"Temel Diker"i tanır mısınız? Tahsin Yücel'in "Gökdelen" romanını okuyanlar bilecekler; "Temel Diker" gerçek bir kişilik değil, bir roman kahramanı. Kendisine "Niyorklu Temel" de diyorlar. Romandaki kimliği ile bir "Laz" müteahhit.
Onun bir tek amacı var: Bir baştan bir başa İstanbul'un tüm tepelerini New York'ta olduğu gibi gökdelenlerle doldurmak. Bunu da 2073 yılında başaracak. Başarısına düşen tek bir gölge var. Gökdelenlerin gölgesinin içinde kalan Cihangir'deki iki katlı eski bir ev.
İnsan hayal ettikçe yaşar. Hayal kurmak iyi bir şeydir ve insanı geliştirir, ufkunu açar, yenileştirir. Herkesin hayali kuşkusuz kendinedir. Ama bazılarının hayali, hiçbir zaman paylaşılmasa da başkalarının "kâbus"u olabilir.
Toplu yaşanılan ortamlara, mekânlara dair hayaller, o hayallerin sahibi eğer erk ve para sahibi ise gerçek olur ve o zaman da o hayalleri paylaşmayanların kâbusları "kâbus" olmaktan çıkar ve gerçek "cehennem"lere dönüşür.
Bunun bir nedeni "mülkiyet" ise, diğer nedeni kapitalizmin bir kanserli hücre misali sürekli "büyüme" yönündeki gereksinimidir.
Hayaller odaların, evlerin dışına çıkılarak gerçekleştirildiğinde bir şekilde başkalarını da etkiler, zaman zaman belirler, hatta yaşamlarını değiştirir.
Bu nedenle hayallere değil ama gerçekleştirilmesine çeşitli sınırlamalar getirilmiş, kurallar konulmuş ve toplum olarak uzlaşmayı sağlayacak yollar bulunmuştur.
Toplumsal yaşamın gereğidir bu.
Ancak sıklıkla gerçek bir "uzlaşma" sağlanamaz. Birisi için çok güzel ve uygun olan, bir başkası için çirkin ve kötüdür.
Ölçüt konusunda örneğin "kamu yararı" gibi bazı temel dayanak ve ölçütler getirilse de itirazlar her zaman söz konusu olur. Başka bir deyişle herkesi memnun etmek olanaklı değildir.
Kentleşme ve yapılaşma bu durumun en sık yaşandığı alanlardan birisidir. Sıklıkla itirazlar, çatışmalar söz konusu olur, ne var ki mülkiyet, para ve erk son sözü söyler.
Kırklardağı Konakları 'bi xêr be' *
Diyarbakır'da Dicleye bakan bir çok efsaneye konu olan "Kırklar Dağı" diye bir dağ var. Burada yaklaşık altı aydır ciddi bir inşaat faaliyeti sürüyor.
Bu faaliyetin sahibi ve gerçekleştirenler son iki aydır Temel Diker kadar olmasa da Diyarbakır'daki "Kürtçe" afişler ve ana akım medyanın gazetelerindeki haberler nedeniyle adlarından sıkça söz ettiriyor.
Söz konusu şirketlerden birisi 3 Eylül 2010'da kurulan "Kırklardağı Turizm" diğeri ise 27 Şubat 2010'da kurulan "Anadolu Aslanı".
Bu grubun başında da basından öğrendiğimize göre Emekli Hava Pilot Yarbay Ufuk Eser Subaşı var. Yine basında yer alkan bilgilere göre Em. Yarbay Subaşı orduda görevli olduğu sırada uçakla Kırklar Dağı'nın üzerinden geçerken bir hayal kurmuş. Şanslı ve olanakları olan bir kişi olduğu için de bu hayalini gerçekleştirme yolunda bu ciddi adımları atmış.
Söz konusu şirketler Kırklar Dağı'nda 200 konutun yanı sıra, alışveriş merkezi ve 27 katlı lüks bir otel kuruyor. Söylendiğine göre projenin toplam satış maliyeti 200 milyon dolara ulaşıyor.
