Fotoğraf: Wikimedia Commons
Geçen hafta hayatını kaybeden Britanyalı gazeteci Robert Fisk, son yarım yüzyılın en meşhur, en etkili ve haberleriyle en çok tartışma yaratan savaş muhabirlerinden biriydi. Bunun başlıca sebebi, çatışma süreçlerinde ordu-hükümet kaynaklı haberciliğin ötesinde geçip "bütün tarafları" dinleyerek "gerçeği" arama konusundaki gayreti ve bunun sonucunda pek çok kez ana akım medyadan farklı şeyler anlatmasıydı.
1970'li yıllarda Times gazetesi muhabiri olarak ilk yurtdışı görevi için gittiği İrlanda'daki çatışmalara ilişkin yaptığı haberlerle ülkede büyük saygı uyandırmış ve daha sonra İrlanda vatandaşlığı almıştı. Bölgedeki çatışma sürecini İngiltere söylemindeki gibi "Sorunlar" (Troubles) yerine "savaş" olarak tanımlamayı seçmişti.
İrlanda Cumhurbaşkanı Michael D. Higgins, Fisk'in ölümünün ardından yayınladığı açıklamada şöyle diyordu:
"İrlanda vatandaşlığı almasının onun için büyük bir anlam i̇fade ettiğini biliyordum ve onun genç gazeteciler ve siyasi yazarlık üzerindeki etkisine İrlanda'da konuşma yaptığı etkinliklere katılan geniş dinleyici kitleleri tanık olmuştu.
"Sadece İrlanda halkından değil, dünyanın her yerinden nesiller, dünyanın çatışma bölgelerinde neler olup bittiğine ve daha da önemlisi, belki de çatışmanın kaynağı olan etkilere dair eleştirel ve bilgi sahibi görüşler için ona güveniyordu."
Fisk ve İrlanda Cumhurbaşkanı Heggins (Fotoğraf: İrlanda Cumhurbaşkanlığı)
Fisk, 1976'da Lübnan İç Savaşı'nı takip etmek için Beyrut'a gitti ve o tarihten bu yana Ortadoğu'nun siyasi tarihini şekillendiren bütün olay ve süreçlere ilk elden tanıklık etti: İran devrimi, Sovyet-Afganistan Savaşı, İran-Irak Savaşı, Saddam'ın Kuveyt'i işgali ve Birinci Körfez Savaşı, İsrail-Filistin çatışması, ABD'nin Irak'ı işgali ve Suriye Savaşı...
İç savaş sırasında binden fazla Filistinli mültecinin Lübnanlı Hristiyan Falanjistler tarafından öldürüldüğü 1982 Sabra ve Şatilla Katliamı'nı dünyaya ilk duyuran gazetecilerden biriydi.
Her şey bir Hitchcock |
Bu katliamla ilgili geçen yıl yazdığı bir yazıda olaydan bir Amerikan gazetesinde "katliam iddiası" diye bahsedilmesine atıfta bulunarak "eğer aldırış etmezsek bütün katliamlar katliam iddiasına dönüşür" diyor, kamptaki cesetlerin arasında dolaştığını ve olan biteni belgelediğini hatırlatıyordu.
Bu, savaşlara ve katliamlara pasifist bir perspektiften bakan Fisk'in her zaman dikkat ettiğini söylediği ilkelerden biriydi. 2010'da ABD'de yaptığı bir konuşmada "Bence yabancı bir muhabirin görevi acı çekenin yanında tarafsız ve önyargısız olmaktır, bu kim olursa olsun," diyordu.
İsrail'in Filistin topraklarını işgali ve Batı medyasının bu konudaki tavrı yine bu perspektiften sert eleştiriler yönelttiği konulardan biri oldu.
1989 yılında The Times'ın "editoryal müdahaleleri" sebebiyle o dönemde yeni bir gazete olan The Independent'a geçti ve ölümüne kadar burada yazdı.
"Yol yapan" bin Ladin ve Nasrallah'ın canlı bombaları
Fisk, dünya çapında en çok ses getiren röportajlarından birini 1993 yılında, Sovyetler Birliği'nin Afganistan'daki yenilgisinden dört yıl sonra, savaşta ABD tarafından desteklenen "mücahitlerin" liderlerinden biri olan ve birkaç yıl sonra yine ABD'nin dünyanın en tehlikeli "teröristi" ilan edeceği Usame bin Ladin'le yapmıştı.
