Seçim yatırımı olarak gözüken “yargıda reform” yeniden propaganda malzemesi olarak gündemde. Sorunu çok olan yargının sorunları, seçim malzemesi değildir, olmamalıdır.
Yargıyla ilgili sorunlardan sadece birine kısaca göz atmaya çalışalım. Avrupa Birliği Bakanlığının web sayfasından kısa bir bilgi… “Avrupa Birliği Devlet ve Hükümet Başkanlarının 17 Aralık 2004 tarihli Zirvesinde aldığı karar doğrultusunda 3 Ekim 2005 tarihinde Lüksemburg'ta yapılan Hükümetler arası Konferans ile Türkiye resmen AB'ye katılım müzakerelerine başlamıştır. Böylece, Türkiye ile AB arasındaki inişli çıkışlı ilişki, çok önemli bir dönüm noktasını aşarak yepyeni bir sürece girmiştir. 3 Ekim 2005 tarihli Hükümetler arası Konferansta Müzakerelerin hangi usul ve esaslar çerçevesinde yürütüleceğini düzenleyen "Müzakere Çerçeve Belgesi" de kabul edilmiştir.” Yani “müzakereler” bundan böyle 3 temel unsur üzerinden yürütülecektir. İlki Kopenhag siyasi kriterlerinin istisnasız olarak uygulanması, siyasi reformların derinleştirilmesi ve içselleştirilmesidir. İkincisi AB Müktesebatının üstlenilmesi ve uygulanması, üçüncüsü ise sivil toplum diyalogunun güçlendirilmesi ve bu çerçevede hem AB ülkelerinin kamuoylarına, hem de Türkiye kamuoyuna yönelik olarak bir iletişim stratejisinin yürütülmesidir.
Ama müzakereler hiç iyi gitmiyor... Bazı öyle önemli temel fasıllar var ki; Türkiye, kendi vatandaşlarına karşı bile hesap verebilirlik yeteneğinden yoksun durumda.
Bunlardan birisi de “yargı ve temel haklar” ile ilgili, adaletle, özgürlüklerle ilgili fasıllar…
Avrupa Birliği Bakanlığının web sayfasına erişim tarihini 20 Mart 2015 olarak dikkate alırsanız AB ile “Açılmayan Fasıllarda Durum” başlıklı bölümde yer alan bilgiye göre; Tarama Sonu Onaylanmayan Fasıllar arasında “23. Yargı ve Temel Haklar” ile “24. Adalet, Özgürlük ve Güvenlik” başlıklı fasıllar yer alıyor. En son “Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu” başlıklı 22. fasıl 5 Kasım 2013 tarihinde açılan fasıllar bölümünde yer alıyor. Onun dışında AB ile müzakerelere pek de aldıran yok ve kimsenin de umurunda değil…
Yıllar önceydi… Bazı hazırlıklar yapılmıştı. Adı “Yargı Reformu Stratejisi”. 23. Fasıl ile ilgili olarak hazırlanan “Tarama Sonu Raporu” Türkiye’ye gönderildi ama yayınlanmadı. Fakat yargının tarafsızlığı, bağımsızlığı ve etkinliğinin güçlendirilmesine yönelik “yargı reformu stratejisi” hazırlamak ve Komisyona sunmak üzere “adalete bakan adamlar” kolları sıvamıştı. Adalet Hizmetleri Özel İhtisas Komisyonu Raporu hazırlandı. Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007-2013), TBMM Genel Kurulunun 28.6.2006 tarihli 121 inci Birleşiminde onaylanmış ve 877 nolu bu Karar Resmi Gazetenin 01.07.2006 tarihli nüshasında 26125 mükerrer sayısında yayımlanmıştır.
Acaba bu “plan”dan ne kadar gerideyiz ve ortaya konan “yargı reformu” bu planın neresinde?
Başbakan’ın açıkladığı “yargı reformuna” 28 Haziran 2006 tarihli bu Kalkınma Planı ile karşılaştırarak bakalım. Kalkınma Planının “7.5.5. Adalet Sisteminin İyileştirilmesi” başlıklı bölümünde, “Yargılamanın işleyişinde ve temel unsurlarında hizmet kalitesini artırıcı çabalar sürdürülecek; hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti gerekleri çerçevesinde, yargılama sürecinin hızlı, adil, güvenli ve isabetli şekilde işlemesini sağlayacak hukuksal ve kurumsal düzenlemeler yapılacaktır.” denilmişti. Bu günkü “Yargı reformu” ile ideal yargılama sürelerinin belirleneceği ve “her bir dava” ve “dava türü” için bir “ideal yargılama süresi” belirleneceği (nasıl olacaksa ve ne demekse!) vaat ediliyor. Bunun yargı için bir “devrim” olduğu ifade ediliyor, umarım devrilmeyiz. Kalkınma Planında yazanlar, seçim propagandası olarak bu gün tekrarlanıyor. Alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerini geliştireceklerini ve artık vatandaşların uyuşmazlıklarını, arabulucuya başvurarak çözebileceklerini ifade eden Başbakan “ilk aşamada” yargısal sorunu çözebilmek için arabulucu sayısını 10 bine çıkarmaya kararlı olduklarını söylüyor. Dokuz yıl önce 2006 yılına ait Kalkınma Planında “714. Uyuşmazlıkların hızlı, basit, az giderle ve etkin bir biçimde çözülmesini sağlamak ve bunun sonucu olarak yargı organlarının iş yükünü azaltmak amacıyla alternatif uyuşmazlık çözüm yollarının hukuk sistemimizde etkin bir biçimde yer alması sağlanacaktır.” demişlerdi, günümüzde “yargı reformu” adı altında tekrarlıyorlar.
