Dün Diyarbakırlılar İstasyon Meydanı'nda 16 yıl aradan sonra bir MHP genel başkanını dinledi. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli "Sivas Gavur Dağ hattını yararak geldim" diyerek başladığı konuşmasını beklendiği gibi "Ne mutlu Türküm diyene" diyerek bitirdi.
Bahçeli'nin Diyarbakır ziyareti Türk siyaseti açısından sembolik bir öneme sahip. Çünkü bir parti düşünün ki, çoğu kez mecliste bile yer almasına rağmen siyasi görüşleri ülkenin bir bölümüyle arasında çok büyük bir uçurum yaratmış; 16 yıldır Sivas'ın ötesine geçmemiş, ülkenin güney doğusuna gitmemiş, üstelik bu normal karşılanmış. Bu ülkede bir partinin, ülke sınırları içinde bir şehirde miting düzenlemeye gitmesi şaşırtıcı sayılıyor. Dışarıdan bakıldığında çok tuhaf görünmüyor mu sizce de?
İnsanı anlamadan siyasetçi olamazsınız. Ya da siyaset yapmak için yurttaşınızı anlamak zorundasınız. Bahçeli'nin konuşmasında "sizden oy istemeye gelmedim sizlerle dertleşmeye geldim" demesi de ülkenin iki yarısı arasındaki bu uçurumun kapatılması için dertleşmenin ilk adım olduğunun anlaşılması noktasında önemli. MHP gibi milliyetçi reflekslerle Kürt yurttaşların dertlerini anlayamayanlar ve doğru okuyamayanlar için belki özellikle önem taşıyor.
Ancak, konuşmasının içeriği MHP lideri Bahçeli'nin ne oraya dertleşmeye gittiğini, ne de Kürt sorunu konusunda hiç olmazsa çok az derinlikli bir bakışa sahip olduğunu gösteriyordu. Medya, aslında çok normal olan ama Türkiye'de anormal görüldüğü için önemli sayılan bu ziyaretin tarihi niteliğine takılmış, Bahçeli'nin ne kadar ılımlı bir konuşma yaptığından dem vuruyor. Oysa MHP bildiğimiz MHP, Bahçeli bildiğimiz Bahçeli'ydi. İstasyon Meydanı'na halkla dertleşmek için değil, Kürtleri aslında Türk olduklarına ikna etmek için gitmişti. Kürt sorununun ekonomik bir sorun olduğu, Güneydoğu kalkınırsa halkın geçmişini, etkin kimliğini, anadilini falan unutacağı inancını taşıyordu. (Bugünlerde özerklikten söz ettiği için alkışlanan Kemal Kılıçdaroğlu da CHP'nin başına ilk geldiği günlerde aynı görüşteydi.)
"Anadilde konuştuğunuzda karnınız doyacak mı? Sırtınıza giyecek elbiseniz olacak mı? İşsizliğiniz bitecek mi?" diye sordu halka. "Kimse de çıkıp o zaman neden siz anadilinizde konuşuyorsunuz?" diye sormadı. "Bugüne kadar anadilimiz yasaklandı, hatta varlığımız bile inkâr edildi de karnımız mı doydu?" demedi. O da Cahit Sıtkı Tarancı ve Diyarbakır karpuzuyla başladığı konuşmasında, Kürt sorununu dış mihraklara atıp, din birliğine de vurgu yaparak "Ne mutlu Türküm diyene"ye ulaştı. Yıllardır varolan söyleminden biraz eksiği vardı meydanda ama fazlası yoktu.
İki dönemdir Güneydoğu'da yüksek oy oranlarına ulaşan AK Parti, bu seçimlerde MHP'yi meclis dışında bırakma umuduyla MHP'leşirken, "AK Parti yapıyorsa biz de yaparız" diyen CHP ve MHP Güneydoğu'ya açılıyor. Zaten Bahçeli mitingde ''(Erdoğan'ın) kafasında küstahça çizdiği Sivas-Gavurdağı hattını yerle bir etmeye geldim. İnanın bana, bize yönelik iftiraları aşmak için buraya koştum," derken, 16 yıl sonra gelen bu tarihi buluşmada AK Parti'nin de payı olduğunu kendi ağzıyla itiraf ediyordu bir yerde.
MHP'nin Diyarbakır mitingi, bu ülkenin normalleşmesi açısından anlamıydı elbette. Ama keşke Kürt sorununun kabulü ve tartışılması açısından yaşanan değişim, MHP'nin söylemine de yansımış olsaydı. MHP'nin Diyarbakır'da birlik çağrısı yaptığını söyleyenler var. Ama Türkiye'de "Anadille karın doymaz" demenin birlik çağrısı sayılabileceği günler geride kaldı.
Dertlerimize ortak olmadıkça, anlamadıkça ve sürekli bölünme korkusuyla siyaset yaptıkça ve herkesi Türkleştirmeye çalıştıkça neticeye ulaşamayız.
Bu böyle biline... (BS/ŞA)