Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Karabük’te AKP İl Başkanlığı Danışma Meclisi toplantısında konuştu ve 17 Aralık Operasyonu hakkında açıklama yaptı.
Sayın Milletvekili bu konuşmasında yargı ile ilgili bir bilgiyi “ilk” defa söyledi. Ne zaman bilgi sahibi oldu bilmiyoruz ama daha önce açıklamamıştı. Olayı duyduğunda uzun süre inanmak istemediğini söylemişti. Demek ki Sayın milletvekiline bu olayı duyuran ve bu konu hakkında bilgi sahibi olan birisi veya birileri daha var.
Sayın Milletvekili, olayı soruşturduğunda doğru olduğu kanaatine vardığı söylüyor. Danışma Meclisi toplantısında da olayı paylaşmak istediğini belirterek açıklama yapıyor.
Demek ki kendisine olayı duyuran kişi veya kişilerin dışında, yaptığı soruşturma sonucuna göre bu olayı doğrulayan birileri ve başka bilgiler daha var.
Sayın Şahin, "Önemli bir holdingin başında bulunan bir kişi hakkında ceza davası var ve mahkûm olmuş. Dosya, Yargıtaya gelmiş. Yargıtayda 'cemaatin imamı' diye nitelendirilen kişi, ismi bende saklı, kendisini tanıyorum, bir holdingin başına bulunan kişinin dosyası ile ilgili ne karar verilmesi gerektiği hususunu, dosyanın kısa özetiyle Pensilvanya'ya göndermiştir. Bakın, çok önemli bir şey söylüyorum arkadaşlar. Nasıl karar vermesi hususunu Pensilvanya'ya sormuştur. 'Bir savcı, hâkim böyle bir şey yapabilir mi' diye sordum kendime, kafam, hafızam kabul etmedi ama araştırdığımda maalesef bunun doğru olduğu kanaatine vardım" şeklinde konuşmuş.
Kamuda görevli birtakım işgüzarlar olduğunu ileri süren Şahin, şunları dile getirmiş: "Peki hoca efendi nasıl cevap vermiş? Onu da tespit ettim. Hoca efendi, 'adalet neyi gerektiriyorsa ona göre karar verdin' demiş Allah razı olsun ama oraya sempati duyan birtakım kamu görevlileri maalesef belki yaranmak için, belki başka nedenlerle bu tür yanlışlıklar yapabiliyor. Bu işin de öyle bir iş olduğunu düşünüyorum. Bir silahlı kuvvetler mensubusunuz, bir tarikatla, manevi liderle gönül bağınız olabilir, ondan dersler alabilirsiniz. Bu, normaldir ama komutanınız 'falan yere gidip bayrağı dikeceksiniz' dediğinde, siz 'ben bağlı olduğum tarikat liderine bir sorayım' diye düşünürseniz, orada disiplin olmaz. Yargıda böyle bir düşünceyle hareket edilirse o yargıda adalet tecelli eder mi? Emniyette eder mi? Maalesef yargımızda da emniyetimizde de böyle bir yapı oluştu." (AA haberi ve www.sondakika.com/haber. 29.12.2013)
Adalet ve Kalkınma Partisi kurucu üyesi, 2009 yılında TBMM Başkanlığı da yapmış olan 59. Hükümet zamanında Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı, 60. Hükümet’in Adalet Bakanı Sayın Milletvekili Mehmet Ali Şahin, Yargıtay’ın “yüksek mertebelerinde” görev yapan “cemaat imamı” olduğunu iddia ediyor.
Yargıtay açıklama yaptı. Bir siyasi parti temsilcisi tarafından Yargıtay aşamasındaki bir davaya ilişkin olarak; usul kurallarına aykırı, yasa dışı bir sürecin işletildiğine dair bazı iddialar ileri sürüldüğünü belirten Yargıtay yaptığı açıklamada, Yargıtay’ı şöyle tarif etti: “Yargıtay, her aşaması denetime tabi, keyfilik ve kişisel eğilimlere dayalı tasarrufların en kısa sürede giderildiği mekanizmalarla donatılmış bir yüksek yargı kurumudur. Yapısındaki idari ve adli denetim araçlarının tümünü de etkin bir biçimde çalıştırmaktadır.”
Yargıtay Anayasa’nın 138. maddesine bağlı olduklarını, bu hükmün anlam ve önemine inandıklarını, “Bu inanç ve anlayışla, aynı madde çerçevesinde 'bağımsız; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak' vicdani kanaatlerimize göre hüküm vermekteyiz” dedi. “Kamuoyunda yer aldığı şekliyle bu iddialar, kurumumuzca yasal girişim yapılmasını sağlayacak ve yeterli bir sonuca ulaşmayı temin edecek somut bilgiler içermemektedir. Somut bilgi ve belge ibrazı halinde gerekli yasal işlemler derhal başlatılacaktır" cümlesiyle açıklamasını bitirdi (www.aa.com.tr. 31.12.2013).
Yargıtay soruşturma başlattı. Milletvekiline, bilgi ve belgelerini “gizli” damgalı yazıyla sordu.
