Çocukların zehirli ya da toksik kimyasal maddelere maruz kalmalarının ne gibi sağlık sorunlarına yol açtığı üzerine olan araştırmalar çocuk sağlığı ile ilgili çalışmaların odak noktasında yer alıyor.
Zehirli kimyasalların vücutta metabolize edilmesi, atılması, hormonal sistem veya organ gelişimi üzerindeki etkileri çocuklarda yetişkinlerden daha farklı. Çocuklar gerek anne karnında ve gerekse doğum sonrasını izleyen büyüme dönemlerinde solunum, deri yoluyla emilim ve beslenme gibi yollarla vücutlarına giren zehirli maddelere karşı daha savunmasız ve zararlı etkilerine daha açıklar.
Gelişim bozucu zehirli madde nedir? Bir canlının yavrularının gelişimi üzerinde zehirli etkiler gösteren maddelere gelişimsel zehirli maddeler ya da çocuk gelişimini bozucu zehirli maddeler adı veriliyor. Bazı enfeksiyon etkenleri ya da radyasyon ve diyabet gibi hastalıklar da gelişim bozucu etki gösterebiliyor ancak gelişim bozucu etkenlerin büyük bir çoğunluğu endüstriyel faaliyetler sonucu ortaya çıkan ve insanlara hava, su ve gıdalar vasıtasıyla bulaşan toksik kimyasal maddeler. Toksik kimyasalları doğrudan temas, solunum veya beslenme yolu ile bünyemize alma olayına maruziyet adı veriliyor. Maruziyete ilişkin kanıtlar ise insan kanında, idrarında, anne sütünde, yeni doğan bebeğin göbek kordonunda ya da ilk kakasında yapılan analizlerde araştırılan kimyasal maddenin kalıntısının tespit edilmesi ile elde ediliyor. Bu kimyasalların muhtemel kaynakları hakkında epeyce bilgimiz var; ancak anne karnındaki ve hızlı bir büyüme sürecinin gerçekleştiği erken çocukluk dönemindeki çocuklara olan zehirli etkileri konusundaki bilgilerimiz oldukça yeni. Ancak bu konudaki çeşitli yayınlarda gelişim bozucu toksik kimyasalların olumsuz etkilerinin çocuğun yaşı küçüldükçe arttığı ve anne karnındaki bebeklerin en duyarlı kesimi oluşturduğu belirtiliyor. Bebeklerde gözlenen düşük doğum ağırlığı, organ hasarları ve doğum anomalileri ile ilgili sorunların %10’unun gelişim bozucu zehirli kimyasallar nedeniyle olduğu tahmin ediliyor. |
Kurşun, kadmiyum, civa, dioksinler, organik klorlu ve fosforlu pestisitler gibi zehirli kimyasal maddelerin bebek ve çocuklarda gelişim bozucu etkileri olduğu uzun yıllardır biliniyor. Gelişim bozucu kimyasalların sayısı yıldan yıla artıyor ve birçoğu akademik araştırmalara konu olmak dışında da pek bilinmiyor. Bu yazıda çocuk gelişimi üzerinde olumsuz etkileri olan ve son yıllarda önemi giderek artan zehirli kimyasalların başında gelen fitalatlardan söz edeceğim.
Fitalatlar
Fitalatlar plastik esaslı ürünlerin sertliğini azaltmak, esnekliklerini artırmak ya da şeffaflaştırmak için eklenen kimyasal maddeler.
Şampuanlar, losyonlar gibi bebek ve çocuk bakım ürünleri, oyuncaklar, kozmetikler, plastik esaslı gıda ambalaj materyalleri, kırtasiye malzemeleri ve plastik esaslı çeşitli endüstriyel ürünler fitalatları içeriyor.
Fitalatların çocuklarda üreme ve sinir sistemi gelişimi sorunları, hormonal sistem bozuklukları, alerjiler ve astım gibi sağlık sorunlarına neden oldukları düşünülüyor. Kanserojen oldukları şüphesi ya da çocuk sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle bazılarının kullanımı daha önce yasaklanmıştı.
Yasaklananlar yerini alanlar
Avrupa Birliği’nde ve ülkemizde 2005 yılında bebek ve çocuk ürünleri ile oyuncaklarında DEHP (di-2-ethylhexyl phthalate), BBP (Benzylbutylphthalate) ve DBP (Dibutyl phthalate) isimli fitalat türlerinin üreme sağlığını bozucu etkileri nedeniyle kullanılması yasaklanmıştı.
Ancak endüstriyel üretimde kullanılan 20’den fazla fitalat bileşiği ya da türü var; yani fitalatlar dediğimizde içinde farklı molekül yapılarına sahip ama hepsi de fitalat olarak nitelenen onlarca kimyasal maddeden söz ediyoruz.
Dolayısıyla yasaklananların yerini alan ve daha güvenli olduğu iddia edilen pek çok fitalat bileşiği çeşitli ürünlerin imalatında hâlâ kullanılıyor. Ancak son yıllarda bunlardan bazılarının da sağlık açısından tehdit içerdiğine dair şüpheler artıyor.
İnsanlarda fitalat maruziyetini belirlemeye yönelik biyo-izleme çalışmalarında DINCH (1,2-cyclohexane dicarboxylic acid diisononyl ester); DEHT (bis-(2-ethylhexyl)-terephthalate) ve DEHA (bis-(2-ethylhexyl)-adipate) adı verilen fitalatların kalıntılarına rastlandığı açıklandı. Yine bir başka çalışmada insanlarda DİBP (diisobutyl phthalate) ve DİNP (diisononyl phthalate) maruziyetinin artış gösterdiği belirtildi.
