Gazetecilik meslek örgütlerinin temsilcileri dün Basın Kanunu ve bazı kanunlarda değişiklik öngören kanun teklifine ilişkin görüş ve önerilerini sunmak üzere TBMM’deydi.
Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) Genel Başkan Yardımcısı Şeyma Paşayiğit, Ekonomi Muhabirleri Derneği Başkanı Turgay Türker, Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı Yusuf Kanlı, İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Dilek Gappi, Parlamento Muhabirleri Derneği Başkanı Kemal Aktaş, Türkiye Foto Muhabirleri Derneği Başkanı Rıza Özel veTürkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Başkanı Gökhan Durmuş AKP, CHP, MHP ve İYİ Parti’nin grup başkanvekilleriyle görüştü.
Sırasıyla CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, MHP Grup Başkanvekili Erkan Akçay, AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal, İYİ Parti Grup Başkanı İsmail Tatlıoğlu ve Dijital Mecralar Komisyonu Başkanı Hüseyin Yayman’la bir araya geldi.
Görüşmelerde temsilciler, basına yaptırım öngören maddeleri eleştirdi. Kamu görevlilerinin basın kartı alması, süreli yayın beyannamesinin verileceği kurumun Basın İlan Kurumu olarak değiştirilmesi, haber sitelerine gönderilen tekzip metinlerinin bir gün içinde yayınlanması, basın kartı komisyonunda bürokratların çoğunluk olması, gazetecilerin basın kartı iptal koşullarının Basın İlan Kurumu’na bırakılması ve iptali durumunda gazetecinin üç yıl basın kartı alamaması başta olmak üzere teklifte yer alan düzenlemeler konusunda görüşlerini sundu.
Temsilciler, özellikle “Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır” ifadelerinin yer aldığı 29. maddenin teklif metninden çıkarılmasını istedi.
Temsilciler, bugün 12.00’de HDP Grubu ile de bir görüşme yapacak.
Basın meslek örgütlerinin yasa teklifi hakkında grup başkanvekillerine görüş ve önerileri şöyle oldu:
Kanun teklifinin 1 ve 2. maddeleriyle 5187 sayılı Basın Kanun'un Tanımlar başlıklı 2. maddesine "Enformasyon Görevlisi" olarak adlandırılan ve "Kamu kurum ve kuruluşlarının yürüttükleri Devlet enformasyon hizmetlerinde çalışan kamu personeli" olarak tanımlanan kamu görevlilerinin basın kartı alabileceği düzenleniyor. Bu düzenleme önceki Basın Kartı Yönetmeliklerinde de vardı. Ancak Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu 2018 tarihli Yönetmelik iptal davasında 2020/471 YD İtiraz No. 04/11/2020 tarihli kararı (EK-1) ile bu konudaki düzenlemelerin basın kartı alma şartlarının ve alabilecek personel sayısının sınırlandırılmamış olması nedeniyle hukuki belirlilik ilkesine aykırı olduğuna karar vermişti. Bunun yanı sıra kararda İDDK İletişim Başkanlığı Teşkilatına İlişkin 14 sayılı Kararnamenin 3. Maddesi k bendinin "k) Basın-yayın kuruluşu mensuplarına basın kartı düzenlemek, Basın Kartı Komisyonunun sekretarya faaliyetlerini yürütme" şeklinde olduğu dolayısıyla İletişim Başkanlığının kamu görevlilerine basın kartı düzenleme yetkisinin olmadığını belirtmişti. Bu konudaki hukuka aykırılık 2021 tarihli değişiklik ile de sürdürüldü ve dava konusu edildi. Danıştay'ın bu konudaki incelemesi ise devam ediyor. Gündemimizdeki kanun teklifinde de bu hususta bir belirleme yapılmıyor ve Ek Madde-8 ile kontenjan konusu yönetmelik ile yine İletişim Başkanlığının keyfiliğine terk ediliyor. Bu düzenleme yasalaştığı takdirde İletişim Başkanlığına geniş bir hareket alanı sağlayacaktır. Öneri : Bu konuda öncelikle kesinleşmiş Danıştay İDDK Kararı uyarınca İletişim Başkanlığının kamu görevlilerine basın kartı düzenleme yetkisinin olmadığı gerekçesiyle “Enformasyon Görevlisi” tanımlaması ile kamu görevlilerine dair yapılan basın kartı düzenlemelerinin tekliften çıkarılması, eğer mümkün değilse de bu hususta kapsamı dar tutularak ve sınırlı sayıda personele, katı şartlar öngören bir düzenlemenin yapılması gerektiğini düşünüyoruz.
