Dün akşam Twitter'da gezinirken bir diyaloga rastladım. Nazlı Ilıcak, bir tweet'inde, eski Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İl Başkanı Necdet Kotil'in CHP'den milletvekili adayları listesinin dışında kalan kızı Aylin Kotil'in partiye Sinan Aygün ve Mehmet Haberal'dan daha çok yakışacağını düşündüğünü yazmış.
Karşılığında Aylin Kotil, Ilıcak'a teşekkür ederek parti kararına saygı duyduğunu söylemiş. Hoş bir diyalog. Ilıcak hem CHP'ye bir eleştiri getiriyor, hem de Aylin Kotil'i teselli ediyor. Buraya kadar sorun yok.
Sonra bu diyaloga biyografisinde "cumhuriyet aşığı" olduğunu belirten üçüncü bir kişi karışıyor ve Nazlı Ilıcak'a "Kendini gerdirdin diye bizi de germe. Aşağılıksın!" diyor (ve cumhuriyeti kurtarıyor aklınca sıra). Ne eleştiriye adamakıllı bir yanıt vermekten, ne de asgari nezaket kurallarından haberdar. (Ilıcak'a milletvekilliğinin babadan kıza geçmediğini hatırlatması yeterliydi, örneğin.)
Seçimlerin yaklaşmasıyla birlikte internetteki sosyal ağlardaki tartışmalar da tıpkı referandum öncesi olduğu gibi hararetlenmeye başladı. Üslup tatsızlaştı. Kontrol kaybı başladı.
Ulusalcı reflekslerle hareket eden ve kantarın topuzunu faşizmin ve kişisel hakaretin ellerine bırakacak kadar ölçüyü kaçıranları tehlikeli buluyorum.
Bazıları için CHP'den aday gösterilen bir ismin bile sorgulanması vatan hainliğiyle eşdeğer. Çünkü onlar için bu durum Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) yandaşlığı anlamına geliyor. Onlar için AKP bu ülkenin bir numaralı düşmanı. Recep Tayyip Erdoğan nefreti üzerinden geliştirdikleri bu fanatizm yüzde 47 oyu veren bu ülkenin yurttaşlarını hakir görecek, "sen sus" diyecek noktaya geliyor.
Zira akıllılar CHP'yi seçmelidir elitler ve iyi yetişmişler CHP'li olmalıdır şeklinde okudukları Türkiye siyasetinde bir diğerini seçenler -bu herhangi bir parti olabilir- dışlanmalıdır. Hele de AKP'yi seçen, ya da CHP'yi eleştiren kişi, kendi önyargılı kategorizasyonlarına uymuyorsa. Sarışın bir kadınsa örneğin.
"Ne hakla!" diyorlar. "Sen ne hakla bizden biri gibi görünüp, farklı düşünmeye cüret edersin!"
Eğer CHP'yi eleştirirseniz sizin hemen Atatürk sevginizi sorgulamaya başlarlar. Sığınacak başka bir limanları da yoktur. Bu ülkeyi kuran Mustafa Kemal'i tartışamazsınız dahi, ne haddinize. Can Dündar'ın ya da Yalın Alpay'ın Atatürk'ün insanı yönünü ortaya çıkaran eserlerinin ardından hedef oldukları saldırılara bakınca bunu görürsünüz.
Taraftar olmak ile fanatik olmak arasında keskin bir fark vardır.
Fanatikler için dokunulmaz olan üzerinden geliştirdiğiniz bir tez kabul dahi edilmez noktadadır. Orası bir zirvedir. Kendileri bile sorgulamadan inandıkları bu fikre, kişiye ya da gruba olan bağlılıklarını birer savaşçıya dönüşerek radikalleştirir.
Din fanatizmiyle herhangi bir grubun, kişinin ya da fikrin fanatiği olmak arasında hiç bir fark yok. İkisi de mutlak doğruyu bildiğini düşünür. İkisi de aksi söylemleri düşmanca kabul eder.
Her iki kesim de fikri ya da öğretiyi tekeline alır. Dokundurmaz. Dokunanları da ha bıçağını çekip öldürür, ha tartışmaya bile değer görmez, bel altından vurur, aşağılar, susturur. Karşısındakine katlanamaz. Kanunlar izin verse, bizim fanatikler o çok korktukları dini fanatiklerin yöntemlerine başvurmaktan çekinmez.
AKP'nin çok eleştirdikleri yasakçı zihniyetinin kaynağının, kendilerinden farklı olana katlanamayan kendi zihinleri olduğunu görmezler.
"Susturuyorlar bizi a kardeşler!" nidaları atanlar, eleştiri gördüklerinde "İma bile ettirmem!" tehdidiyle susturuverirler sizi. Onların sabit fikirlerini değil değiştirmek, eleştirmek "teklif dahi edilemez" çünkü. Eleştirdikleri eğitim sistemi onları ne hallere düşürmüş, çıkartıp kafalarını bakamazlar.
Velhasıl, CHP'nin milletvekili adayları televizyonlardaki adaplı tartışma programlarında enine boyuna incelenedursun, siz günlük hayatta CHPlileri ve ulusalcı reflekslerini tartışırsanız Tayyipçisinizdir.
O zaman da her türlü hakareti hak edersiniz. Bir de türbanlıysanız yandınız demektir. Hele bir de bunun yanına Kürt yurttaşların taleplerini eklerseniz vatan hainisini olma olasılığınız yükselir. Ne kadar tanıdık öyle diğil mi?