Romanlar Avrupa'da ve Türkiye'de en düşük eğitim ve en yüksek işsizlik seviyesine sahip, en fakir ve en marjinal topluluğu oluşturuyorlar. Türkiye'nin her yerinde barınma-eğitim-sağlık-istihdam hak ve olanaklarından neredeyse hiç yararlanamadan yaşamlarını sürdürüyorlar. Haklı iken haksız duruma en kolay düşen oluyorlar.
Diyelim ki evleri yıkıldı, yıkılan evlerinin yerine derme çatma "çadır evler" kurup, mal sahipliğinden işgalciliğe iniyorlar. Ya da bir Roman kadını yol kenarında çiçek satıp para kazanmaya çalışıyor, hemen polis ve zabıta birbiri ardına taciz-ceza uygulamasına başlıyor. Bunu neden yapıyor, çünkü yoldan geçen çiçek almanın ötesine geçmek istiyor... Kim suçlu? Cezası en çok onlara kesiliyor. "Kör bakış" bu olsa gerek.
Sıfır Ayrımcılık Derneği ile Çatalca Romanlar Derneği, 4 Temmuz'da Çatalca Halk Eğitim Merkezi'nde "Romanların Vatandaşlık Haklarına Erişiminde" kolaylaştırıcı olmayı hedefleyen bir toplantı düzenledi. Toplantıya, Kaleiçi Mahallesinin Roman sakinleri, Çatalca Kaymakamlığı ve kaymakamlık hizmet kurumları, sivil toplum temsilcileri ve yerel basın mensupları katıldı.
Kardeşiz ama...
Çatalca'da bu toplantı yapılırken Küçükbakkalköy'de, Ataşehir Kaymakamlığı'nın karşısında bulunan arazide yıkılan evlerinin yerine kurdukları derme-çatma barınakların yıkımları devam ediyordu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin talimatı ile Ataşehir Belediyesi'nin dozerleri çalışıyordu. Ataşehir Kaymakamlığı en zor durumda kalanlara para yardımı yapıyordu. Hangi taraf daha çaresiz? Yıkan mı? Yıkılan mı? Yıktıran mı? Yardım yapan mı? Kim çaresiz?
Hem Küçükbakkalköy'de hem de Çatalca'da yaşayan Romanların ortak ve en önemli sorunu barınma. Birinde kapitalist nedenler diğerinde sel felaketi...
En beteri de böylesi bir durumda bireylerin ve görevlilerin, "barınamayanı" istemeyen ırkçı düşünce, yaklaşım ve tavır üretmeleri oluyor. Hatta o kadar ırkçılar ki; gözlerinin önünde süre giden Roman yaşamlarını görmüyorlar. Sık sık "Biz onları dışlamıyoruz, onları seviyoruz, onlar da insan, olur mu öyle biz kardeşiz" deyip "Ama Romanlar tembeldir, keyif insanıdır..." diye devam eden cümleler kuruyorlar.
Çatalca'da yapılan toplantının hedefleri arasında, vatandaşlık haklarının ne ve kim için olduğunun anlatılması, hak sahibi vatandaş ile kamu hizmet personeli arasında diyaloğun ve karşılıklı anlayışın güçlendirilmesi bulunuyordu.
Toplantıya katılan ve hizmetlerini anlatanlar arasında; Çatalca Kaymakamlığı ve Ona bağlı hizmet müdürlükleri; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı, Sosyal Sigortalar Kurumu, Milli Eğitim Müdürlüğü, Spor ve Gençlik Müdürlüğü, Toplum Sağlığı Merkezi, Çıraklık Eğitim Merkezi, Toplum Destekli Güvenlik Birimi temsilcileri yer aldı.
Gün boyu süren toplantıda Romanlar temsilcilere sorunlarının çözümü için soru sordular. Öncelikli soru "Daha ne kadar bu konteynırlarda barınmaya devam edeceğiz?" oldu. Yine bir genç Roman, "Eğitime devam ederek üniversiteye gitmek istiyorum. Bana nasıl yardımcı olacaksınız?" diye sorarken okuma-yazma kursunun açılıp açılmayacağını soran da oldu.
