PKK’nin kendini feshetme kararı sonrası Kürt sorunun barışçıl ve demokratik temelde siyasal çözümü Meclis'in gündeminde. Emek Partisi (EMEP) Milletvekili İskender Bayhan, kararı tarihi bir karar olarak yorumladı. EMEP olarak, silahların susmasının yarattığı yeni koşullarda bütün devrimci, demokrasi güçlerinin ortak mücadelesini önemsediklerini belirtti.
bianet olarak, 'Barış ve Demokratik Toplum'un inşa sürecini Meclis'teki sosyalist milletvekilleriyle konuşmaya devam ediyoruz. EMEP İstanbul Milletvekili İskender Bayhan, yeni sürece ilişkin atılması gereken adımları sıralarken, risklere de değindi.

SOSYALİSTLER 'BARIŞ SÜRECİ'Nİ DEĞERLENDİRİYOR - 1
SODAP Sözcüsü Konukçu: İktidar siyasi sorumluluk almalı, toplum sürece dahil edilmeli

SOSYALİSTLER 'BARIŞ SÜRECİ'Nİ DEĞERLENDİRİYOR - 3
TÖP Sözcüsü Perihan Koca: Meclis'te atılacak hiçbir adımın garantisi yok
"Faşist rejimi inşa yolundalar"
İktidarı içeride ve dışarıda operasyonların durduğunu ve silahların sustuğunu hala ilan etmiş olmamasını eleştiren İskender Bayhan, "Kürt sorununda barış döneminin az çok güvenceye kavuşması için saray iktidarının bunu yapması şart. Cumhur İttifakı, somut ve kalıcı olabilecek hiçbir ciddi adım atmadan, “Terörsüz Türkiye” adı altında barış ve demokratik haklar konusunda büyük ilerlemeler olmuş ve olacakmış gibi beklenti yaratan bir propaganda yürütüyor. Bu kararı tek adam yönetiminin başarısı olarak kullanıp, faşist rejim inşa etme yolunda güç toplamak için dayanak yapmaya çalışıyor. Bu siyasetin işçi ve emekçiler nezdinde etkili olması ve karşılık bulması en büyük tehlikelerden birisidir ve buna hiçbir şekilde izin vermemek gerekir" uyarısında bulundu.
Emek mücadelesi ile Kürt sorununun bağı
Bayhan, işçilerin, emekçilerin, gençlerin ve kadınların mücadele azminin tükendiği değil; tersine haklarına sahip çıkma mücadelesinin yükseldiği bir dönemden geçildiğinin altını çizdi. Yeni 'barış süreci'nde sokak mücadelesinin yükseltilmesi önerisinde bulunan Bayhan, "Türk ve Kürt bütün işçi ve emekçilerin demokrasi sorunu ile Kürt sorununun çözümü arasındaki bağı görerek, saray ve Cumhur İttifakı’nın beklenti yaratan hamlelerine karşı ekonomik ve demokratik haklar mücadelesini birlikte yürütme ve saray rejiminden kurtulma mücadelesine daha güçlü katılması gerekiyor. Parti olarak silahların susmasının yarattığı yeni koşulları ve önümüzdeki dönemi bu açıdan en ileri düzeyde değerlendirmek için çalışıyoruz. Bütün devrimci, demokrasi güçlerinin de ortak hareket etmesi için girişimlerimizi sürdürüyoruz" aktarımında bulundu.
"Kitlelerin gücü öne çıkacak"
İktidar baskısından çıkışın tek yolunun birleşik halk mücadelesi olduğunu belirten Bayhan, şöyle devam etti:
"Silah bırakma ve fesih kararı ile birlikte önümüzdeki dönem içeride ekonomik, demokratik haklar ve bölgede savaş kışkırtıcısı politikalara karşı barış talepleri için mücadelede kitlelerin gücüne dayanan gösteriler, direniş, grev vb. eylem biçimleri daha da önemli, belirleyici hale geldi ve bu mücadele biçimleri daha fazla öne çıkacaktır. Erdoğan-Şimşek imzasını taşıyan, ucuz emek sömürüsüne dayalı ekonomi politikalarına karşı, pek çok iş kolunda işçiler insanca yaşayacak ücret kavgalarına ve sendikalaşma mücadelelerine giriyorlar. Erdoğan’ın imzasıyla 'milli güvenlik' bahanesiyle yasaklanan grevlere rağmen, metal işçileri bu yasağı fiilen tanımayarak kararlı bir irade ortaya koydu.
"Tek yol birleşik mücadele"
İşçilerin yaktığı bu kıvılcımın ardından, işçi mücadeleleri daha da arttı. Saray rejiminin Ekrem İmamoğlu ve İBB’ye yönelik 19 Mart’ta yargı eliyle gerçekleştirdiği operasyon, gençliğin biriken öfkesini üniversite boykotlarına, sokaklara ve meydanlara taşıdı. Emekçi halk kitlelerinin katılımıyla Türkiye tarihinin en yaygın ve kitlesel mücadeleleri yaşandı. Peşi sıra devam eden yargı operasyonları, gençlere yönelik gözaltı politikaları, işçilerin tırpanlanan hakları bize bir kez daha gösterdi ki; bu rejimi geri püskürtmenin tek yolu birleşik halk mücadelesinden geçiyor."
