerinin geleceğidir."

Ne kadar medya okuryazarısınız?
‘Türkiye’de medya kuşatma altında’
Sinem Aydınlı, Türkiye'deki basın koşullarına dair kapsamlı bir tablo sundu. “Türkiye’de medya, güçlü siyasi ve ekonomik yapılar tarafından kuşatılmış durumda,” dedi; gazetecilere yönelik davalar, keyfi gözaltılar ve artan sansürü örnek göstererek.
“İfade özgürlüğü ciddi biçimde kısıtlanmış durumda, gazeteciliğin ekonomik sürdürülebilirliği zayıflıyor ve kamu güveni her yıl daha da azalıyor,” diye konuştu.
Aydınlı, bianet’in Medya Gözlem Raporları'ndan veriler paylaşarak 2024 yılı içinde 25 gazetecinin ve beş medya kuruluşunun fiziksel saldırıya uğradığını, 82 gazetecinin ise tehdit edildiğini aktardı.
Mart ayında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınması sırasında olduğu gibi, polis şiddetini haberleştirmenin bile gazetecilerin Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası kapsamında tutuklanmasına neden olabileceğini söyleyen Aydınlı, “Geçen hafta İmamoğlu’nun gözaltına alınmasına ilişkin bianet’in paylaştığı tweet’ler mahkeme kararıyla engellendi,” diye ekledi.

Dijital güvenliğiniz ne durumda?
Medya özgürlüğünü sınırlamak için kullanılan bir diğer yöntem ise, sosyal medya ve mesajlaşma uygulamalarında uygulanan bant daraltma. Aydınlı, bu uygulamanın, İmamoğlu’nun gözaltına alınmasının ardından patlak veren protesto dönemlerinde olduğu gibi hassas zamanlarda devreye sokulduğunu belirtti. Bu önlem, söz konusu platformlara erişimi fiilen imkânsız hale getiriyor.
Gazetecilerin karşı karşıya olduğu ekonomik koşulların da son derece kötü olduğunu belirten Aydınlı, “Birçok yerel muhabir asgari ücretin bile altında çalışıyor,” dedi.
Sendikalaşma oranlarının ülke ortalamasının altında olduğunu vurgulayan Aydınlı, gazetecilik öğrencilerinin meslekten uzaklaştığını ve gazeteciliği “kriminalize edilmiş, riskli ve düşük ücretli” bir alan olarak gördüklerini ifade etti.
“Türkiye’de kutuplaşmış medya ortamı büyük bir sorun olarak varlığını sürdürüyor,” dedi. “Bir tarafta iktidar yanlısı yayınlar, diğer tarafta ise karşı kutupta yer alan, benzer derecede kutuplaşmış karşı anlatılar üreten medya organları var. Arada ise yalnızca birkaç gerçekten bağımsız mecra, örneğin bianet, tüm iktidar merkezlerinden uzak kalmaya çalışıyor. Bu kutuplaşma, kamuoyunda yaygın güvensizliği körüklüyor ve ciddi etik sorunları gündeme getiriyor.”
Güveni yeniden inşa etmek
Moderatör Remzi Lani, medya manzarasının, dikey yayın sisteminden yatay ve paylaşıma dayalı bir dünyaya kayışını değerlendirerek oturumu sonlandırdı. “Yayınlamaktan paylaşmaya,” diyerek, kurumsal güvenin aşınması ve dezenformasyonun yükselişine dikkat çekti.
Lani, üç temel varoluşsal tehdit sıraladı: Merkeziyetsiz medya sistemine uyum sağlamak, yapay zekâyla başa çıkmak ve sürdürülebilir iş modelleri geliştirmek.
“Eğer gazetecilik yapay zekâ ve dezenformasyonla kuşatılırsa, demokrasinin kendisi de risk altına girer." (VK)

“Our Media: A civil society action to generate media literacy and activism, counter polarisation and promote dialogue” adlı bölgesel program, Avrupa Birliği’nin mali desteği ile SEENPM, Arnavutluk Medya Enstitüsü, Saraybosna Medya Merkezi, Kosova Basın Konseyi, Karadağ Medya Enstitüsü, Makedonya Medya Enstitüsü, Novi Sad Gazetecilik Okulu, Barış Enstitüsü ve Bianet gibi ortak kuruluşlar tarafından yürütülmektedir.
Bu yazı, Avrupa Birliği'nin finansal desteği ile hazırlanmıştır. İçeriği tamamen SEENPM'nin sorumluluğundadır ve Avrupa Birliği'nin görüşlerini yansıtmayabilir.



.jpg)