Proje Diyarbakır Büyük Şehir Belediyesi tarafından onaylanmış, inşaat ruhsatı ise 31 Aralık 2010 tarihinde Sur Belediyesi tarafından verilmiş. Yaklaşık altı aylık süre içinde bir yandan inşaat hızla ilerlerken, bir yandan da yapılan konutlar büyüklükleri ve konumlarına göre 72 bin 500 ila 498 bin TL arasında değişen fiyatlarla hızlı bir şekilde satılıyormuş.
Diyarbakır'dan aldığımız bilgiler gördüğümüz kimi fotoğraflar hem hayalin ne olduğunu hem de bu hayale ne kadar yaklaşıldığını ortaya koyuyor.
Mezopotamya Ekoloji Hareketi
Onun hayaline karşı çıkıp çeşitli itirazları dillendirenler arasında birkaç gün önce her yerden bir "faks çekme eylemi" düzenleyen "Mezopotamya Ekoloji Hareketi" de var.
Onlar bu eyleme yönelik çağrılarında "Müteahhitlerin paraya bulanmış hırsı; Kırkları, azizleri bile kaçırır ama Örgütlü Amed toplumu direnir diyorduk düne kadar. Suzan Suzi şarkısı efsanesini diline dolayıp pirim yapmış sanatçılar yazıp çizer kampanya başlatır. Yurdunu sevmeye ve korumaya ant içmiş belediye başkanları izni vermez bu adamlara sanmıştık. Yanılmışız... Ey sanatçı ve yazarlar yanılıyorsak, yanılıyorsunuz deyin, bir ses verin. Amed'in kapitalizme peşkeş çekilmesine izin vermeyelim. Kendi belediyemizin bizim adımıza bizim mekânlarımızı satmasına izin vermeyelim! Ekolojik ve toplumcu bir kent modeli için Kırklar Dağı'nın Kırk haramilere Satılmasına geçit vermeyelim!" diyorlar.
Bu düşünceye katılmayanlar da var, bu tepkinin çok gecikmiş bir tepki olduğunu söyleyenler de. Hatta bu faaliyetin, Kırklar Dağı'nın ünlü efsanelerinin karın doyurmadığını ve yapılanların bir "güzellik yaratacağı" iddia edenler de var.
Aslında "Anadolu Aslanları"nın Diyarbakır'da gerçekleştirme yolunda önemli adımlar attıkları düşü paylaşan ve daha büyük erk sahibi olan başkaları da var.
Yine basında yer aldığı üzere "başbakanlık koltuğu"na üçüncü kez oturan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) genel başkanı Tayyip Erdoğan da onların arasında. Onun daha da ileri düşleri var. Seçim sırasında bunlar Diyarbakır'da da dile getirilmişti:
"Suriçi yenileme", "1272 yeni konut yapılması", "Yeni Diyarbakır Havaalanı", "Diyarbakır - Şanlıurfa otoyolu", "Silvan Barajı", "İki yeni şehir hastanesi", "30 bin kişilik stat" artık "hayal" yerine "proje" olarak dillendirilen bazı örnekler.
Bunlardan yola çıkarak Diyarbakır'da büyük bir "imar hareketi" projelendirilmiş durumda. Bu projelerin bazılarına itiraz edenler de var kuşkusuz. Bazıları için de "aslında bizim projemiz" diyenler de.
Bu olguların ve gerçekler göz önüne alındığında Sevgili yazarımız Şeyhmus Diken'in biamag'da ayrıntılarıyla anlattığı "Kırklar Dağı"nda yapılanlara, gerçekleşen hayallere dair başta Diyarbakırlılar, Sevgili Ece Temelkuran'dan Metin Yeğin'e kadar çok okunan onca yazının artık durumu değiştirmeyeceği, yalnızca "tarihe bir not koymak" anlamına geleceğini biliyorum.