"Halk sürece dahil edilmeli"
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin Meclis'te komisyon kurma çağrısını değerlendiren Bayhan, "Erdoğan, bu öneriyi sadece Kürt sorununun çözümüne ilişkin yasal düzenlemeler için değil Anayasa değişikliği için kullanacağını ilan eden açıklamalar yaptı. Bahçeli’nin komisyon yaklaşımı, meclisin 6/1 boyutlarında küçük bir prototipini kurmayı içeriyor. Böyle bir komisyon anlayışından sarayın istediğinin dışında bir işlev ve yasal düzenleme çıkması mümkün değil. Onun için bütün siyasi partilerin temsilcilerinin içinde yer aldığı ve bütün halk kesimlerini sürecin içine katacak bir koordinasyon görevini üstlenecek, çözüm önerilerini halkla birlikte belirleyecek bir komisyona ihtiyaç var. Meclis bir adrestir; ancak işçilerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin ve Kürt halkının iradesinin dışlandığı, egemen sınıfların ve sermaye çevrelerinin çıkarlarının temsil edildiği bir Meclis’te kurulacak herhangi bir komisyon, gerçek bir çözüm zemini yaratamaz. Bu nedenle, eğer bir barış süreci Meclis çatısı altında inşa edilecekse bile, bu süreç ancak barış, demokrasi ve eşitlik isteyen herkesin işçilerin, gençlerin, kadınların, aydınların, sanatçıların ve tüm ezilen-sömürülen kesimlerin katılım göstereceği, ortak taleplerini ifade edebileceği mekanizmaların yaratılmasıyla güvence altına alınabilir" önerisinde bulundu.
"İktidar işi yokuşa sürüyor"
Sorunun demokratik çözümü açısından henüz somut hiçbir adım atılmadığını hatırlatan Bayhan, Meclis'ten geçen 10. Yargı Paketi'nin iktidarın oyalama tutumunun bir örneği şeklinde yorumladı.
Bayhan, sürecin yeni bir anayasaya bağlanarak ele alınmasını da 'iktidarın işi yokuşa sürmesi' olarak değerlendirerek, "Bizim açımızdan saray oligarşisi ve Cumhur İttifakı ile demokratik bir anayasa yapma ihtimali yoktur. Yeni bir anayasa çalışması ancak demokratik temelde oluşmuş, kurucu nitelikte bir meclis tarafından yürütülebilir. Saray rejimi bu işleri tamamen kendi çıkarları temelinde faşist bir rejim için siyasi operasyon olarak kullanıyor. Düzen içi muhalefetin lideri durumunda ki CHP başta olmak üzere bütün bir muhalefet olarak buna izin vermemeliyiz" dedi.
"Genel af düzenlemesine ihtiyaç var"
'Umut hakkı' üzerinden yürütülen tartışmaları değerlendiren İskender Bayhan, "Burada mesele, bu ülkenin mahpuslarının, özellikle de hasta tutsakların ve siyasi sebeplerle yıllardır içeride tutulan devrimci, sosyalist, politik tutsakların yaşam hakkıdır. Ağırlaştırılmış müebbet cezası verilen bir siyasi tutsağa, 'senin hiçbir şartta çıkma şansın yok' demek; aslında 'ölüm cezası vermiyorum ama seni yavaş yavaş ölüme terk ediyorum' demektir. Bu, insanlık dışı bir uygulamadır. AİHM de defalarca uyardı. Türkiye’de bir an önce bir genel af düzenlemesine ihtiyaç var. Politik düşünceleri ve çalışmaları nedeniyle hapislerde tutulanlar başta olmak üzere, insanlığa ve halka karşı suç işleyen herkesi kapsayan bir genel af düzenlemesi bir an önce yapılmalıdır" çağrısında bulundu.
"Birleşik mücadeleyi güçlendirecek"
EMEP Milletvekili Bayhan, PKK'nin silah bırakma ve fesih kararının ardından Kürt siyasal hareketinin silahsız yeni dönemine ilişkin şu değerlendirömelerde bulundu:
"Kürt sorununun çözümünde silahlı-askeri yöntemlerin öne çıkması, uzun yıllardır egemen sınıflar ve başta AKP olmak üzere bütün sermaye iktidarları tarafından ırkçı-şoven propagandayı yoğun ve etkili bir şekilde sürdürmek, işçilerin, emekçilerin kadınların, gençlerin ve özellikle Kürt halkının demokratik hak ve özgürlük taleplerini bastırmak için kullanıldı. Her türlü örgütlenmeyi engellemek ve hatta dağıtmak için aparat haline getirdi. Dolayısıyla, PKK’nin silah bırakma ve kendini feshetme kararı, en azından Kürt sorunu üzerinden egemen sınıflar ve onların iktidarlarının yıllardır sürdürdüğü ırkçı-şoven propaganda ve saldırganlığa karşı, bütün milliyetlerden ve inançlardan sömürülen ve ezilen halk kesimlerinin birleşik mücadelesinin ilerletilmesinin olanaklarını güçlendirecektir.
"Sosyalizmde ısrarın önemi arttı"
Bugün de Cumhur İttifakı, 'çözüm' adı altında Ortadoğu’daki gelişmeleri fırsata çevirerek, yayılmacı emellerle kâr, rant ve zenginlik uğruna bir avuç sömürücü ve işbirlikçi sermaye sahibini ihya etmeyi hedefleyen politikalarını kararlılıkla sürdürüyor. Aynı şekilde, içeride halka artık verecek bir 'müjde'si kalmamış olan saray rejimi, toplumda büyüyen huzursuzluğu daha fazla öteleyemeyeceğinin farkında. Bu nedenle, kendi iktidarını tahkim etmek üzere, demokratik hak ve özgürlükleri geliştirmek bir yana, daha fazla baskıcı ve yasakçı politikayla hem sömürü düzenini sürdürebilmenin hem de ayakta kalabilmenin yolunu, faşist bir rejimin kurulması için 'iç cephe' siyasetini güçlendirmekte arıyor. Dolayısıyla tek adam yönetimi ve saray oligarşisinin bu hesaplarına karşı önümüzdeki dönemde demokratik hak ve özgürlükler için mücadelenin ilerletilmesi ve bunun sosyalizm mücadelesiyle birleştirilerek yürütülmesinde ısrar etmenin önemi daha da artmıştır."
Bayhan son olarak yeni sürecin 'barış dili'ne ilişkin şu uyarıları yaptı:
"Siyasette dil dünya görüşünün, politika ve taktiklerin, çarı ve eylemlerin söze dökülmesidir. Bu açıdan kullanılan kavramların, kelimelerin, sözcüklerin, ifadelerin, cümlelerin önemi inkar edilemez ama dil sadece bir nezaket, üslup sorununa da indirgenemez. Eğer bir şey söylüyorsanız, o sizin hangi toplumsal sınıfın ve onun hangi kliğinin ekonomik ve siyasi çıkarlarının savunuculuğunu yaptığınızı gösterir. İşin özü budur. Bugün saray oligarşisi tarafından kullanılan dil özü itibarıyla Türk, Kürt, Alevi, Sünni çeşitli inanç ve milliyetlerden işçilerin, emekçilerin, gençlerin ve kadınların çıkarlarını, haklarını, taleplerini değil, egemen sınıfların, sermayenin ve onların siyasal temsilcilerinin ihtiyaçlarını dillendirmektedir. Bu dil, barışı halklar için değil; sömürü düzenini tahkim eden, baskıcı ve faşizan bir rejimin inşasını meşrulaştırmak için kurgulamaktadır.
"Demokrasinin ‘d’si yokken barışın dili yazılamaz"
“Terörsüz Türkiye”, “Milli birlik ve beraberlik”, “İç cephe”, “Büyük Türkiye”, “Türkiye Yüzyılı” gibi ifadeler, ırkçı-şoven propagandayı yoğun olarak sürdürmek, sömürülen ve ezilen halk kesimlerini aldatmak, insanca çalışma ve yaşama mücadelesini, hak arayışını önemsiz ve tehlikeli ilan edip, kriminalize etmek; yayılmacı, savaş yanlısı politikaları meşru göstermek amacıyla kullanılmaktadır. Bu kavramlar yıllardır yerli-yabancı sermayenin çıkarlarına hizmet etmekte, halkları bölmekte ve sömürüyü perdelemektedir. Bu nedenle sarayın salonlarında, hukuksuzluğun olağanlaştırıldığı, demokrasinin ‘d’sinin kalmadığı koşullarda barışın ve demokratik siyasetin dili yazılamaz. Saray oligarşisi ve müttefiklerinin diline elbette dikkat etsin. Ama bunu söylemek, mevcut koşullarda sadece halkın gerçekleri görmesi için bir duruma dikkat çekmek için bir anlam ifade edebilir. Gerçek anlamda bir barış ve demokrasi dilinden ve onun egemen olmasından bahsedeceksek bu ancak işçilerin, emekçilerin, gençlerin, kadınların ve ezilen halkların çıkarları, hakları, talepleri açık, net, tutarlı ve kararlı bir şekilde savunmakla olur."
Diğer söyleşiler:

