Aslında çok daha önce yazacaktım Starbucks'ları, devasa alışveriş merkezlerini, bizden akıllı telefonları, daha iyileri, daha lezzetlileri, en ucuzları, en "cool"ları...
Olmadı. Sanırım birkaç gencin "Ne oluyor burada!" demesi gerekiyordu, ufaktan bir ayaklanma, büyük bir haber çıkarması gerekiyordu. Onlar protesto etti, ben rahatladım, derin bir nefes aldım ve işte buradayım.
Boğaziçi Üniversitesi'ndeki gençler, bildiğiniz üzere, üniversiteye açılan Starbucks'ı protesto hatta işgal ettiler. Hatta bundan sonra da bir tür "işgal gastesi" çıkardılar. İşgal hareketlerini ve gastelerini takdir ediyorum. Ve böyle bir eylemin önemli ve gerekli, hatta geç kalmış olduğunu da düşündüğümü ekliyorum. Aferin gençler. Ama...
Tüket, tüket, tüken
Nedense hep bir ama beliriyor beynimde bu tür haberlerde. bianet'te yayınlanan Fatih Küçüktütüncü'nün "Starbucks işgali neden önemli" adlı makalesini okurken de aynı şeyi hissetmiştim.
http://www.bianet.org/bianet/bianet/134663-starbucks-isgali-neden-onemli
Hatta o zaman bu işgal neden aynı derecede önemsiz diye de düşünmüştüm. Bu tür eylemler bir bilinç yaratabilir, yaratmıştır da.
Ancak ne yazık ki, her yanı reklamla kaplı dünyada, bizleri alışageldiğimiz satın alma saplantısından kurtarabilecek kadar değil! Kapitalizmin elini kolunu böyle rahatça sallayarak, mahalle kabadayıları gibi böbürlenerek gezdiği bazılarının dediği gibi "küçük Amerika" ülkemizde, daha birkaç gün önce böyle bir eyleme katılan genç beyinlerin, yarın kapitalizmin temsilcisi başka bir yerde hep birlikte oturup gasteleri hakkında çalışma yapmaları kaçınılmaz.
Belki de o işgal gazetesini çıkarırken acıkıp "Mc Donalds"tan büyük seçim hamburgerlerini sipariş edip, yanında buz gibi Coca Colalarını içtiler. İletişim kurabilmek için çok akıllı cep telefonlarını kullanıp, bir alışveriş merkezinde buluşmak üzere sözleştiler.
Bu yazdıklarım suçlama değil, az önce saydığım neredeyse her şeyi ben de tüketiyorum; olsa olsa bir özeleştiri olabilir o nedenle.
Tüketmeye alışmış yahut alıştırılmış bir toplumuz. Hayatımız başkalarını zenginleştirmek için çalışmaktan ibaret. Biz çalışıyoruz, büyük sermaye sahiplerinin sermayesini büyütürken, bizi her gün daha da eriten sistemin birer kuklası, hatta kurbanı olarak çalıştığımızı aynı hınçla ve aynı hızla tüketiyoruz.
Biz tükettikçe, onlar kazanıyor, kazandıkça daha da kazanmak istiyorlar. Midenin büyümesi misali, kazandıkça daha çok acıkıyor sistemin ensesi kalın sahipleri, daha çok üretiyorlar.
Daha renkli, daha pratik, daha cazip, onlara daha çok kazandıran ürünler sunuyorlar pazara. Birinci vazifesi "tüketim" olan çağın insanları da kendilerine sunulan bu hep bir dahası olan ürünlere koşuyorlar.
Starbucks'ın temsil ettiği doymak bilmeyen sistem, bizleri bir yerden yakalıyor. En muhalif geçinenimiz bile kendini bu sistemin bir parçası olarak buluyor bir gün.
Toplum eleştirisi yaparken aslan kesilenler, sigaraları ve kahve fincanlarına sarılıp topluma olan öfkelerini dindiriyorlar. Starbucks'a gitmiyorlar prensip olarak, Nescafe'yi tercih ediyorlar belki!
Tüketicinin işi zor
Kampüsteki öğrencilerin bu hareketini salt kapitalizme karşı bir hareket olarak değerlendirmek, bunları bir başlangıç olarak kabul edip, "Evet ya, işte budur!" demek, gerçeği görmekten korkmakla eşdeğer.
Her yanımız, ya zaten tüketmiş olduklarımız ya da tüketecek olacaklarımızla kaplı dururken, kendimizi bu döngüden kurtarabileceğimizi ummak neredeyse bir hayal. Televizyonlar, radyolar, reklam panoları, gazeteler, dergiler yetmiyor artık reklamlara. Bizi bir şekilde reklamını yaptıkları o şeye ihtiyacımız olduğuna inandırıyorlar -ki şeyin ne olduğunun hiçbir önemi kalmıyor sonunda. Neredeyse o olmazsa, hayatımıza devam edemeyecek konumda kalıyoruz. Yeter ki inanalım. Gerekli olmasa da olur hatta "havalı" ve biraz da "pahalı" olsun yeter.
Tüketici olarak bizim işimiz de zor; öyle çok seçenek var ki bir türlü neyi karar veremiyoruz. Biz de ne yapıyoruz- hepsini alıyoruz- toptan çözüm.
Eskiden "beni al, onu alma" türünden reklamlar vardı, şimdiyse hepsi "hey beni de al, beni de al" diyorlar. Ne de olsa kredi kartlarımız, ek hesaplarımız, borçlarımızı ödemek için yardımsever bankalarımız var.
Gidin bir bankaya, yaslanın arkanıza, bireysel müşteri temsilciniz yardımcı olsun size. Bu günlerde hepsi pek bir cömert zaten.
Yeni yıl geliyor, harcama zamanı! Yılbaşı krediniz şubenizde hazır.
Ödeyemediniz mi? Hiç sorun değil, cep telefonunuza gelen mesajı okuyun. Kefilsiz yeni ihtiyaç krediniz de şubenizde sizi bekliyor. Hemen koşun, geç kalmayın!
Her şeyi satın alabilirsiniz artık, olmaz demeyin. Sadece hayal edin, birileri sizi nasıl olsa bulur! (SK/HK)