Talepkar olmalıyız
Vatandaşlık hakları kamusal haklarımız içinde yer alıyor. Yenileniyor, genişliyor. Hakları bilmek, araştırmak, nasıl kullanılacağını öğrenmek vatandaşa düşüyor. Henüz devlet vatandaşına şöyle bir çağrıda bulunamıyor; "Ahmet Bey, kızınızın okuldan tasdiknamesini aldınız. Henüz okul çağı içinde olan çocuğunuzun yeni durumunda oluşan hakları şunlardır. Şu kurumlarımıza başvurarak haklarınızdan yararlanabilirsiniz" ya da "Sevim Hanım, emeklilik için yaş süreniz tamamlandı, ancak eksik gün sayınız için analık borçlanması hakkını kullanarak emeklilik işlemlerinizi başlatabilirsiniz, bunun için yapacaklarınız şunlardır" diyemiyor. Korkuyor.
Hangi devlet çalışanı ile konuşsanız sorununuzun çözümünde bilgisini paylaşmaktan korktuğunu görüyorsunuz. Söylediklerinin kendisini bağlamasından ya da yanlış yapıp konumuna zarar vermekten korkuyor. Sorulmadan bilgi vermek sisteme entegre değil henüz. Ama olacaktır bir gün. Bu "bir günün" hızla gelebilmesi için toplum olarak talep etmeliyiz.
O kadar çok soru sormalıyız ki sonunda anlaşılır vatandaşlık hakları el kitapları çıkarılmalı. Alo 170 ya da turkiye.gov.tr internet sitesi aracılığıyla üretilen vatandaşlık hizmetleri talep etmeden üretilir hale getirilmeli. Toplum olarak devletin alacağına hassas ve dikkatli vereceğine sırra kadem olduğunu düşünmekten kurtulmalıyız.
Öte yandan, vatandaşlık haklarımızı kullanırken ya da kullanılmasına hizmet ederken ortaya çıkan yeni durumların izlenmesi, tartışılması, en çok da "Ben bu haktan yararlanabiliyorum, komşum niye yararlanamıyor" diyen yaklaşımların çoğaltılması gerekiyor.
Çatalca'daki çalışmaya katılan 58 kişiden 26'sı okuma-yazma bilmiyor. Çoğunluğunun kadın olduğu bu grubun yaş aralığı 12 ila 74 arasında değişiyor. İki nesil arasında geçen süre 62 yıl. Yine okul çağında olan fakat okulla ilişkisi kesilen 7-18 yaş arası 16 kişi, okul öncesi eğitim hakkından yararlanmayan 16 kişi bulunuyordu.
Kadınların tamamı hemen hemen her gün kayıt dışı olarak ev temizliğine ve merdiven silmeye gidiyorlar. Erkeklerin çoğunluğu sigortasız ve geçici işlerde çalışıyor. T.C. Kimlik Numarası'nı nüfus kağıtlarına yazdıramadıkları için eğitim ve yardım haklarından yararlanamıyorlar. Nedeni, nüfus kağıdı değiştirme için hazırlayacakları fotoğraf, belge ya da işlem ücretini ödeyecek maddi imkana sahip olmamaları olabiliyor.
Çatalca Kaleiçi Mahallesi sakinlerinden 62 roman aile, 1999'da yaşadıkları sel felaketinden sonra bu 21 metrekarelik konteynırlara yerleştirilmişler. Ailelerin üye sayısı üç-altı arasında değişiyor. Okula giden küçükler de var, gençler de, yaşlılar da... Hayat en çok onlar için zor.
Bugün Romanların en temel sorunu olarak karşımıza çıkan barınma ihtiyacı karşılanmadan eğitim, sağlık ve istihdam haklarından yararlanmalarının kırılganlığı çok net. Geride bırakılana hakları iade edilirken ön koşulsuz olmak toplumsal olarak bizi "ama" ile başlayan cümlelerden uzak tutacak, insani gelişime katkıda bulunacaktır. (NÖ/AS)