Yargıtay açıklamasında yer alan Anayasanın 138 inci maddesine göre görev yapan yüksek yargıçların dışında (veya onlarla birlikte aynı mekanda) eğer Sayın Şahin tarafından “cemaat imamı” olarak adlandırılan bu kişi veya kişiler acaba dini inançlarına göre mi görev yaptılar? Halen yeryüzü kanunlarına göre mi yoksa “imam” olarak mı görev yapıyorlar acaba? Kararlarını neye göre veriyorlar? Yargıtay araştıracak, soruşturacak ve karar verecek.
Bu “gerçekse” ve eğer “cemaatin imamı” adlı herhangi bir “sayın yüksek hâkim” varsa; acaba Mecelle hükümlerine göre hâkim nasıl olmalıdır? Belki Mecelleye daha uygundur. Yargıtay, araştırma ve soruşturma yapıp gerçeği ortaya çıkaracak ama yine de soralım; “cemaatin imamı” lakaplı “hâkim” acaba nasıl olmalıdır?
“Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye”nin “Fasl-ı Evvel” bölümü madde 1792’ye göre, “Hâkim, hakîm, fehim, müstakim ve emin, mekin, metin olmalıdır.”
Hâkim, “hakîm” olmalıdır. Hâkim olmak, her şeyde üstün ve tedbirli olmaktır. Kendisine hakîm olamayan hâkim, hâkim olamaz.
Hâkim, “fehim” olmalıdır. Hâkimin anlayışlı ve zeki olanı hâkimdir. Olayları çabuk kavrar. Hâkim, toplumu oluşturan herkesten farklı düşünür. İnsanlara karşı anlayışlıdır. Böylece farklılık yaratabilir. Yorumları bu nedenle toplumun genelinden farklıdır. Hâkim, bu farklılıklara hakîmse hâkim olur.
Hâkim, “müstakim” olmalıdır. Doğru kişi olarak kabul edilir. Dışarıdan etkilenmemeli ve dış baskılara kapalı olmalıdır. Bu bağımsız olmanın karakteristik sonucudur. Kişisel görüşlerini ve tercihlerini kararlarına yansıtmamalıdır. Hâkim, yansızdır. Yargılanan kişilere ve topluma karşı görünümü dahi yansız olmalıdır.
Hâkim, “emin” olmalıdır. Korkusuz ve korkmaz kimsedir. İnanan ve kendine güvenen kimse olmalıdır. Çünkü sanıkların adil yargılanma hakkı hâkimin emin ve güvenilir olanına emanet edilmiştir. Vatandaşlar, adaleti hâkimden bekler. Kendini ona emanet eder. Hâkimin, emin ve güvenilir olduğunu ve onun adalete hakîm olduğunu bilir. Emanet eden yanılırsa önce yargı çöker. Yargı çökerse herkes altında kalır. Dağıtacağı adalete hakîm olamayan hâkimler “emin” değillerse, çöken çatının altında önce hâkimler kalır.
Hâkim, “mekin” olmalıdır. Çünkü iktidar ve vakar sahibidirler. Hâkim, sakin olmadır. Hiddet buyurmamalıdır. Fevri davranmamalı ve yanlışlığa sürüklenmemelidir. Hâkim sakin ve rahatlığı ile güven yaratır. Yaratmalıdır.
Hâkim “metin” olmalıdır. Bütün bu nitelikleriyle acılara karşı dayanıklıdır. Gücünü yitirmez. Metanetlidir. Hiç şaşkınlık göstermeyeceği için asıl suçlular onun karşısında şaşkınlık gösterir.
Ortada iddianın doğruluğu hakkında “ciddi” bilgileri olduğunu ileri süren, araştırmış, soruşturmuş ve doğru olduğunu anladıktan sonra açıklama yapmış bir Milletvekili var. O zaman, bu iddia doğruysa “cemaatin imamı” diye adlandırılan herhangi bir kişi varsa ve bu kişi “hâkim” ise eğer; Mecelle hükümlerine göre hareket etsin. Önce kendisi çıksın ortaya, bu kişi “benim” desin, sonra istifa etsin, hâkimlikten ayrılsın ve hakkında açılacak ceza davasında yargılansın. Ve dahi eğer Allah korkusu varsa yapsın…
Aksi takdirde, içlerinde en masum olanlar; “bu hâkimi” araştırsın, soruştursun, yaptıklarını gözler önüne sersin ve gerekirse yargılasın, yargılanmasını istesin… Hatta suçlanan kimse iddiaların haksız olduğunu ortaya çıkarsınlar, kim töhmet altında bırakılmışsa aklansın.
Ama sonuçta “bir karar” versinler. Bizler de hakikat neymiş, yargıda işler nasıl yürüyormuş, kimler neler yapıyormuş bilelim ve öğrenelim. Gizli damgalı yazılardan hakikat kurtulsun
Çünkü bizler bağımsız yargının; meşruiyetin ve hukuk devleti ilkesinin omurgası olduğuna inanıyoruz. Bağımsız yargı, yargının iç tutarlığı demektir. Bağımsız yargıyla sağlanabilecek yargı sistemine olan kamusal güven ise demokratik toplumun özüdür.
Bizler, kim miyiz? Yüksek yargıçlar bilirler… Bizler, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil edenleriz. Bağımsız yargı nedir, herkese öğretebiliriz. (Fİ/HK)