Bin Ladin'in Batı medyasından bir gazeteciye verdiği ilk röportaj olan haberin başlığı şu şekildeydi: "Sovyet karşıtı savaşçı ordusunu barışın yoluna koydu: Mücahitleri silah altına alan Suudi iş adamı, şimdi onları Sudan'da büyük çaplı inşaat projeleri için kullanıyor."
Mülakat "mücahitlerin" Afganistan'da kurmak istediği düzene veya ideolojilerinden ziyade bin Ladin'in kişiliğine odaklıdydı.
Fisk, görüşmesi en az bin Ladin kadar zor olan Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'la da bir araya gelmiş, bu görüşmeden yıllar sonra intihar bombacılarının ortaya çıkış sebeplerini açıklamaya çalıştığı bir yazısında bahsetmişti.
"Bir bombacıyı masum bir çocuğu öldürmeye iten nedir?" başlıklı yazıda Filistin ve Lübnanlıların intihar bombacısı olmayı neden ve nasıl kabul ettiğini anlatıyordu:
"Nasrallah'a bana bir Batılı olarak bir adamın kendisini nasıl patlabileceğini açıklamasını söyledim. 'Bir saunada olduğunu hayal et' diye yanıtladı. 'Orası çok sıcak ama yan odada klima, bir koltuk, klasik müzik ve bir kokteyl olduğunu biliyorsun ... Ve kolayca yan odaya geçiyorsun'..."
"Bir toplum mülksüzleştirildiğinde, üzerine basılan adaletsizlikler çözümsüz göründüğünde, 'düşman' kadiri mutlak olduğunda, kendi halkı böcekler, hamamböcekleri, 'iki ayaklı hayvanlar' olarak canavarlaştırıldığında, zihin aklın ötesine geçer."
ABD'nin 2001'deki işgali sonrasında gittiği Afganistan'da mülteci durumuna düşen halk tarafından saldırıya uğradıktan sonra da benzer şekilde empati yapmıştı: "Ben de Robert Fisk'e tam olarak aynısını yapardım. Ya da bulabildiğim herhangi bir Batılı'ya ... Benim mülteciker tarafından dövülmem bu kirli savaşa olan kin ve öfkenin bir sembolü."
"Otel gazeteciliği"
Fisk, 2003 Irak işgalinde sadece ABD ve Britanya hükümetlerine değil, aynı zamanda "otel gazeteciliği" diye tabir ettiği, literatürde "iliştirilmiş gazetecilik" (embedded journalism) diye i̇fade edilen ve muhabirlerin savaş alanlarında ordularla birlikte hareket ettiği ve yegane bilgi kaynağının ordular gazetecilik pratiğine de sert eleştiriler yöneltti.
Savaş yıllarını Bağdat'ta geçiren ve bağımsız hareket eden az sayıda gazeteciden biri olan Fisk, 2006'da New York'ta yaptığı bir konuşmada Bağdat'ta ABD'nin sıkı koruması altındaki Yeşil Bölge'den haber yapmakla aynı haberi Minnesota'dan yapmak arasında bir fark olmadığını söylüyordu.
Suriye savaşı ve eleştiriler
2011'de başlayan Suriye savaşı, Fisk'in o güne kadar ana akım Batı medyasına yaptığı türden eleştirilerin kendisine yöneldiği bir dönem oldu. Yani Fisk bir kez daha Batı medyasındaki genel eğilimle karşı karşıya gelmişti ama bu kez roller farklıydı: Suriye ordusuna "ilişmiş" bir biçimde gazetecilik yapmakla ve Beşar Esad'ın katliamlarına sessiz kalmakla suçlanıyordu.
Kendi kariyeri üzerine geçen yıl yayınlanan "This is Not a Movie" (Bu bir film değil) belgeselinde eleştirilere cevaben Suriye'de konuşma imkanı bulduğu herkesle konuştuğunu söylemişti.
Twitter'ın Özgür Suriye Ordusu'nun ülkeyi ele geçirmek üzere olduğunu gösteren haritalarda dolu olduğu dönemlerde Suriye'nin her tarafını gezdiğini ve medyada anlatıldığı şekliyle ÖSO diye bir grubun var olmadığını anlatıyordu Fisk. Yine 2012'de Esad yönetimine uluslararası müdahale çağrılarının yapılmasına sebep olan Doğu Guta'daki kimyasal silah katliamını hükümetin yaptığı yönündeki kanıyı sorgulamıştı. (VK/EMK)