Teklifin 4, 5 ve 7. maddeleri ile Basın Kanunun 7. ve 8. maddelerinde düzenlenen süreli yayın beyannamesinin verileceği kurum konusunda değişiklik getirilmiş. 5187 sayılı Basın Kanunu ile beyannamenin yönetim yerinin bulunduğu yer Cumhuriyet Başsavcılığına verilmesi öngörülüyorken teklif ile bu yetki Basın İlan Kurumuna devrediliyor. Beyannameye dair yetkinin devri, beraberinde yayın durdurma ve internet haber sitesi vasfının olmadığının tespiti talebiyle mahkemeye başvurma, internet sitesinin resmi ilanının kesilmesi ve çalışanların basın kartının iptaline kadar giden bir sürecin başlatılmasını da sağlıyor. Basın İlan Kurumu, resmi ilanların adil dağıtımıyla görevli kurum olduğu halde yetkilerini tarafgir şekilde kullandığına dair ciddi eleştiriler alıyorken bu düzenlemenin yasalaşması halinde ciddi bir yaptırım gücüne daha kavuşmuş olacak. Ancak Basın İlan Kurumu Teşkiline Daire Kanunun 2. maddesinde böyle bir görev tanımlanmıyor ve bir başka kanunla da Basın İlan Kurumuna böyle bir görev verilebileceğine dair bir düzenleme yok. Dolayısıyla teklif bu yönüyle hukuka aykırı. Tarihsel bilgi eklemek gerekirse bu yetki 5680 sayılı Mülga Basın Kanununda yayının çıkarılacağı yer mülki amirindeydi. Yetki, 2004 tarihinde 5187 sayılı halen yürürlükte olan Basın Kanunu ile Cumhuriyet Başsavcılıklarına devredilmiş, bu değişiklik o dönemde doktrinde Kayıhan İçel gibi akademiyenlerce ön sansür olarak eleştirilmişti. Aksi görüşte olanlar ise beyannamenin Cumhuriyet Başsavcısına verilmesinin soruşturma bakımından daha pratik bir durum yaratacağını söyleyerek, Fransa’daki sistemin de aynı olduğuna dikkat çekmişti. Teslim yükümlülüğünün ise, basında sansür rejiminin uygulandığı dönemlerde devlet otoritesinin basılmış eserlere zamanında müdahale edebilmesi için getirilmiş olduğu açıklanarak, yeni Kanunda bu yükümlülüğün düzenlenmesi eleştirilmiştir. Son teklifle ise bu yetki Basın İlan Kurumuna devredilerek kurumun yetkileri genişletiliyor ve beyannameler tek bir elde toplanarak merkezileştiriliyor. Daha önceki düzenlemelerde yayının yönetim yerinin bulunduğu en yüksek mülki amir veya cumhuriyet başsavcılıklarında toplanıyorken bu teklif tamamının İstanbul’daki Basın İlan Kurumu’nda toplanmasını düzenliyor. Yerel, bölgesel veya ulusal fark etmeksizin tüm süreli yayınların İstanbul’a verilmesi gerekliliği doğuyor. Her ne kadar beyanname teslimi halinde Kanunda alındı belgesi verileceği öngörülüyor ise de bir başka ilden posta yoluyla beyanname gönderildiği takdirde alındı belgesinin verilmesi de mümkün olmayacak. Bu durum uygulamada tereddütlere yol açmaya gebe görünüyor. Bununla beraber teklifin 5. maddesi ile beyannameyi inceledikten sonra yayının durdurulması talebiyle önceden yayının yönetim yerinin bulunduğu asliye ceza mahkemesine başvuruluyorken teklifte bu hususta İstanbul asliye ceza mahkemeleri görevlendirilmiş. Bu husustaki uyuşmazlığın ise iki hafta gibi kısa bir süre içerisinde çözülmesi bekleniyor. Ancak zaten iş yükü yeterince ağır olan İstanbul asliye ceza mahkemelerine yeni ve süreli bir iş yüklenmiş oluyor. Her ne kadar iki hafta ile sınırlansa da mahkemeler için bu konuda bir yaptırım söz konusu olamayacağından süreç uzayacaktır. Bununla beraber yer yönünden yetkinin tek bir mahkemede toplanması yargısal müdahaleyi de kolaylaştırıcı bir niteliğe sahip olacaktır. Ek olarak teklifin 5. maddesiyle Kanunun 8. maddesine son fıkra olarak BİK tarafından İstanbul asliye ceza mahkemesine yapılan internet haber sitesi vasfını kazanamadığına dair başvurunun kabul edilmesi halinde internet haber siteleri için sağlanabilecek resmi ilan ve reklam ile çalışanlarının basın kartına ilişkin hakları ortadan kalkacağı düzenleme yer alıyor. Bu durumda işverenin kusuru nedeniyle çalışanın basın kartının iptal edilmesi mümkün kılınabiliyor. Bu hususta Basın İlan Kurumuna yapılan yetki devrinin önünde kanuni bir engel olduğunu düşünüyoruz. Öte yandan kurumun görevinin resmi ilanların dağıtımı, gazetecilere kredi sağlanması, basına borç verilmesi gibi akçalı işleri ile beyanname konusundaki işlerin verilmesinin gerek kapasite gerek görev alanı bakımından doğru olmadığı kanaatindeyiz. Tüm Türkiye’deki süreli yayınların tek bir merkezde toplanması, tek bir merkezde incelenmesi ve bu konudaki uyuşmazlıkların tek bir yerdeki mahkemelerce çözülmesinin de basına müdahaleyi ve sansürü kolaylaştırıcı bir sisteme evrildiğini görüyoruz. Demokratik sistemlerde devletin süreli yayınları kendi vasıtası ile izlemesi öngörülüyorken ülkemizde uzun yıllardır bildirim yükümlülüğü getirilmiş vaziyette. Öneri: Bu bakımdan beyannamenin bağımsız özerk bir kuruma verilmesi mümkün görünmüyor ise mülga 5680 sayılı Basın Kanundaki gibi “yayının çıkarılacağı yer mülki amirine” verilmesi şeklinde düzenlenmesinin daha doğru olduğu kanaatindeyiz. Öneri-2: Hakkında yayın durdurma kararı verilen süreli yayınlarda çalışanların basın kartı hakkı etkilenmezken Teklifin 5. maddesinde internet haber sitelerine dair çalışanın sorumluluğunda olmayan beyanname yükümlülüğü nedeniyle basın kartı hakkının ortadan kalkması kabul edilemez. Bu nedenle “çalışanlarının basın kartına ilişkin hakları ortadan kalkar.” düzenlemesinin teklif metninden çıkarılması önerilmektedir.
