Çok basit düşünmeli ve olup bitenleri yazmalı.
Basında yer alan haberlerin doğru olduğu anlaşılıyor. Hakimler ve Savcılar Yüksek kurulu (HSYK) 1. dairesi oyçokluğuyla Ergenekon soruşturmasını başından beri yürüten ve tartışmaların odağında kalan Zekeriya Öz'ün yetkilerini kaldırdı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcı vekili olarak atadı. Son dönemdeki gözaltı dalgaları tartışılan Ergenekon'un bir numaralı savcısı, özel yetkileri alınarak terfi ettirildi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı olarak da Turan Çolakkadı atandı ve ise Başsavcı oldu. Zekeriya Öz terfisi için "Sürpriz oldu, beklemiyordum" dedi.
En güzel yorum Başbakan'dan geldi. "Konu yürütmenin ya da yasamanın konusu değildir. Konu HSYK'nın konusudur. Ben yargının işine karışmam, yargı da benim işime karışmamalı" açıklamasında bulunmuş. (Radikal 31Mart 2011)
Ben yargının işine karışmam, yargıda benim işime karışmamalı!
Özel yetkileri bulunan bir savcının görev yeri değişir değişmez konuşulanlar ve yapılan yorumlar içinde ortaya çıkan zihniyetlerin ortak paydasında yer alan gerçek şudur ki; ülkeyi yönetenler yargının işlerine karışmasını hiç mi hiç istemiyorlar. Yürütme ve yasama organı yargı tarafından denetlenmeye karşı. Oysa demokrasinin kuralı bu.
Gazetecilerin bu yorumu yapan Başkakan'a, söylediklerinin anlamını sormaları ve ne demek istediği konusuna daha da açıklık getirmesini istemeleri gerekirken soru sormuyorlar. Soru sormamaları, kamuoyunun gözü kulağı olan meslek sahibi olarak topluma karşı görevlerindeki duruşlarını gösteriyor. Üzüntü verici...
Politikacılar için durum başka ama, olayların kendi doğruları kendi gerçeklerini yaratıyor.
Politikacılardan TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, "Terfi eden savcı bu davaya hakimdi. Tecrübeye itibar etmek lazım. Bir kayıp olmayacaksa mesele yok. Bu terfi davanın gidişatına zarar vermemeli" demiş. AKP Grup Başkanvekili Bekir Bozbağ HSYK'nın böyle bir yetkisi olmadığını ve olmayan yetkiyi kullanamayacağını söylemiş.
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek ise, hükümetin kendi işine bakacağını, yargının kendi işine bakacağını söyleyerek, HSYK tasarrufları ve özel yetkili savcı terfisi hakkında "Kişiye göre Türkiye'de yargılama yapılıyorsa bu yargı adına zaten felakettir. Yargılama hukuka göre yapılır. Gelen her kişi de hukuku uygular" demiş. Bence doğru söylüyor...
Kısaca söylemek gerekirse, bir ülkenin hukuk düzeni "kişilere" bağlı olmamalı. Yargıda görevlilerin tayinleri üzerinden bir ülkenin hukuk düzeni ve davalar tartışılıyorsa o ülkenin hukuki düzeni bitmiş demektir.
Bir kere daha ortaya çıkmıştır ki ülkenin hukuk düzeni bile özel yetkili savcılar üzerinden tartışılıyorsa, özel yetkili ağır ceza mahkemeleri mutlaka kaldırılmalıdır.
Savcıların tayinleri üzerinden yapılan hukuk düzeni veya davaların selameti tartışması yerine çok daha önemli olan bir diğer yasal sorun tartışmaya açılmalıdır.
Bu sorun CMK. Madde 250, 251 ve 252 inci maddelerdeki "Bazı Suçlara İlişkin Muhakeme" hakkındaki düzenlemelerin varlığından kaynaklanmaktadır.
Daha basit söylemek gerekirse; her zaman ifade etmeye çalıştığımız gibi bu maddelerle, yeni Ceza Muhakemesi Kanunu ve Türk Ceza Kanunu ile 1 Haziran 2005 tarihinden sonra geçmiş Devlet Güvenlik Mahkemelerine "yasallık" kılıfı geçirilmiştir. Sıkıntılarını çok iyi bildiğimiz eski DGM'lerinin sadece adı değişmiştir.
Artık olağanüstü yetkilerle ve görevlerle donatılmış yargıda özel yetkili savcılar ve özel yetkili mahkemeler görevlerini sürdürmektedir. Olağanüstü dönemin yargıları olağanlaştırılmıştır. Mahkeme kararlarının başında büyük harflerle (CMK.250. MADDESİ İLE GÖREVLİ) yazılmış, savcılıkların yazılarında ve sorgu tutanaklarının başında da kelimelerin baş harfi büyük olarak (CMK'nın 250. Maddesi ile Yetkili Bölümü) diye yazılmasına kimse karşı çıkmamaktadır. Artık durum olağandır ve aslında asıl sorun buradadır.
Bu yasal denilen ve kanuna uygun olarak açıklanan ve yargının kendilerine karışmamasını isteyenler tarafından bu düzenlemeyle yapılan görevlendirme ve yetkilendirme hali, doğal yargıç ilkesine aykırıdır.
Herkesin, olağan mahkemeler ya da yargı yerleri tarafından yargılanma hakkı vardır. Yasal denilen özel yetkili ve/veya özel görevli olağanüstü soruşturma ve yargılamalar kaldırılmalıdır.
Aksi takdirde "özel yetkili" / "özel görevli" yargı sürdükçe herkesin ve hukukun güvenliği şüphe altındadır.
Hukuki düzenin varlığı veya yokluğunun, kişiler üzerinden tartışılması sürdükçe olağanüstü dönemden kalan özel görevli ve özel yetkili yargılamalar bu ülkenin ve insanların yazgısı olmaya devam edecektir.
Size de "dokunursa", siz de "yanarsınız"...
CMK 250 madde ile görevli olan yargı sona ermelidir. (Fİ/EÖ)