"Ben kediye değil, imam hatip liseleri konusuna hassasiyet gösterdim. Açık söyleyeyim, imam hatip mezunu olarak bu meseleye çok alındım. Onlar hep mazlum durumdaydı, yine öyle. Arkadaşların (karikatüristlerin) yapmaması gerekiyordu".
Musa Kart, karikatüre konu edilmemek için hiçbir ayrıcalığı bulunmayan İmam Hatip okulları meselesini ele almış; Başbakanın işin içinden çıkamadığını anlatmak için bir karikatür çizmiş; karikatürünün Cumhuriyet gazetesinde çıkmasının üzerinden ise neredeyse bir yıl geçmiş...
"Mesele kedi değil, İmam Hatipler"
Gün, 2 Nisan 2005. Başbakan, kedi biçiminde çizilmesine değil İmam Hatip okulları meselesinin bu şekilde işlenmesine alındığına itiraz ediyor. Röportaja katılan gazetecilerin "aktif girişimleri" sonucunda ise, avukatlarıyla görüşeceğini ve birlikte bir karar vereceklerini söylüyor. İşte, merak ve gerilim başladı!
Biz, Başbakana avukatlarıyla görüşmüşken, Cumhuriyet gazetesini 5 bin YTL manevi tazminata mahkum eden Ankara 8. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 21 Aralık 2004'te verdiği kararın gerekçesine de bir göz atmasını öneriyoruz.
Mahkemeden bir gerekçe:
"Her ne kadar basın hür olup görevi kamuoyunu aydınlatmak ise de ... İmam Hatip okulları meselesinin karmaşık hal aldığı hususu gerçek olup ... konunun basın yayın kuruluşlarında tartışıldığı da gerçek olup ... olay güncel ise de ... karikatürü çizilen Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının resmini bir kedinin vücudu üzerine resmedip onu halkoyunda küçük düşürücü ve aşağılayıcı nitelikte olduğu ve davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu anlaşıldı".
Bizler, bu kararda "İmam Hatip konusuna alıngan bir Başbakan" mevzusu görmüyoruz. Keza, mahkeme konunun güncelliği ve tartışılması gereğini kabul etmiş... Mahkeme çok çok, "bunu böyle tartıştırmayın" demiş oluyor. Ki biz gazeteciler, buna da itiraz ediyoruz.
Ama Sayın Başbakan, konu olarak İmam Hatip okullarının işlenmesine kırılmış, öyle bir öfke ki bir yıl geçmiş dinmemiş, unutmak ne kelime, dargınlık olmuş...
Başbakanın basına açılması elbette iyi bir şey ama anlaşılıyor ki medya ile ilişkileri iyi değil. Bu nedenle, medya dışı işler için kendisinden randevu isteyen gazetecilerin isimlerini de vermiyor. "Sonra açıklarım" diyor: Hele bir şu kırgınlığım geçsin!
Yargıyı kullanma, kullandırma!
Hukuk, bazen toplumsal infiali de göz önüne alır ama olayların gazını da alarak karar vermesi gerekir. Hukukun güzelliği buradadır. İyi hatırladığım bir davadan söz edeceğim:
3 Mayıs 2002'de Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütü, Paris'te bir garda Genelkurmay Başkanı olduğu dönemde Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun yerde sergilediği dünya haritasında fotoğrafına yer verir.
Haritada, "Basın Özgürlüğü Düşmanları" arasında yer alan Kıvrıkoğlu, "Fotoğrafım izinsiz kullanıldı" diye Paris'te dava açtı.
Türkiye'de birçok meslektaşımız RSF'ye ahlak ve Fransızca dersi verirken mahkeme 29 Ocak 2003'te şöyle bir karar verdi: "Fotoğrafın sahibi, aslında fotoğrafı izinsiz kullanıldığı için değil, fotoğrafın yanındaki metinde eleştirildiği için dava açtı".
Dava, karşı davaya dönüştü ve Kıvrıkoğlu, RSF'ye tazminat ödemeye mahkum oldu.
Kimse, kendisine göre bir öfke ile yargıyı bir araç olarak kullanmamalıdır. Mahkemelerin de, davacı kim olursa olsun, davaların atmosferini artık daha iyi görmesi gerekiyor. Ki, bu aynı zamanda yargının kullandırılmaması anlamına gelir.
Eski Cumhurbaşkanlarından Turgut Özal, kendisi ile ilgili çizilmiş karikatürleri albüm yaparmış. Ne güzel! Bazı yargı kararlarının camialarında içtihat olmasını kaygıyla karşılayan biz haberciler ve karikatüristler de, Erdoğan karikatürlerini ve davalarını albümleştiriyoruz. (EÖ/EÜ)