Teklifin 14. maddesi Basın Kanuna getirilen Ek Madde 5 ile Basın Kartı Komisyonu düzenlenmektedir. Teklifte yönetmelikteki düzenlemeye göre başkanın etkisi azaltılmış gibi görünse de bürokratlardan oluşan ezici çoğunluğunu korumaktadır. Basın Kartı Komisyonun yapısı gazetecilerden çok Cumhurbaşkanlığı ve İletişim Başkanlığı tarafından belirlenen antidemokratik bir yapıdadır. Kart komisyonu gazetecilerin niteliklerini değerlendirecek ise bu kurulun gazeteci ağırlıklı, basın meslek örgütlerinin temsilcilerinden oluşması gerekmektedir. Basın-yayın meslek kuruluşlarının birleşerek oluşturdukları üst kuruluşların, İstanbul, Ankara ve İzmir illerinde kurulu basın meslek kuruluşlarının Basın Kartı Komisyonunda yer almaması çoğulcu demokrasi gerekleri uyarınca kabul edilemez. Sürekli ve göreve bağlı basın kartı sahipleri ile İletişim Fakültesi dekanları veya basın kartı sahibi gazeteciler arasından belirlenecek bir üyenin Başkanlıkça değil seçim ile belirlenmesi gerekmektedir. Bunun yanı sıra teklif maddesinin son fıkrasının son cümlesinde “Komisyonun kararları, Başkan tarafından onaylandıktan sonra uygulanır.” denilmektedir. Ancak komisyon kararlarının uygulanmasında tek imza sahibi olan başkanın ne şekilde seçileceği teklifte düzenlenmemiştir. Basın Kartı Yönetmeliğinde tanımlar arasında Başkan İletişim Başkanlığı Başkanı olarak düzenlense de “Komisyon ilk toplantısında üyeleri arasından iki yıl süre için bir başkan ve bir başkan vekili seçer.” denilmektedir. Ancak teklifte “Başkan” tanımı aynı şekilde bırakılsa da komisyon başkanının ne şekilde göreve geleceğine dair düzenleme yapılmamıştır. Bu durumda Basın kartı komisyonun başkanın komisyon içinde seçim ile mi seçileceği yoksa İletişim Başkanlığı başkanı mı olacağı muğlaktır. Bu hususta teklifin netlik kazanması gerekmektedir. Teklifin 17. maddesiyle Komisyonun çalışma ve karar alma usulü ile yönetmeliğe bırakılmıştır. Oysa basın kartı dolayısıyla da Basın Kartı Komisyonu basın özgürlüğü ile ilişki bir komisyon olduğundan düzenlemenin kanunla yapılması doğru olacaktır. Komisyonun yapısına ilişkin öneriler ÖNERİ: Sürekli nitelikte basın kartı sahipleri arasından, Basın-yayın meslek kuruluşlarının birleşerek oluşturdukları üst kuruluşlar hariç olmak üzere; basın meslek örgütlerinin kendi aralarında tayin edeceği 3 üyeden 1’i başkanlıkça belirlenir. ÖNERİ: Göreve bağlı basın kartı sahibi gazeteciler arasından, Basın-yayın meslek kuruluşlarının birleşerek oluşturdukları üst kuruluşlar hariç olmak üzere; basın meslek örgütlerinin kendi aralarında tayin edeceği 3 üyeden 1’i başkanlıkça belirlenir ÖNERİ: Basın kartı sahibi gazeteciler arasından Basın-yayın meslek kuruluşlarının birleşerek oluşturdukları üst kuruluşlar hariç olmak üzere; basın meslek örgütlerinin kendi aralarında tayin edeceği 3 üyeden biri başkanlıkça belirlenir. ÖNERİ: Basın-yayın meslek kuruluşlarının birleşerek oluşturdukları üst kuruluşlar hariç olmak üzere, İstanbul, Ankara ve İzmir illerinde kurulu en fazla basın kartı sahibi üyesi bulunan basın meslek kuruluşlarından birer üye. ÖNERİ: En çok basın kartına sahip iki işçi sendikasından birer üye. ÖNERİ: Komisyon Başkanı: Komisyon üyesi basın meslek örgütü temsilcileri arasında yapılacak seçimle bu üyelerden biri komisyona başkanlık eder. ÖNERİ: Üyelerin görev süresi iki yıldır. Süresi dolan üyeler en fazla bir dönem daha seçilebilir.
Teklifin 15. maddesiyle Basın Kanuna getirilen Ek Madde 6 basın kartının iptal edilebileceği halleri düzenlemektedir. Düzenleme Danıştay kararları doğrultusunda kanunilik şartını sağlıyor gibi gözükse de “195 sayılı Basın îlân Kurumu Teşkiline Dair Kanunun 49 uncu maddesine göre belirlenen basın ahlâk esasları”na aykırılık halinde kartın iptal edilebileceğini düzenlemiştir. Ancak Basın Ahlak Esasları Basın İlan Kurumu Genel Kurulunca belirlenmektedir. Dolayısıyla düzenlemenin kanuni bir dayanağı olmadığı gibi Danıştay kararlarının dolaşılması anlamına da geldiği açıktır. Gazetecilerin basın kartı iptal koşullarının Basın İlan Kurumu keyfiliğine terki son derece risklidir. Bu düzenlemenin tekliften çıkarılması ve basın kartı iptal koşullarının sınırlı sayıda ve kapsamı dar tutularak, gazeteci aleyhine kullanılmayacak şekilde belirli, muğlaklıktan uzak bir düzenlemeye kavuşturulması zaruridir.