2006’da Kalkınma Planında; “717. Mağdur haklarını çağdaş ölçütler çerçevesinde koruyacak düzenlemeler yapılacak, adli yardım hizmetlerinin yeterli bir seviyeye çıkartılması sağlanacaktır.” yazılı. Günümüzde “mağdur haklarını” güçlendirmek ve “mağdur edilmiş vatandaş grubu varsa onların hakkını korumak” yargı reformu adı altında tekrarlanıyor.
“Yeni adalet saraylarını yapmaya devam edeceğiz” diyen Başbakan “Adalet veri bankası” kuracaklarını ve yargıda e-adalet hizmetlerini daha etkin hale getireceklerini söylüyor. Ama zaten Dokuzuncu Kalkınma Planında “721. Adli süreç, hizmetlerin elektronik ortama taşınması ve adli kurumlar ile diğer kamu kurumları arasında bilgi paylaşımı yoluyla hızlandırılarak adalet hizmetlerinden etkin bir şekilde yararlanılması sağlanacaktır.” denilmişti, dokuz yıl önce.
Raporlar, raporlar, yeniden ve yeniden raporlar yazıldı, toplantılar yapıldı, akıl sorar gibi yaptılar ama kendi bildiklerini okumaktan hiç vazgeçmediler. AB Komisyonu uzmanlarınca Türk Yargısı Hakkında Hazırlanan 2003, 2004, 2005, 2008 yıllarına ait “İstişari Ziyaret Raporları” hazırlandı. Yararlanmadılar ve okumadılar bile! Adalet Bakanlığı eylem planları hazırladı, ama örneğin 2007-2012 yılları için hazırlanan Rapor yayınlanmadı bile.
Bir arpa boyu yolun sonunda, yaptıkları Saraylarla birlikte yargıyı yeniden inşa edenler ile inşaatçılar arasında çatışma çıktı. Yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını etkin olarak uygulayacaklarını vaat edenler ile yıllardır bu işi yapan uygulayıcılar arasında kavga çıktı ve mahkemelik oldular. Şimdi yargıyı etkin olarak ele geçirenler, bir zamanlar kurdukları yargıda etkin olan “muhaliflerini” yargılamak için sıra sıra soruşturmalar ve davalar açıyorlar. Tam bunların ve seçimlerin ortasında vaat ediliyor; “yargı reformu” yapılacak… Cak, cak.
Yılları kovaladı. 2001, 2002, 2006, 2009 ve sonrasında 2011, 2012 yıllarında karşılaştırmalı olarak “yargının” hâli Raporlarla açıklandı… En önemlilerinden birisi de Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanmış ve 2009 yılında yayınlanmış olan 51 sayfalık “Yargı Reformu Stratejisi” kitabıdır. Ne tuhaftır ki, 17 Nisan 2015’de Başbakan’ın “yargı reformu” dediği birçok şey ve bazıları bire bir aynı olarak 2009 “Yargı Reformu Stratejisi” adlı kitapta yazılıdır. Dokuz yıl önceki Hükümet ile bu günkü Hükümet’de aynı siyasetin temsilcileri olan adalete bakanlar vardır ve Hükümet değişmemiştir, yargının sorunları ve reformları da…
Tekrarın tekrarını yaşamaktan bıkmayan bir ülkedir burası ve bu ülkenin yöneticileridir yaşamımıza böylece hâkim olmaya çalışanlar… Bir “yönetim” belki “oy” almak ve seçim kazanmak için, yargının sorunlarını çözecekmiş gibi yaparak, herkese adalet dağıtacakmış gibi vaatlerde bulunarak “yargı reformu” adı altında bir şeyleri yeniden halka reformmuş gibi sunmayı “başarılı seçim propagandası” olarak görebilir! Halk nasıl olsa anlamaz da diyebilir! Neden böyle oluyor ve niye böyle yapıyorlar diye sorarsanız, yanıtı basittir
Bu sorunun yanıtı içinde bulunduğumuz kendi durumumuzun hâlidir ve hâlimiz haraptır.
Bağımsızlığını yitirmiş ve kendilerinin yarattığı yargıya dair sorunları, kendi siyasal amaçları için “kullanışlı sorunlar” olarak gören ve “seçim malzemesi” olarak kullanan tüm anlayışlara ait “yargı reformu” adı altındaki laflar; yargının sorunlarına akılcı ve bilimsel çözüm bulmak yerine çözümü güç yeni sorunlar önermektir. Kötüdür, hatalıdır ve ayıptır.
Herhalde biz çok saf vatandaşlarız! Her halde bizi saf, cahil ve okuması yazması olmayanlar olarak gören ve kendilerini çok akıllı sananların sayısı seçimler nedeniyle çoğaldı…
Aklımızla alay mı ediyorsunuz? Yoksa saflığımızı mı sınıyorsunuz?