Birçok soru ve yanıtları adalet hizmetleri ve “yargı” için Adalet Bakanlığının hazırladığı 2015–2019 yıllarını kapsayan İkinci Stratejik Planında yer alıyor. 2010’da kamuoyuna duyurulan Birinci Stratejik Plandan sonra ikincisi… 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra açıklanan ve Adalet Bakanlığı web sayfasındaki “plan” aslında “Yargı Reformu Stratejisi” içinde düşünülen yol haritalarından ikincisidir. Bir başka tanımlamaya göre, Avrupa Birliği’ne katılım sürecinde Yargı ve Temel Haklar Faslı kapsamında (23. Fasıl) Türkiye’nin yargı alanında yürüteceği işlerin gösterildiği temel politika belgesidir. Yargı Reformu Stratejisi Bakanlar Kurulu’nda görüşüldükten sonra Avrupa Birliği organlarına sunulmuş ve 2010 yılı itibariyle uygulanmaya başlanmıştır.
Yargının hali ortada ama zaten memleketin hali de yargıdan farklı değil… Memleket haline uygun adalet hizmetleri… Bir yanda hükümetin kurulması sürekli gündemde, öte yanda sanki kurulu bir hükümet varmış gibi sürdürülen işler… Bakanlar Kurulu ve Bakanlıklar sanki hiç değişmemiş gibi süren bu işler eğer “devletin istikrarı” olarak açıklanıyorsa; örneğin 2009 yılından beri süren Yargı Reformu Stratejisine göre 2015 yılından başlayan ikinci plan için 7 Haziran seçimlerini beklemek mi gerekiyordu?
Plan’ın okunmasını öneririm. İlginç ve bir o kadar da önemli tespitler içeriyor.
Adalet hizmetlerinin bilişim altyapısında önemli gelişmeler kaydedildiğine değiniliyor ki, doğrudur. Ulusal Yargı Ağı Projesi de (UYAP) adalet hizmetlerini çok kolaylaştırdı ve artık bilinir durumda. Ama muhtemel siber saldırılar tehlikesine dikkat çekiliyor. Bir diğer dikkat çekici sorunlu alan ise Adalet kurumlarını, mahkemeleri birbirine bağlayan Sesli ve Görüntülü Bilişim Sisteminin (SEGBİS) yaygınlaştırılmasına ağırlık verileceğine işaret ediliyor…
Gelelim inşaatlara ve Adalet Saraylarına! Planda son on yılda “adalet hizmet binalarının” yenilenmesi şöyle açıklanmış 2003 yılı öncesine kadar adalet hizmetlerinin verildiği kapalı alan toplamı 569 bin 059 metrekareyken, yapımı tamamlanarak hizmete açılan 199 adliye sarayının toplam kapalı alanı 3 milyon metrekareyi aşmış… Bu miktar 6 milyon metrekareyi geçecekmiş.
Saraylar, saraylar… Saray denilen adaletten yoksun ve sevimsiz adalet hizmet binaları!
Plan’a göre, adaletin bütçesi sürekli ve istikrarlı olarak artıyor. Sürekli uyuşmazlık var ve davalar arttıkça bütçe de artıyor. Türkiye’de 2009 yılında yargı için toplam 3 milyar 843 milyon 852 bin 305 lira bütçe ayrılmışken, bu rakam 2015 yılında 9 milyar 78 milyon 129 bin lira olmuş! Birinci Plan döneminde yüzde 136 oranında artırılmıştır. Avrupa Konseyi üyesi ülkelerle karşılaştırma yapılıyor ve ekonomik kriz nedeniyle yargı bütçelerinde kısıtlamaya gidildiğinden söz ediliyor. Ama hangi ülkeler olduğundan söz edilmemiş, bütçe rakamları da verilmemiş. Ama Türkiye’de yargıda bütçenin artışından övgüyle söz ediliyor ve “güçlü bir mali yönetimin tesisi” ile bütçenin ihtiyaçlar doğrultusunda her yıl artırılması hedefleniyor(muş)!
Plan, “Adalet Sisteminde İş Yükü” başlıklı bölümde dikkat çekici bir soru soruyor…
Türkiye’de yargıda zaman yönetimi ilkelerinin uygulanmaya başlandığını biliyor muydunuz?
Hayır, bilmiyorduk ve bizim bildiğimiz duruşma kapılarında zamanı geçmiş duruşmalara girmeyi beklemek… Bildiğimiz zamanında girilemeyen ve uzayıp gittiği için Anayasa Mahkemesi’nin uzun süren yargılamalar nedeniyle verdiği ihlal kararları… Bizim bildiğimiz yaşadığımız gerçekler… Belki de bu yüzden zamanın nasıl yönetildiğini veya zaman yönetiminin uygulanmaya başladığını bilmiyoruz, bilemiyoruz!
Zaman yönetiminden anlaşılanın ne olduğunu nasıl anlamalıyız?
Eğer zamanı yönetmek Plan’da verilen istatistiklerle iş güçlüğünü ve iş çokluğunu çözmek ise!