Teklifin 156. maddesiyle Basın Kanuna getirilen Ek Madde 7 ile basın kartını almaya engel durum ortadan kalktıktan sonra Ek 3 üncü maddede yer alan niteliklere sahip olmadığının veya bu nitelikleri sonradan kaybettiğinin anlaşılması halinde basın kartı iptal edilirse bir yıl geçmeden ; Basın kartı sahibinin, 195 sayılı Basın İlân Kurumu Teşkiline Dair Kanunun 49 uncu maddesine göre belirlenen basın ahlâk esaslarına aykırı davranışlarda bulunması halinde basın kartı iptal edilirse üç yıl geçmeden yeniden basın kartı alamayacağı düzenlenmiştir. Son fıkra ile Ek Madde-3 ün birinci fıkrasının (ç), (d) ve (e) bentlerine aykırı duruma düşenlere, yani hakkında basın kartı almaya engel suçtan hüküm giyenlere 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’nun 12’nci ve/veya 13/A maddeleri uyarınca adli sicil kaydı silinmedikçe ve/veya yasaklanmış olduğu hakları geri verilmedikçe basın kartı verilmez denilmektedir. Bu işlemler ise 3 yıl ila 30 yıl arası bir sürenin geçmesi gerekmektedir. Dolayısıyla bu düzenleme ile hakkında aralarında işbu teklifle getirilmek istenen “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçu ile gazetecilerin en çok mahkûm edildiği örgüt üyeliği gibi suçların da yer aldığı bu suç kataloğundan birinden hüküm giyen gazetecinin cezasının infazı sona erse de uzun yıllar basın kartı hakkından mahrum bırakılması mümkün kılınmıştır. Bu düzenlemenin de tekliften çıkarılması gerekmektedir
Teklifin 7. Maddesiyle Basın Kanunu’nun “Düzeltme ve Cevap Hakkı” başlıklı 14. maddesinde internet haber sitelerine gönderilen metinlerin en geç 1 gün içinde yayınlanması gerekiyor. Bu süre basılı eseler için üç gün iken internet için bir gün gibi kısa bir öngörüldüğünü görüyoruz. Oysa itiraz süreçleri de söz konusu olduğundan süre son derece kısıtlayıcı. Öte yandan yayın hakkında verilen erişimin engellenmesi ve/veya içeriğin çıkarılması kararının uygulanması ya da internet haber sitesi tarafından içeriğin kendiliğinden çıkarılması durumunda, düzeltme ve cevap metni ilgili yayının yapıldığı internet haber sitesinin ana sayfasında bir hafta süreyle yayımlanır düzenlemesi eklenmiş. İçerik bir şekilde yayından çıkarılsa da tekzip metnin haber sitesinin ana sayfasında bir hafta gibi uzun bir süre yayında kalması kabul edilebilir değil. Erişim engelleme kararlarının verilme hızı ve hukuka aykırılıkları öngörüldüğünde bir süre sonra sitelerin ana sayfalarının tekzip metinleri nedeniyle okunamaz hale gelebilmesi mümkün görünüyor. Öneri: “İnternet haber sitelerinde ise zarar gören kişinin düzeltme ve cevap yazısının; sorumlu müdür, hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın, yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, URL bağlantısı sağlanmak suretiyle, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır. Yayın hakkında verilen erişimin engellenmesi ve/veya içeriğin çıkarılması kararının uygulanması ya da internet haber sitesi tarafından içeriğin kendiliğinden çıkarılması durumunda, düzeltme ve cevap metni ilgili yayının yapıldığı internet haber sitesinin ana sayfasında URL bağlantısı sağlanmak suretiyle bir gün süreyle yayımlanır.” şeklinde düzenlenmesi önerilmektedir.
Teklifin 9. Maddesiyle Kanun 26. Maddesindeki dava açma süreleri konusunda internet haber sitelerinin de eklenmesi son derece yerinde. Bu sayede pek çok davada düşme kararı verilebilecek. Ancak bu süreler “Teslim ve Muhafaza Yükümlülüğü” olarak değiştirilmesi öngörülen 10. madde uyarınca basılmış eserlerin Cumhuriyet Başsavcılıklarına teslim edildiği tarihten başlıyorken internet haber siteleri için ise “habere ilişkin suç ihbarının yapıldığı tarihten itibaren” başlatılıyor. Sürenin ihbardan başlatılması da belirsizlik yaratıyor. Öte yandan teklifin 3. maddesinde internet haber sitelerinde bir içeriğin ilk kez sunulmaya başlandığı tarih ile sonraki güncelleme tarihleri, her erişildiğinde değişmeyecek şekilde içeriğin üzerinde belirtilir düzenlemesi yer alıyor. Yine 10. maddesiyle internet haber sitesi içeriklerinin iki yıl süreyle muhafazası yükümlülüğü getiriliyor. Hal böyleyken sürenin suç ihbarından başlatılması teklifin amacıyla da örtüşmüyor. Öneri: Basın Kanunun 26. Maddesinde “Bu süreler basılmış eserlerin Cumhuriyet Başsavcılığına teslim edildiği tarihten internet haber siteleri için ise habere ilişkin içeriğin yayımı tarihinden itibaren başlar.” şeklinde düzenlenmesi önerilmektedir.