SOSYALİSTLER 'BARIŞ SÜRECİ'Nİ DEĞERLENDİRİYOR – 9
Halkevleri: Çözüm 'masa başı'nda değil, sokakta

SOSYALİSTLER 'BARIŞ SÜRECİ'Nİ DEĞERLENDİRİYOR – 8
ESP Eş Genel Başkanı Çepni: Türkiye sosyalist hareketi istisnasız özeleştiri vermeli

SOSYALİSTLER 'BARIŞ SÜRECİ'Nİ DEĞERLENDİRİYOR - 7
Yeşil Sol Eş Sözcüsü Asena: Sosyalistler seyirci kalmamalı, 'Sol Odak' yaratılmalı

SOSYALİSTLER 'BARIŞ SÜRECİ'Nİ DEĞERLENDİRİYOR - 6
SYKP Eş Genel Başkanı Mertcan Titiz: Kalıcı barış için sürecin seyircisi değil, öznesi olmalıyız

SOSYALİSTLER 'BARIŞ SÜRECİ'Nİ DEĞERLENDİRİYOR - 5
EHP Genel Başkanı Öztürk: Kürt hareketi üstüne düşeni yaptı, sosyalistler çağrıyı ihmal etmemeli

SOSYALİSTLER 'BARIŞ SÜRECİ'Nİ DEĞERLENDİRİYOR - 4
SOL Parti Sözcüsü Önder İşleyen: 'Erdoğan’ı iktidarda tutma oyunu'nun parçası olunmamalı

SOSYALİSTLER 'BARIŞ SÜRECİ'Nİ DEĞERLENDİRİYOR - 3
TÖP Sözcüsü Perihan Koca: Meclis'te atılacak hiçbir adımın garantisi yok

SOSYALİSTLER 'BARIŞ SÜRECİ'Nİ DEĞERLENDİRİYOR - 2
EMEP Milletvekili Bayhan: İktidar işi yokuşa sürüyor, tek yol birleşik mücadele

SOSYALİSTLER 'BARIŞ SÜRECİ'Nİ DEĞERLENDİRİYOR - 1
SODAP Sözcüsü Konukçu: İktidar siyasi sorumluluk almalı, toplum sürece dahil edilmeli
(AB)







