İstiklal caddesi hafta sonları, zaman zaman da hafta içi eylemlere sahne oluyor. Bir eylem bitiyor bir diğeri başlıyor.
Her hafta Galatasaray Meydanı'nda toplanan ve yıllardır kayıplarını arayan Cumartesi anneleri, geçtiğimiz Cumartesi 316. kez yine Galatasaray meydanındaydı. Yine kayıplarının akıbetini sordular.
Ardından Balyoz davası tutuklusu komutanların eşleri ve yakınlarından oluşan Vardiya Bizde platformunun eylemi başladı. Kendilerine destek verenlerle birlikte oradaydılar. Aralarına girip biraz sohbet etmek istedim. Konuştuğum protestocular yakınlarının masum olduğunu, bu davanın bir rövanş olduğunu dile getirdiler.
Duruşmalara katılmaya davet ettiler. Orada Balyoz sanıklarının kendilerine yöneltilen suçlamaları kanıtlarla nasıl çürüttüklerini anlattılar. Basının kendilerine yardımcı olmadığını ve bu haberleri basında görmediklerini söyleyerek serzenişte bulundular.
Herkes yakını suçlu bile olsa suçsuzluğunu savunmak için bir refleks geliştirir. Bu sadece Balyoz sanıklarının eşleri için değil herkes için geçerli. Sevdiğinizi, ananızı, babanızı, arkadaşınızı, dostunuzu ya da aynı cemiyetten olan fikirdaşınızı savunursunuz.
İçlerinden konuştuğum bir grup insana 12 Eylül darbecilerine yargı yolu açılması konusunda sorduğum soruya "Yargılansınlar tabi" diye cevap verdiler.
Ardından Taksim meydanına doğru yürümeye başladılar.
"Her Türk asker doğar" sloganı dikkatimi çekti. Kendime neden her Türk asker doğar diye sordum. Vatandaş olmak için ne asker doğmak zorunda değiliz. Örneğin neden her Türk işçi ya da memur doğmuyor? Ya da neden "her Türk öğretmen doğar doktor doğar" demeyiz?
Bir ara yanımdaki asker eşine o sırada konuşma yapan kişinin kim olduğunu soracak oldum. Eşi subay mı, astsubay mıydı? Kadın bana çıkıştı. "Astsubay olur mu canım? Subay eşi tabi ki!"
Sanki çok saçma bir soru sormuş, saygısızlık etmiştim. Oysa yargılanan sanıklar arasında astsubaylar da vardı. Onlar çıkıp bir konuşma yapamıyorlar mıydı?
Bir tarafta 31 yıldır çocuklarını arayanlar ve türlü işkencelerle nerede öldürüldükleri belli olmayanlar, diğer tarafta Balyoz davası tutuklularının eşleri ve yakınları. Her iki eylemde sesini duyurmaya çalışanlar bu ülkenin insanları. İki tarafta da analar, eşler, kardeşler var. Adalet arıyorlar.
Arada ise gerçekten büyük bir fark var. Bir tarafta devam eden bir dava. Diğer tarafta ise Türk olarak, asker olarak doğmadıkları için zamanında yargılanma hakkına bile sahip olmadan öldürülen, kaybedilen insanlar.
Şimdi bana "Ama onlar asker, diğerleri ise teröristti" diyenler olacaktır bunu biliyorum. Bir gece evinden alınan ve bir daha kendilerinden haber alınamayanların suçluluğuna kim karar vermişti? Buna karar verecek olan Türk adaleti değil miydi? Gözaltında kaybedilenler de askerler kadar bu ülkenin vatandaşı değil miydi?
Birini diğerinden üstün tutan zihniyeti sorgulamamız gerekiyor sanırım. Ve onlara adil yargılanma hakkı tanımayanları. İşte o yüzden adaletin bir ülkede doğru işlemesi kimsenin kendinde yargısız infaz yapacak gücü bulamaması gerekiyor.
Yargılamadan öldürmek on yıllardır bir devlet politikası oldu. Bugün haklı olarak meydanlarda eşlerinin, kardeşlerinin, babalarının suçsuz olduğunu haykıranlarsa belki de ilk kez lojmanlarından çıkıp meydanlarda toplanıyorlar. Halktan biri gibi. Bir kayıp yakını gibi.
Evet, meydanlarda askeri hiyerarşinin işlemediğini henüz öğrenememişlerdi. Yine de bunun sağlıklı bir gelişme olduğunu düşünmeden edemedim.
Adalet herkes için! (BS/EÖ)