Basın kartı alabilecek yabancı medya mensuplarında aranan şartlar Basın Kartı Yönetmeliği 31. Maddesinde düzenleniyorken Teklifin maddesi ile Basın Kanuna Ek Madde 4 olarak eklenmesi istenmektedir. Yönetmelikte yabancı basın-yayın kuruluşlarını temsilen Türkiye’de yerleşik olarak faaliyet gösteren veya geçici olarak Türkiye’ye gelen Türkiye’de yaygın süreli yayınlar ile ulusal ve uluslararası nitelikte yayın yapan radyo ve televizyon kuruluşlarında çalışan yabancı uyruklu basın-yayın çalışanlarına, en fazla verildiği yılın sonuna kadar geçerli olmak üzere, görev süresine bağlı basın kartı verilebilir.” şeklinde düzenlenirken teklif metninde yabancı uyruklu gazetecilerin için Kanuna Ek Madde 1 ile “Süreli veya Geçici Basın Kartı” şeklinde iki yeni basın kartı türü öngörülmüş ve basın kart alma şartları ağırlaştırılmıştır. Ek madde ile şu şartlar eklenmiştir: “a) Medya kuruluşu tarafından görevlendirildiklerini belgelendirmeleri, b) Türkiye’de çalışma izinlerinin olması, c) Bağlı bulundukları kuruluşun idare merkezinin bulunduğu ülkenin Türkiye’deki büyükelçilik, elçilik veya konsolosluklarından aldıkları takdim mektubunu ibraz etmeleri, halinde, karşılıklılık esası da gözetilerek Başkanlıkça basın kartı verilebilir.” Bu durumda yabancı uyruklu basın mensuplarının basın kartı alması hususunda ciddi güçlükler yaşayacaklarını öngörmekteyiz. Gazetecinin çalışma izni alması gibi bir ön şarta bağlanmasının basın özgürlüğü açısından kabul edilebilir olduğunu düşünmüyoruz. Öneri: Teklifin yönetmeliğe benzer şekilde aşağıdaki şekilde düzenlenmesini öneriyoruz. Basın kartı alabilecek yabancı medya mensuplarında aranan şartlar EK MADDE 4- (1) Talepleri halinde; a) Yabancı basın-yayın kuruluşlarını temsilen Türkiye’de yerleşik olarak faaliyet gösteren veya geçici olarak Türkiye’ye gelen, b) Türkiye’de yaygın süreli yayınlar ile ulusal ve uluslararası nitelikte yayın yapan radyo ve televizyon kuruluşlarında çalışan, yabancı uyruklu basın-yayın çalışanlarına, en fazla verildiği yılın sonuna kadar geçerli olmak üzere, görev süresine bağlı basın kartı verilebilir. (2) Türk vatandaşlığının yanı sıra başka ülke vatandaşlıklarını da taşıyan gazeteciler, bu Yönetmelik açısından Türk uyruklu kabul edilirler.
Teklifin 19 ile 195 sayılı Kanunun 5. Maddesinde Basın İlan Kurumu Genel Kurul yapısında değişiklik yapılmıştır. Üye sayısı 36’dan 42’ye çıkarılmıştır. Ancak antidemokratik ve iktidar merkezli yapısını korumaya devam etmektedir. a) Kurumun idaresine katılmayı kabul eden gazete ve dergi sahiplerinin kendi aralarında seçecekleri; satışı 100 binin üzerinde olanlardan 1, satışı 99.999-50 bin arasında olanlardan 1, satışı 49.999 - 10 bin arasında olanlardan 1, satışı 10 binin altında olanlardan 1, resmi ilan yayınlayan internet haber sitesi sahiplerinin kendi aralarından seçecekleri 2, İstanbul, Ankara, İzmir dışında kalan ve resmi ilan yayınlayan Anadolu gazete sahiplerinden 3, en çok üyeye sahip gazeteciler sendikasından 2, İstanbul, Ankara ve İzmir’deki en fazla basın kartlı üyeye sahip gazeteci derneklerinden 1 ’er olmak üzere toplam olarak 14 temsilci, b) (Değişik: 2/7/2018-KHK-703/162 md.) Cumhurbaşkanınca görevlendirilecek 14 temsilci, c) İstanbul, Ankara ve Ege Üniversiteleri Hukuk Fakülteleri ile Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinden 1’er, İstanbul, Ankara ve Dokuz Eylül Üniversiteleri Basın Yayınla ilgili eğitim yapan yüksekokul yada enstitülerden 1’er öğretim üyesi, ticaret siciline kayıtlı ilan prodüktörlerinden 1, Türkiye Ticaret Odaları, Sanayi Odaları ve Ticaret Borsaları Birliğinden 1, Türkiye Barolar Birliğinden 1, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğünden (TRT) 1, Anadolu Ajansı T.A.O.’dan 1, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumundan 1, Radyo ve Televizyon Üst Kurulundan 1 olmak üzere toplam olarak 14 temsilci, Böylece 42 üyeden oluşur. Türkiye’nin en büyük ve köklü basın meslek örgütlerinin azınlık olarak bırakıldığı bu yapının demokratik bir düzene getirilmesi gerekmektedir.
