Sağlık hizmetine ulaşma ve yararlanma hem bir sağlık hakkı, hem de hasta haklarının başta gelen bir unsurudur. Bunu yalnızca sağlık kurumuna ulaşmak, muayene ve tetkik olmak biçiminde anlamak mümkün değildir. Hakkın gereği özünde yitirilen sağlığı ve sağlıklılığı sağlamaktır. Dolayısıyla bunun sağlanmasında "tedavi araç gereçleri ve ilaçları" da varsa, onlara ulaşılması da bu hakkın gerektiği şekilde yerine gelmesi için temel bir koşuldur.
Eğer sağlık hakkının gereği olan organizasyonları kuran işleten ve onları düzenleyen ve denetleyenler, hizmetlerini sunarken, bir eczanede sağlanan düzey ve standartlarla gereken ilaçları ve tedavi gereçlerini sağlayamayacaklarsa ancak o zaman eczaneler sistem içinde olmak zorundadırlar.
Bu hizmet en azından şu anda olduğu biçimde sağlan(a)mayacaksa, Sosyal Güvenlik Kurumu'nun (SGK) eczanelerle "teke tek" sözleşme yapmaya kalkması ve yapması, onların sonu olacak, bu da hastaların eczaneler aracılığıyla sağladığı ilaç ve diğer ürünlere ulaşamamaları sonucunu doğuracaktır. Bu ise açıktır ki hizmete ulaşma ve yararlanma hakkının ihlâl edilmesinden başka bir şey değildir.
* * *
Eczacıların "hizmet dışı" kalmalarının önüne geçebilmeleri için en üst meslek örgütleriyle birlikte yaptıkları "4 Aralık Eylem"i nedeniyle, örgütleriyle birlikte örgütlü eczacıların cezalandırılmak istenmesi, yalnız "demokrasi"nin bir kenara atılması değil, aynı zamanda "sağlık hakkı ve hasta hakları"nın da ihlâli anlamına da gelmektedir.
Sağlık hizmetlerinin finansmanıyla yükümlü olan bir kurumun yalnızca "ticari çıkar ve öncelikleri" gerekçe gösterilerek böyle bir karar alması hiçbir şekilde kabul edilemez. İlaca ulaşamadığı için sağlığını belki de yaşamını yitirecek insanların bu duruma maruz kalmasının tek sorumlusu SGK ve onun üzerinde, onu belirleyen yapılar ve sorumluların olacağı bilinmelidir.
Bu karar ve uygulama açıkça olacağı görülebilen bir sonucu istemek, başka bir deyişle bir olumsuzluğu "bilerek ve isteyerek" yaratmaktır. Bu ceza yasasında da "olası kasıt" diye belirlenen düzenlemenin açık ve önemli bir örneğini oluşturacaktır.
Ülkemizde bini aşkın ilçe, üç binden fazla belde vardır. Bu ilçe ve beldelerde ilaca ve diğer ürünlere ulaşmayı sağlayanlar eczacılardır ve onların salt ekonomik nedenlerle devre dışı kalmaları, zaten pek çok bakımdan sağlıksızlığın söz konusu ülkemiz için bir "facia" anlamına gelecektir.
* * *
Ülkemizde hemen daima yapılanların bir benzeri bir yeniden sahneye konulmaktadır. Yönetme, düzenleme, organize etme ve yerine getirme işlevlerini gerektiği gibi yapamayanlar, bu noktada en uçta olan ve hizmeti gerçek anlamda veren yapılara sorumluluğu yıkarak, bir anlamda "terbiye" ederek sorunları düzelteceğini sağlamaya yeltenmektedir. Bu toplum, bu halk böyle çok sayıda durumla karşılaşmış ve bu durumlar için çok büyük bedeller ödemiştir. Ne var ki her defasında eskiye dönmek istendiğinde, geri dönülememiş ve eskiden daha kötü bir noktaya gelinmiştir.
Eczanelerin devre dışı bırakılması, market ve bakkal dükkânlarında ilaç satış bölümlerinin konulmasıyla bu hizmet sağlanamaz. Eczacıları "terbiye" etmeyi düşünenler, bu yolla ilaca ulaşılamayacağını biliyorlar.
İlacın en azından şimdi olduğu şekliyle ülkenin her yerinde bulunmasını sağlamak vatandaşının "yaşama hakkı"nın gereğini yerine getirmekle yükümlü devletin görevidir.
Devlet yapısı içinde "özerk" de olsa bir kurumun bu yükümlülüğü yok sayması ve yok etmesi de mümkün değildir. Eczacıları anlayarak ve işbirliği yaparak bu sorunun büyümeden ve henüz zaman varken çözülmesi herkesin yararına olacaktır
İlgili taraf ve kurumların dışında medya da en azından kamuoyunu bilgilendirerek ve bu yolla karar süreçlerine etkide bulunarak sorunun çözümlenmesine katkıda bulunmalıdır.(MS/EÜ)