Adli yargıda ilk derece mahkemelerinde 2010 yılında hâkim başına düşen dosya sayısı 1.142, Cumhuriyet savcısı başına düşen dosya sayısı, 1.460. Bu rakam 2014 yılında hâkim başına 865, savcı başına 1.385 dosya sayısına düşmüş.
Soruşturma evresi dosya sayıları ve ortalama görülme süresi nedir? Planın yanıtına göre 2009 yılından devredenlerle birlikte 2010 yılında Cumhuriyet savcılıklarındaki toplam dosya sayısı 3 milyon 553 bin 372 iken ortalama görülme süresi 93 günmüş. 2014 yılında ise dosya sayısı 3 milyon 347 bin 772 iken, ortalama görülme süresi 99 gün olmuş. Gün hesabıyla ilgili olarak Plan’da bir dip not var ve önemli… Çünkü faili meçhuller hesabı şaşırtıyor.
Aynen şunlar yazılı: “Belirtilen sayılar faili meçhul dosyalardan arındırılmış soruşturma evresi dosya sayılarıdır.” Eğer faili meçhul dosyalar hesaplanırsa ne oluyor? Yanıt dip notta yazılı: Faili meçhul dosyalarla birlikte 2010 yılında Cumhuriyet savcılıklarındaki toplam dosya sayısı 6 milyon 111 bin 102 iken ortalama görülme süresi 311 gün, 2014 yılında ise dosya sayısı 6 milyon 985 bin 818 iken, ortalama görülme süresi 378 gün olmuş… Plana göre dosyaların ortalama görülme süresi 2010 yılına oranla yüzde 6.47 artmış!
Bitmeyen faili meçhullerin artan istatistiklerinin Planlara faydası var mı?
Aslında Plan’da önemli istatistikler var ve yargının olumlu, olumsuz hallerini sıralamış!
Plan “İnsan Hakları” başlığı altında şu ilginç tespiti yapıyor: “Ayrıca AİHM’in hak ihlali tespit ettiği konuların, AİHM içtihatlarına uygun hale getirilmesi maksadıyla hazırlanan ‘Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi İhlallerinin Önlenmesine İlişkin Eylem Planı’ Bakanlar Kurulu Kararı ile uygulanmaya başlanmıştır”
Türkiye’nin uygulamadığı AİHM kararları nedeniyle Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin izleme kararlarını hatırlatmak gerekiyor.
AİHS’ne göre verilmiş 46. madde kararları… Yani, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin taraf devletlere ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesine hak ihlallerinin sistematik olduğunu ve bireysel davada ihlali ortaya çıkaran sistematik unsurların giderilmesi için mutlaka genel tedbirler alınmasını söylediği karar tiplerine verilen addır. Örneğin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının hak olduğunu belirleyen “Ataman Grubu Davaları” Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin sürekli izlemesi altındadır. AİHM, Ataman Grubu davalarında ortaya çıkan ihlallerin münferit ihlaller olmadığını belirlemiş ve kesinleşmiş bu davaların sistematik özelliklere sahip olduğunun altını çizmiş amacıyla 16.07.2013 ve 23.07.2013 tarihlerinde Abdullah Yaşa-Türkiye ve İzci-Türkiye davalarında, iki defa “46. madde kararı” vermişti zaten. Türkiye en son Komitenin 12.03.2015 tarihinde verdiği güçlendirilmiş izleme kararı ile gözlem altındadır. Bu sadece bir örnek…
Son AİHM kararlarından birisi ise kadına şiddet hakkındaki Türkiye’nin mahkûm olduğu Opus kararıdır. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Opus kararının Türkiye tarafından uygulanmasını (Başvuru No: 33401.02.9 Haziran 2009) 12 Mart 2015 tarihine kadar standart izleme usulüne göre takip etmekteydi. Bu kararların gerekleri de Türkiye tarafından yerine getirilmemiştir. Bunun üzerine 12.03.2015 tarihinde Bakanlar Komitesi, hükümetin kadına şiddet hakkındaki 2005-2010 tarihleri arasında aldığını bildirdiği önlemlerin etkisiz olduğu tespit etmiş ve “kararın gereklerinin yerine getirilmesinde yaşanan ciddi gecikme dolayısıyla Opus kararını nitelikli izleme usulüne almaya karar vermiştir.”
Şimdi İkinci Strateji planında denilen AİHM tarafından tespit edilen hak ihlallerini ortadan kaldırmak amacıyla Bakanlar Kurulu kararı ile uygulanmaya başlamış ise eğer…
Bakanlar Kurulu’nun hangi tarihli kararı? Ne zamandan beri uygulanıyor ve sonuçları ne olmuştur? Sonrası bakımından ne olması planlanıyor? Eylem planında olumsuz hak ihlallerinin ortadan kaldırılması için ne yapıldı?
Uygulanmayan AİHM kararları sayısının kaç olduğu adalet hizmetlerinin içinde bulunduğu durumun istatistikî bilgileri bakımından İkinci Stratejik Planda var mı? (Fİ/EKN)