Kentleşme ve Kent Hakkı
Onlara ek olarak söyleyecek daha fazla bir sözüm yok. Ama "Kentleşme ve Kent Hakk"ı konusunda Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği'nin (TMMOB) konunun genel çerçevesini çizen aşağıdaki ilkelerinin her zaman göz önünde tutulması gerektiğini düşünüyorum:
* Kent korumacılığında kavramsal çerçeve, uygulamada sorun çözücü olmalı, koruma alanları siyasal iktidarlardan özerk bir yapıya kavuşturulmalıdır.
* Planlama süreçleri kent ve demokrasi meclislerince denetlenebilir olmalıdır. Halkın, merkezi ve yerel yönetimlerin tüm icraatlarına ilişkin doğrudan kaynağından bilgi edinme hakkı ve yolları açık tutulmalıdır.
* Demokratik kitle örgütlenmelerinin önünü tıkayan başta Anayasa hükümleri olmak üzere siyasi partiler, dernekler ve seçim yasası demokratikleştirilmelidir.
* Denetim kentli bilinciyle halkın siyasetçiyi aktif olarak denetlemesi sağlanmalıdır.
* Metropol acil gelişme aksları, kıyılar, göl ve nehir kenarları, önemli tarihi ve doğal sit alanları ve çevrelerindeki belediyeler öncelikle birliklerini kurmaya zorlanmalı, imar ve gelişme planları ise ilgili üst kurulların onayından geçerek işlerlik kazanmalı.
* Mevzii imar uygulamaları kaldırılmalıdır. İmar ve orman afları yasaklanmalıdır. Kente karşı suç tanımı geliştirilerek yasal toplumsal yaptırımlara işlerlik kazandırılmalıdır.
* Bölgesel planlama birimleri oluşturularak bölgesel planlamalar yapılmalı, kent planlama birimleri oluşturularak kentsel gelişme alanlarına yönelik kamulaştırma ana planı hazırlanarak, hangi sınıf toprakların, imara açılacağı veya kamulaştırılacağı belirlenmelidir.
* Bölge Planlama, şehir planlama ve imar yasasında rantlara ve yağmalamaya olanak tanıyan maddelerin kaldırılmalıdır.
* Kentsel rehabilitasyon çalışmalarına öncelik verilmelidir.
* Metropollerimiz için ve bölgesel acil durum planları yapılmalıdır.
* "Demokratikleşme süreçleri, sosyal-hukuk devletinin güçlendirilmesi doğrultusunda geliştirilmeli ve meslek örgütlerinin sivil toplum örgütlerinin karar ve denetleme de etkin olmaları sağlanmalıdır.
* Kamu, öncelikle kırsal alandan büyük kent merkezlerine yönelen plansız göç olgusunun önüne geçecek, gereksinimlerini sağlayamayacağı nüfusu kırsal alanda tutacak önlemlere ağırlık vermelidir.
Şimdi Yarin bahçesi yeniden tarumar...
Bunları anımsadıktan sonra bir de Ahmed Arif'in mısraları aklıma geliyor:
Varamaz elim / Ayvasına, narına can dayanamazken, / Kırar boynumu yürürüm. / ...Kurdun, kuşun bileceği hal değil, / Sormayın hiç / Laaaaal... / Kara ferman çıkadursun yollara, / Yarin bahçesi tarumar, / Kan eder perçem
Olancası bir tutam can, / Kadasına, belasına sunduğum, / Ben öleydim loooy... / Elim boş, / Ayağım pusu. / Bir ben bileceğim oysa / Ne afat sevdim. / Bir de ağzı var dili yok / Diyarbekir Kalesi...
Şimdi Yarin bahçesi yeniden tarumar...
Gerçekten de şimdilerde "yarin bahçesi tarûmar!" (MS/ŞA)
(*) Kırklardağı Konakları(6) projesiyle ilgili gazetelerde yer alan iki dilli ilanlarda "Hayırlı olsun" anlamına gelen Kürtçe "bi xêr be" ve 'Diyarbakır kadar güzel' yazıları yer aldı.