Teklifin 22 maddesiyle 195 sayılı Kanunun 49. Maddesi 2. Fıkrasında düzenleme yapılarak Basın İlan Kurumu Genel Kurul kararlarına karşı “Kurum Genel Müdürlüğünün bulunduğu yerdeki en yüksek dereceli Asliye Hukuk Hakimliğine itiraz edilebilir.” düzenlemesi yapılmış böylece itirazların İstanbul 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde görüleceği düzenlenmiştir. Madde gerekçesinde bu düzenlemenin amacının itiraz mercii konusundaki tereddütleri gidermek olduğu ifade edilmiştir. Ancak yapılan düzenleme özel yetkili mahkeme ihdası anlamına gelmekte olup yargısal müdahalenin de kolaylaşmasına yol açacaktır. Bu düzenlemenin aşağıdaki şekilde yapılması halinde tereddüte mahal kalmayacağını düşünmekteyiz. Öneri: “(a) ve (b) bentlerinde yazılı hallerde, Yönetim Kurulu Kararına karşı, kararın tebliğinden itibaren on gün içinde gazete, dergi ve internet haber sitesinin kurulu olduğu yerdeki en yüksek dereceli Asliye Hukuk Hakimliğine itiraz edilebilir. Söz konusu itirazlarda basit yargılama usulü uygulanır. Bu yargılama neticesinde verilecek karar kesindir. “ Bu düzenlemenin yanı sıra teklif ile mahkemenin on beş gün içerisinde evrak üzerinden karar verme süresi kaldırılarak yargılama basit yargılama usulüne tabi tutulmuştur. Fakat bu durumda hakkında ilan kesme cezası verilen yayınların Basın İlan Kurulu kararlarına karşı itirazların ivedi şekilde çözülmesi güçleştirilmiş, yargılama süresi mahkemenin takdirine ve iş yüküne terk edilmiştir. Düzenlemenin eski halinde bırakılması daha sağlıklıdır.
Teklifin 24. maddesiyle 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 40. Maddesinin 1. Fıkrası 16 ve 17 bentlerinde düzenlemeler yapılmış fiili hizmet süresi zammı Basın kartı Yönetmeliğine göre değil Basın Kanuna göre basın kartı sahibi olmak şartına bağlanmıştır. Ancak yapılan değişiklik ile kanuni bir zemine sahip gibi görünse de gazetecinin sosyal güvenlik hakkı yine basın kartına bağlanmıştır. Teklif ile yine matbaa işçileri kapsam dışında bırakılmıştır. Düzenlemenin aşağıdaki şekilde yapılmasını teklif ediyoruz: Kapsamdaki işler/işyerleri: 5953 sayılı Kanunu değiştiren 212 sayılı Kanunun 1. Maddesi kapsamına giren işyerleri ve bu gazetecilerin çalıştıkları basılı yayınları basma/çoğaltma işini yapan matbaalarda Kapsamdaki sigortalılar: 212 sayılı Kanunla değiştirilen 5953 sayılı Kanunu 1. Maddesi kapsamında fiilen çalışanlar ile 4857 sayılı Kanun'a göre gazetecilerin çalıştıkları basılı yayının basım/çoğaltma işinde fiilen çalışan matbaa işçileri Eklenecek gün sayısı: 90
Teklifin 31. maddesiyle 5651 sayılı Kanunun 6/A maddesinde değişiklik yapılması düşünülmektedir. Bu değişiklik ile ile Erişim Sağlayıcıları Birliğinin (ESB) yetkileri artırılmaktadır. Buna göre önceden ESB yalnızca Kanun 8. Maddesinde belirlenen katalogdaki suçlara dair içeriğin çıkarılmasına ve/veya erişime engellenmesine kararlarının uygulanmasını sağlıyorken Teklifin 31. maddesi ile Kanunun 8/A maddesinde gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde içeriğin çıkarılması ve/veya erişimin engellenmesi hallerinde verilen kararların uygulanması da eklenmiştir. Teklifin 32. maddesi ile 8. Maddesindeki suç kataloğuna “ç) 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 27 nci maddesinin birinci ve ikinci fıkrasında yer alan suçlar.” maddesi de eklenmek istenmektedir. Bu suçlar şunlardır “Millî İstihbarat Teşkilatının görev ve faaliyetlerine ilişkin bilgi ve belgeleri, yetkisiz olarak alan, temin eden, çalan, sahte olarak üreten, bunlar üzerinde sahtecilik yapan ve bunları yok eden kişiye dört yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir. MİT mensupları ve ailelerinin kimliklerini, makam, görev ve faaliyetlerini herhangi bir yolla ifşa edenler ile MİT mensuplarının kimliklerini sahte olarak düzenleyen veya değiştiren ya da bu sahte belgeleri kullananlara üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası verilir.” Oda TV Libya’da şehit olan MİT Mensubu haberleri ile gündeme gelen bu suçun maddeye eklenmesiyle erişim engelleme ve içerikten çıkarma kararlarının alınması kolaylaştırmıştır. Teklif ile ESB’ye yeni gelir kalemleri eklenmiştir. Önceden Birlik bütçesi yalnızca üyelerden gelen ücretlerden oluşuyorken teklif ile “bağış ve diğer faaliyet gelirleri” de eklenmiştir. Bu durum da Birlik bütçesinin bağış adı altında kimi iktidar odaklarınca sağlanabileceği endişesi yaratmaktadır.
