*Fotoğraf galerisi için tıklayınız.
Faili meçhul cinayetler bu ülkenin karanlık yüzüdür.
Katillerinin bulunamaması ya da bilinerek saklanması bu ülkenin ayıbıdır.
İnsanlık suçudur. Aslında failleri de meçhul değildir.
Meşhurdur.
15 yıldır İstanbul'da "Cumartesi Anneleri" Galatasaray Meydanı'na her hafta Cumartesi günü sessizce gelir, gözyaşlarını o meydana ve içlerine akıtır ve üç beş söz ettikten sonra sessizce dağılıp giderler.
Başbakan Erdoğan senelerdir onları görmezden gelir, "Ben Cumartesi Annelerini tanımıyorum. Kim bilir kimlerin maşalarıdır," der. Bırakın Başbakanı, ana akım medya organları onları görmez bile. Bugünkü gençlerin çoğu, Cumartesi günleri İstiklal Caddesi'nde yanından geçtikleri bu kadınların neden orada olduklarını bilmez.
Oysa onların çoğu, sevdikleri bir gün herkesin gözü önünde beyaz bir Renault'ya bindirilerek evden çıkıp gitmiş, bir daha da geri dönmemiş insanların aileleridir. Hikayeleri gerçektir. Tek istedikleri ise evlatlarının, eşlerinin, kardeşlerinin mezarlarının nerede olduğunu bilmektir. Sevdiklerinin mezarını bilmeyen insanlardır onlar.
Analar, babalar, kardeşler her hafta o karanfilleri bırakacak bir avuç toprak sorarlar. Adres isterler. İsterler de ne olur? HİÇ!
Cumartesi anneleri ilk kez 27 Mayıs 1995'te oturdular Galatasaray Meydanı'nda. Ellerinde Hasan Ocak ve Rıdvan Karakoç'un fotoğraflarını tutarak...
Emekli Koramiral Atilla Kıyat şöyle demişti hatırlayın: "1993 -1997 yılları arasında failli meçhul cinayetler bir devlet politikasıydı."
O dönemde Cumhurbaşkanlığı yapan Süleyman Demirelse şöyle demişti: "Bir takım ferdi suçlar ele alarak kurumları suçlamanın anlamı yok. Devlet, devlet politikası olarak adam öldürür diğeri cinayettir."
İşte bu ahlaksız devlet politikalarının kurbanları bu insanlar.
İnsan ne diyeceğini bilemiyor. İnsanlığından utanıyor. Yutkunamıyor. Nefret ediyor. Şaşırıyor. Ağlıyor. Haykırmak istiyor. Çıldıracak gibi oluyor.
Herkes farklı rakam verse de ülkedeki faili meçhullerin sayısı oldukça kabarık. Ayrıca bir ile onbin arasında ki farkı da insan olarak anlamak mümkün değil.
Söz konusu zorla alınmış hayatlar olunca...
Geçtiğimiz hafta 299. kez bir araya gelen Cumartesi Annelerinden biri olan Fatma Morsümbül "Siz hiç Cumartesi annesi oldunuz mu?" diye sorarak başladı konuşmasına.
12 Eylül 1980 ihtilalinde evladını kaybeden bu vakur kadın bedenindeki 10 hastalığın yanı sıra ruhundaki yaraları da içine gömüp Galatasaray Meydanı'nda çocuğunun resmini elinde tutarak ayakta bekledi. 30 yıldır da bekliyor.
Demokratik açılımı "Analar daha fazla ağlamasın" diye başlatan bir Başbakanın 30 yıldır çocuğunu arayan bir kadının "kim bilir kimin maşası" olduğunu düşünmesini hangi mantık açıklayabilir?
Sevdiklerinin katilleri tanıklara ve delillere rağmen ortalıkta ellerini kollarını sallayarak gezen bu kadınların çığlığına kim kulak tıkayabilir?
Oğlunun katilinin ismini ve yüzünü bilmesine rağmen hiçbir şey yapamayan bir anneyi kim teselli edebilir?
Bu bir anne, ölen çocuğunun mezarını ararken, kimin maşası olabilir? Bundan daha temel bir insanlık hali düşünebiliyor musunuz?
Cumartesi Anneleri önümüzdeki Cumartesi günü 300'üncü kez Galatasaray Meydanı'nda bir araya gelecekler. Lütfen, bir kez olsun tüm siyasi fikirlerinizi bir kenara bırakın ve Cumartesi günü saat 12.00'de galatasaray Lisesi'nin önünde gözaltında kayıpların peşine düşen Cumartesi Anneleri/Cumartesi İnsanları ile birlikte olun.
Çünkü Fatma Morsümbül'ün dediği gibi, "İnşallah Cumartesi Annesi olmayacaksınız." (BS/EK)