İşgal alanına girdim, güleryüzlü bir kadın öğrenci "Makarna var, aç mısın, ister misin?" diye karşıladı beni. Boğaziçi Üniversitesi'nde geçirdiğim yıllar boyunca, hele ki pahalı kantinlerinden içeri girdiğimde böyle bir şeyle karşılaşacağımı söyleseler hayatta inanmazdım.
Burada bir şeyler değişmeye başlamış, bu dönüşüm kolay kolay duracak gibi de görünmüyor.
Okulda "soylulaştırma" projesi
"Rektör, 'Temsilcinizi yollayın konuşalım, anlaşalım' dedi. Bizim bir temsilcimiz yok, kararlarımızı ortak alıyoruz, rektöre, "Siz buraya gelin, hep birlikte konuşalım' dedik. Kabul etmedi."
Boğaziçili öğrencilerin Starbucks'ı işgal eylemi bugün (18 Aralık) 13. gününde. Eylemin kendisinden ve akıbetinden daha önemli olanı, doğrudan demokrasiden taviz verilmemesi, kararların birlikte alınması ve "eylemin öğreticiliği" içerisinde bu kültürün yerleşik hale gelmesi...
"Neden Starbucks, özel bir anlamı mı vardı?" sorusunu öğrenciler şöyle cevaplıyor: "Bardağı taşıran son damla oldu."
"Okuldaki kantinler bir bir kapatıldı, yiyecek-içecek satın almak için pahalı kafelere mecbur bırakıldık, oturup konuşabileceğimiz, paylaşabileceğimiz ortak yaşam alanları kurmamız imkânsız hale getirildi, okul büyük bir alışveriş merkezi gibi oldu, adeta bir 'soylulaştırma projesi' yürürlüğe konmuştu. Zaten buna karşı bir şey yapmayı planlıyorduk ki bir de Starbucks açıldı."
Okuldaki bu dönüşüm sürecinde kendilerinin fikrine hiç başvurulmamasına tepkili olan öğrenciler "Ne yapmalı?" sorusunu iki ay boyunca tartıştı ve "işgal" kararı çıktı.
İşgal denilince aklınıza bir kaos ortamı gelmesin. Bilakis, öğrenciler yeni yaşam alanları Starbucks'u düzenli bir öğrenci evine çevirmeyi başarmışlar.
Her sabah 09:00'da kahvaltı var, öğlen ve akşam yemekleri de aynı saatlerde hazırlanıyor, ücretsiz olarak dağıtılıyor. İşgal evinin kapısı karnı aç olan her öğrenciye açık.
Parayı nereden mi buluyorlar?
"Çevredeki esnaf ve öğretmenler yardım ediyor, evinde yiyeceği olan buraya getirip paylaşıyor, parası olmadığı için pahalı yemekhaneye gidemeyen öğrenciler burada karınlarını doyuruyor, aslında bu işgalin maddi durumu yemek yemeye yetmeyen öğrencilere büyük faydası oldu."
İşgal alanında dersler, atölyeler yapılıyor, Boğaziçili hocalar burada "özgür dersler" veriyor, sosyoloji, psikoloji gibi derslerin yanı sıra konukları da oluyor. Örneğin vicdani retçiler, eskiden Starbucks'a ait olan alana atılan minderlerde, nasıl ve neden "reddettiklerini" anlatıyor. Akşamları film gösterileri yapılıyor, tiyatrocular kısa oyunlar sunuyorlar işgalcilere.
"Eskiden film gösterimi için salonlardan birini para verip kiralamak zorundaydık, şimdi filmler hem bedava hem de herkese açık bir mekanda."
Burası aslında tam da öğrencilerin yaşaması için "ideal alana" dönüştürülmüş, stokta da bolca kahve var tabii...
"Burada yeni arkadaşlarımız oldu, bize dayatılan ve 'şirket koşuşturmacasına' benzeyen, sadece derslere girip-kahve içmenin hak görüldüğü hayatın dışına çıktığımızda paylaşımlarımız da arttı. Kolektif bir yapının oluşturulup ayakta tutulabileceğini gösterdik."
"Dilekçe yazın, işgal de nereden çıktı"
Öğrenci İşlerinden Sorumlu Dekan Teresa Varnalı, gelip görüşmüş öğrencilerle, "Afiş asın, dilekçe yazın" gibi önerilerde bulunarak işgalin sonlandırılmasını istemiş. Kibarca reddedilmiş tabii.
"Aramızda ast-üst ilişkisi yok, liderimiz yok. Doğrudan demokrasi yürürlükte, kararları birlikte, kolektif bir şekilde alıyoruz. Her akşam yemekten sonra toplanıp ertesi günün sanat ve tartışma atölyelerine ya da yemek-temizlik gibi işlere kimin katılacağını gönüllülük esasıyla belirliyoruz."
"Sadece Şeyma değil tüm öğrenciler için"
Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü ikinci sınıf öğrencisi Şeyma Özcan, işgalin başlamasından bir gün önce gözaltına alındı. "Eğer tutuklanmasaydı o da burada bizimle olurdu" diyorlar.
Ardından da ekliyorlar: "Bu ortam iletişimi, tepki vermeyi, bir arada karar almayı kolaylaştırıyor. Şeyma için tabii ki adım atacağız ama o arkadaşımız diye sadece onunla ilgili bir kampanya örgütlemeyi doğru bulmuyoruz. Ne yapacaksak, tüm tutuklu örenciler adına yapacağız, tek tutuklanan Şeyma değil. Bu tutuklamaların genel bir devlet politikası olduğunu görmezden gelerek tek kişi ya da tek dava için harekete geçmek doğru değil."
Pek alışık olmadığımız bir tavır ...
Hocalardan teşekkür aldılar
Boğaziçili öğrencilerin işgale olan genel tavrını da çok güzel özetliyorlar: "Bir vurdumduymazlık, elitist eğilim var okulda. Yurtların, kafelerin açılmasında, okulun düzeninde söz hakkımızın olmaması birçoklarını rahatsız etmiyor."
İşgalcilere en büyük destek öğretmenlerden geliyor. "Bizim yapamadığımızı siz yaptınız" diyerek öğrencilerin yanında olan hocaların bazıları kendileri de böyle bir paylaşım alanı yaratmak için harekete geçmiş bile.
Atölyelerde ders veren Boğaziçi hocaları, buradaki "açık derslerde" kendilerini daha rahat hissettiklerini söylüyor.
"Peki bundan sonrası için planlarınız var mı?" sorusunun da cevabı hazır:
"Starbucks kapanırsa burada bir kooperatif kurmayı düşünüyoruz. Öğrencilerin ucuz ve kaliteli yemeğe ulaşması için, paylaşımların mümkün olduğu bir ortam için çabalayacağız. Katı kararlar ve hedeflerle çıkmadık yola, hedefler süreç içerisinde belirleniyor."
İşgal kaç gün sürer, talepler karşılanır mı, yoksa bir noktada sönümlenir mi... Bunların hepsi tali meseleler.
Öğrencilerin başarısı bunun çok ötesinde. Eylemin kendisinin öğreticiliği içerisinde "kolektif bir yaşamın kurulabileceğini" deneyimlemek, buradaki en büyük "başarı" olacak.
Hele ki "başarı" kavramının "uluslararası bir şirkette bol maaşlı bir işe" endekslendiği bir ortamda... (AS)
* İşgali buradan takip edebilirsiniz.