Teklifle 2020 yılında yapılan Sosyal Medya Düzenlemelerinde değişiklik yapılmaktadır. Buna göre EK madde 4’te düzenlenen Türkiye’den günlük erişimi bir milyondan fazla olan yurt dışı kaynaklı sosyal ağ sağlayıcının vatandaşlık şartına ek olarak Türkiye temsilcisinin Türkiye’de ikamet etmesi zorunluluğunu getiriyor ve Türkiye’den günlük erişimin on milyondan fazla olması halinde; yurt dışı kaynaklı sosyal ağ sağlayıcı tarafından belirlenen gerçek veya tüzel kişi temsilciyi, sosyal ağ sağlayıcının sorumlulukları saklı kalmak kaydıyla teknik, idari, hukuki ve mali yönden tam yetkili ve sorumlu kılıyor. Temsilcinin tüzel kişi olması halinde doğrudan sosyal ağ sağlayıcı tarafından sermaye şirketi şeklinde kurulan bir şube olması zorunluluğu getiriyor. Buna ek olarak temsilcinin belirli suçların söz konusu olduğu soruşturmalarda savcılık, kovuşturmalarda ise mahkeme tarafından talep edilmesi halinde faillere ulaşmak için gerekli olan bilgilerin temsilci tarafından sağlanması düzenleniyor. Bilgilerin verilmemesi halinde sosyal ağ sağlayıcının bant genişliğinin %90 a kadar daraltılması yani sitenin bir anlamda erişime kapatılması Ankara Sulh Ceza Hakimliğince mümkün hale getirilmiş. Bant daraltma kararının gereğinin ise ESB eliyle 4 saat içinde yerine getirilmesi gerekiyor. İlgili suçlar ise su şekilde belirlenmiş: a) Çocukların cinsel istismarı (madde 103), b) Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma (madde 217/A), c) Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak (madde 302), ç) Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 311, 312, 313, 314, 315,316), d) Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk (madde 328. 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337), Görüldüğü üzere bu düzenlemeler arasında teklifle gündeme gelen ve dezenformasyon suçu olarak eklenmesi düşülen TCK m. 217/A “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçu” da bulunuyor. Bu anlamda da 217/A ciddi sakıncalar taşıyor. Bu maddede ayrıca Kanun kapsamında ESB Başkanı tarafından verilen içeriğin çıkarılması ve/veya erişimin engellenmesi kararının gereğinin yerine getirilmemesi halinde, Türkiye’de mukim vergi mükellefi gerçek ve tüzel kişilerin, ilgili yurt dışı kaynaklı sosyal ağ sağlayıcıya altı aya kadar reklam vermesinin yasaklanmasına bizzat Başkan tarafından Resmî Gazete’de yayımlanmak suretiyle karar verilmesi mümkün hale getirilmiştir. Bu kapsamda sosyal ağ sağlayıcının yeni sözleşme kurması ve buna ilişkin para transferi yapması yasaklanabilecektir. Başkan, reklam yasağı kararının yanı sıra içeriğin çıkarılması ve/veya erişimin engellenmesi kararının yerine getirilmesine kadar sosyal ağ sağlayıcının internet trafiği bant genişliğinin önce %50 oranında devamında da %90 oranında daraltılması için sulh ceza hâkimliğine başvurabilir. Kararların gereği, bildirimden itibaren derhâl ve en geç dört saat içinde erişim sağlayıcıları tarafından yerine getirilir. Buna göre sosyal ağ sağlayıcıların içerikten çıkarılma ve/veya erişimin engellenmesi kararlarının gereğinin yerine getirilmemesi halinde ciddi ekonomik yaptırımlar öngörüldüğü gibi bant genişliğinin %90’a kadar daraltılarak genel bir sansür uygulanması da mümkün hale gelmiştir.
Teklif ile son olarak Elektronik Haberleşme Kanununda değişiklikler yapılmıştır. Şebekeler üstü hizmet ile hizmet sağlayıcı kavramlarının eklenmesi ile Whatsapp, Telegram gibi şebekeye bağlı olmaksızın haberleşme hizmeti sunan platformlara dair düzenleme ve yaptırımlar eklenmiştir. Bu tür hizmeti sunan şirketlerin Türkiye’de kurdukları anonim şirket ya da limited şirket statüsündeki tam yetkili temsilcileri vasıtası ile Kurumca yapılacak yetkilendirme çerçevesinde faaliyet yürütmeleri zorunlu tutuluyor. Bu yükümlülüklere uymamaları halinde ise BTK tarafından internet trafiği bant genişliğinin %95’ine kadar daraltılmasına veya ilgili uygulama veya internet sitesine erişimin engellenmesine Kurum tarafından karar verilmesi teklif ediliyor.
Teklifin 29. Maddesiyle TCK ‘nın Kamu Barışına Karşı Suçlar başlığı altında yeni bir suç düzenlemesi yapılmıştır. MADDE 217/A- (1) Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. (2) Suçun, failin gerçek kimliğini gizlemek suretiyle veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkraya göre verilen ceza yarı oranında artırılır. Söz konusu düzenlemede suçun manevi unsuru olarak “Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saiki” öngörülmüştür. Kişiden kişiye, dönemden döneme değişmesi mümkün olan bu duygu durumlarının ölçülmesi, saikin ortaya koyulması son derece sübjektif değerlendirmelere bağlıdır. Kamu barışının bozulmasına elverişlilik ölçütü de son derece göreceli olup bunun cezai müeyyideyi bağlanması başta gazeteciler olmak üzere tüm halkın cezai tehdit altında bırakılmasına yol açmaktadır. Düzenlemenin teklif metninden çıkarılması son derece önemlidir.
