Eczacıların kepenklerini kapatıp, Tünel'den Beyoğlu'na yürüdükleri cuma günü orada değildim. Ama yüreğim onlarlaydı. Her ne kadar sanki "keseleri için eylem yaptıkları" söylense de, onlar toplumun ve insanımızın sağlığı için kapatmışlardı kepenklerini. Birlik duygularını güçlendirmek, güçlerini görmek, ve toplumun dikkâtini yaşadıklarına çekmek için yaptılar bu eylemi. Doğrusu birlikteliklerini ve güçlerini herkese gösterdiler.
O gün öğlene doğru bir haberci arkadaşım, "hasta hakları platformu"nun sitesindeki numaradan arayarak bu eylem konusunda "hasta hakları açısından ne diyorsunuz" dedi.
"Bu eylem aslında hasta hakları için de yapılıyor" dedim. Genç gazeteci arkadaşım anlamadı, "nasıl yani" diye üsteledi. Ona anlattım. Ne kadarını anladı ve yazdı, onun yazısından ne anlaşıldı bunları bilemiyorum.
Ama gerçekten de öyle düşünüyorum. Evet eczacılar dardalar, evet zordalar, evet tehdit altındalar... "Yarınını bilmemek", "yarınını öngörememek" ne demek çok iyi biliyorum. Hele hele bu yarın "tüm toplumun yarını" ise, işte o zaman insan inanılmaz bir yükün altına girer.
* * *
Ücra bir Anadolu ilçesinde uzun yıllar sonra açılan tek eczanenin, üç yıldır kapalı olduğunu, vatandaşın 60 kilometre öteden, il merkezinden günlük ilacını getirdiğini öğrendiğimde, o kasabanın diğer tüm olanaksızlıkları birden gözümde anlamını yitirmişti. İlaca erişememek, hastalığın kader olmasıydı çünkü.
Eczacıların eczanelerini kapatmak zorunda kalmalarına yönelik endişeleri gerçekten çok büyük ve önemli..
Yaklaşık 25 yıl önce, o zamanki adıyla bir kasabada sağlık ocağında çalışan bir doktor arkadaşım da benzer bir durumu yaşamıştı. Arkadaşım, o kasabada eczane olmadığı için, o zamanlar yasal olarak mümkün olan bir "ecza dolabı" açmış, böylece vatandaş ilaçlarını almak için ilçe merkezine gitmekten kurtulmuş, kendilerine bakan doktorlarına bir de ilaçlarını sağladığı için şükran duymuşlardı. Ama ecza dolabı açılmadan önce ilçe ile kasaba arasında araçlarını işleten taksi ve dolmuş sahipleri, ilaç için ilçeye gitme zorunluluğu ortadan kalkınca doktoru tehdit ederek, "ecza dolabını" kapattırmak istemişlerdi.
Sağlığa nasıl olursa olsun bir "maddi çıkar"karışınca, işler birden sarpa sarıyor. Sağlık amaç olmaktan çıkıyor ve araç haline geliyor. Para kazanmak her şeyin, yaşamın, sağlığın, insanın önüne geçiyor. Şimdiki sağlık sistemi bunu gerçekleştirmeye çalışıyor. Onun için "beş kuruş"luk çıkar, her şeyin önünde ve üzerinde. Çok uluslu ilaç şirketleri, depocular, özel sağlık kurumları, SGK, hükümet, işte o çok önemli hale gelen "beş kuruş" için çatışıyor ve insanlar, hastalar, yakınları mağdur oluyor.
* * *
4 Aralıkta eczacılar, gereken önlemleri aldıkları için hiçbir hasta kullanacağı ilacından mahrum kalmadı, hiçbir hasta yakını mağdur olmadı. Dahası pek çok insan eczacısına destek verdi. Onların yaptığının nihayetinde "sağlık için, kendisi için" olduğunu anladı. Onları alkışladı, destekledi.
Birlik olmak, birlik olduğunu hissetmek ve bunu göstermek çok önemli. Hele hele yarınından endişe duyarken, yarınını bilemezken bunu hissedebilmek çok önemli. Ama yakmadan, ama yıkmadan, insanı ve yaşamı önceleyerek, her türlü haklı talebini dile getirmek çok önemli ve gerekli.
Karar vericiler, sorumlu ve yetkili düzeylerde bulunanlar, yalnız bir kesimi değil, tüm toplumu düşünmesi gerekenler bu gerçeği görmeliler. Onların kendi iktidarlarının yarınlarına yönelik kaygıları, hiçbir zaman hizmetle yükümlü oldukları toplumun kaygılarının önüne geçmemeli.
"Beş kuruş için bir cana kıyılabilir." Ama trilyonlarca lira ile yitirilmiş bir can geri getirilemez. Para , maddi çıkar yalnızca insanın refahı için anlamlı olabilir. Ama canı, yaşamı sağlığı için zerre kadar değeri yoktur, olmamalıdır. Bir de buradan bakılmalıdır tüm sorunlara, eczacılarınkine de, ilaca da, SGK'ya da...
Hem de "insan hakları" gününde!(MS/EÜ)