Günümüz bilgi ve dijital hız çağında dezenformasyon sadece Türkiye’nin değil tüm dünyanın karşı karşıya olduğu ve çözüm aradığı bir sorundur. Vatandaşları dezenformasyon sağanağından korumak, kamusal ve toplumsal barışı sağlamak adına öncelikle sosyal medya ve internet ortamında devasa büyüklüklere ulaşan ticari kazançların gözetilmesi yerine, bireylere güven veren bir kamu yönetimi ve hukuk sisteminin hayata geçirilmesi en demokratik yöntem olacaktır. Yasa teklifinde tanımı yapılan ifade özgürlüğü demokrasinin vazgeçilmez unsurudur. İfade özgürlüğü evrensel normlara göre aynı zamanda herkese yanlış bilgi ya da habere inanma ve bunları ifade etme hakkı da vermektedir. Yasa teklifiyle suç kapsamına alınan dezenformasyon ile ilgili kamu barışının esas alınması; ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni, genel sağlığı gibi hassas başlıklar üzerinden gerekçelendirilmesi, ilk bakışta hiç kimsenin itiraz etmeyeceği bir çıkış noktasıdır. Ancak böylesine hassas konu başlıklarında sınırların net bir şekilde ortaya konmaması, ucu açık, sübjektif değerlendirmelere uygun bir ortam oluşturacaktır. Dolayısıyla suçun ve suçlunun kaynağına ulaşmadan, kurunun yanında yaşın da yanması, aynı zamanda yargı yükünün de içinden çıkılmaz bir şekilde katlanması gibi bir sonuca yol açacaktır. Burada dezenformasyonun kaynağından, kurgusundan bağımsız olarak mezenformasyon; yani vatandaşların, sosyal medyada ‘sırf kendi düşüncelerini destekliyor’ kastıyla, demokratik bir tepki ortaya koymak adına yaptıkları paylaşımlar da ‘halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ suçlamasına muhatap olacak, hapis cezasıyla cezalandırılacaktır. Yasa teklifinin bu haliyle yasalaşması halinde; referans alınan AB’de bile hukuki altyapısı henüz tamamlanamamış bir alanda, internet ve sosyal medyanın bir kontrol ve ceza platformu haline dönüşmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu durumda Türkiye dezenformasyonla mücadele adı altında, kaş yapalım derken göz çıkarma ve kamu barışını bozma riskiyle karşı karşıya kalabilecektir. Dezenformasyonla mücadele; siyasi güç ve mevzi kazanmak gibi bir amaca hizmet etmemeli, toplumsal kutuplaşmayı daha da ileriye götürecek bir argüman olarak kullanılmamalı, Türkiye’de demokrasinin ve barış içinde birlikte yaşamanın bir adımı olarak görülmelidir. Dolayısıyla gerçek ile yalanın, doğru ile yanlışın, bilinebilir ve görünebilir olması için kamu barışını sağlamak adına belki de öncelikle belli siyasi ve güç odakları tarafından komuta edilen troll ordularını lağvedip, savaş baltalarını gömmek bugünü ve geleceği kurtarmak adına en doğru yol olacaktır. Bu kapsamda dezenformasyonla mücadelede sosyal medya ve internet ortamında bot hesapların, sahte kimliklerin ayıklanması, temel insan haklarına, kişisel verilerin gizliliğine saygılı güvenli bir iletişim ortamının sağlanması gerekmektedir. Bu nedenle; Bilgi ve dijital hız çağında yaşamımızın merkezine oturan sosyal medya ve internet kullanımı konusunda yasakçı ve cezalandırıcı bir eylem biçimi yerine, 1) Devletin hızla; erişim, içerik ve yer sağlayıcılar ile sosyal ağ sağlayıcılar arasında koordinasyonu sağlayarak, bu yapılara sorumluluk yüklemesi; ilgili STK’lar, üniversiteler ve basın meslek örgütlerinin de katkılarıyla, insan haklarına saygı temelinde dezenformasyona karşı bir iç denetim ve kontrol mekanizmasını hayata geçirmesi, 2) İnternet kullanımı ile ilgili eğitimlerin okul çağından başlayarak, yaşam boyu öğrenme yaklaşımıyla uygulamaya konulması, uluslararası standartlarda medya okur-yazarlığı konusunda eğitimlerin yaygınlaştırılması dezenformasyonla mücadelede en akılcı ve demokratik bir yaklaşım olacaktır. SONUÇ: Dezenformasyon düzenlemesi ile ilgili olarak gerekli kurumsal ve hukuki altyapının sağlıklı bir şekilde oluşturulabilmesi için; yasa teklifinin geri çekilmesi ya da 29. Madde’nin teklif metninden çıkarılarak ayrıca ele alınması; 29. Maddede düzenlenen dezenformasyonla mücadele ile ilgili kaygı ve endişelerin giderilmesi, evrensel hukuk ve demokrasi normlarına göre; yukarıda saydığımız tüm paydaşların katılımıyla yeni bir çalışma başlatılması, bu çalışmanın da en kısa sürede tamamlanarak, yeni yasama yılının ilk gündem konularından biri olacak şekilde, gerekirse yeni bir yasa teklifi halinde TBMM’ne sunulması yerinde olacaktır. |
(HA)