Kim sorumlu ve nelere dikkat etmeli? Fitalatlar çok fazla ürünün üretiminde kullanıldıkları için kontrol ve denetim çalışmaları da farklı bakanlıklara dağılmış durumda. Ancak bebek ve çocuk ürünlerinde fitalat kalıntılarını kontrol etmekle sorumlu kurum Sağlık Bakanlığı. Bebek ve çocuk ürünleri, oyuncakları ve kırtasiye malzemelerinde bulunabilecek fitalat kalıntıları Sağlık Bakanlığı’na bağlı laboratuvarlarda analiz ediliyor. Analiz detayları kamuya açık değil, yani her yıl kaç üründe analiz yapılıyor, hangi fitalatların kalıntısına bakılıyor ve sonuçta neler bulunuyor bilmiyoruz. Bebek veya çocuk ürünleri özellikle oyuncaklar ülkemize ithal edilen ürünler. İthal edilen bu ürünlerde hangi fitalat kalıntılarının araştırıldığı da önemli. Bir ürünün üretiminde yasaklı ve sağlığa zararlı olduğu bilinen bir fitalatın kullanılması gayet olası çünkü. Dolayısıyla: 1) Analiz yöntemi bir ürünün üretiminde kullanılması olası bütün fitalatları tespit etmeye yeterli olmalı. 2) Fitalatlar hormonal sistem bozucu oldukları için çok düşük miktarlarda bile sağlık üzerinde olumsuz etki gösterebiliyorlar; bu nedenle analizde kullanılan analitik cihazların ürünlerde bulunabilecek düşük miktarlardaki fitalat kalıntılarını bile tespit edebilecek yetenekte olması çok önemli. |
Benzeri başka çalışmalar da bulmak olanaklı.
Bu çalışmalara göre daha güvenli oldukları iddiası ile kullanılan fitalatlara çeşitli yollardan az veya çok maruz kaldığımız kesin. Yetişkinlerdeki maruziyet çocukları da etkileyecektir. Bu etkilenmenin bebek ve çocukların kullandığı veya oynadığı ürünlerle olması gerekmiyor; ayrıca ve daha önemlisi anne karnındaki çocuğun maruz kalması durumu. Maruziyet yaşı küçüldükçe zehirli kimyasalların verdiği zarar artıyor çünkü.
Çocuklarımızı nasıl koruruz?
Fitalatlara maruziyet sadece beslenme yolu ile oluşmuyor. 2012 yılında İsveç’te yürütülen bir çalışmada PVC yüzey döşemeleri ile temas eden çocukların deri ile temas ve solunum yolu ile de fitalatları bünyelerine aldıkları gösterildi. Dolayısıyla plastik esaslı ürünleri ve malzemeleri olabildiğince az kullanmak mümkünse kullanmamak en başta gelen korunma yöntemi.
Plastik ambalaj içinde satılan gıda ürünlerini almamalı. Bu kafa karıştıran bir öneri gibi görünebilir. Fitalatlar her plastik gıda ambalaj malzemesinin üretiminde kullanılmıyor çünkü. Örneğin PET (polyethylene terephthalate) olarak nitelenen ambalajlar fitalat kullanılmadan imal ediliyor. Ancak yapılan bazı çalışmalarda PET ambalaj içinde sunulan gıda ürünlerinin de fitalat kalıntısı içerdiği belirtiliyor. Bu kalıntının geri dönüşüme gönderilen plastiklerin fitalat içeren-fitalat içermeyen şeklinde ayrımı yapılmadan dönüştürülmesinden kaynaklandığı ve bunun da elde edilen PET ambalaj materyallerinin fitalat içermesine neden olduğu belirlendi. Bir ambalaj materyalinin içindeki fitalat gıdalara ve suya geçer.
Ülkemizdeki ambalaj materyallerinin ve plastik ambalajlarda sunulan gıda ürünlerinin fitalat kalıntıları içerip içermediği üzerine kapsamlı bir çalışma yapılmadığı ve elde edilen sonuçlar açıklanmadığı sürece plastik ambalajlarda sunulan gıdalar ve içecekler fitalat kalıntısı açısından risklidir.
Bireysel korunma için yapılacak başka şeyler de var.
Tayvan’da 2015 yılında yapılan bir çalışmada 4 ile 13 yaşları arasındaki çocuklarda görülen yüksek fitalat maruziyetini azaltmak için 30 çocuk üzerinde 7 önleyici yöntem belirlenerek bir hafta boyunca bu yöntemlerin çocuklar tarafından uygulanması sağlanmış.
Bu yöntemler
* El yıkama sıklığının artırılması,
* Plastik kap kullanmama,
* Plastik ambalaja sahip gıda tüketmeme,
* Ek gıda takviyesi almama,
* Kozmetikler ile kişisel bakım ürünleri kullanımını azaltma
* Mikrodalga fırınlarda plastik esaslı ambalaj kullanmama
olarak belirlenmiş.
Bir haftalık çalışma sonunda çocukların idrar örneklerinde yapılan analizler sonucu 8 farklı fitalatın düzeyinde yüzde 71 ile yüzde 97 oranında azalma gözlendiği belirtiliyor. Çalışma da ayrıca el yıkama ve plastik ambalajlarda sunulan içecekleri tüketmemenin fitalat maruziyetini azaltan en etkili yöntem olduğu da dile getiriliyor.
Sorunu bireysel önlem ve çabalarla bir yere kadar çözebiliriz. Temel meselenin kullanmamak ya da tüketmemek değil toksik etkili bileşiklerin üretilmemesini sağlamak olduğunu unutmamalıyız. Ancak başlangıç noktası olarak fitalatların gıdalarda, sularda veya gündelik hayatta temas içinde olduğumuz çeşitli ürünlerde ne düzeyde bulundukları, yetişkin ve çocukların da bu maddelere ne düzeyde maruz kaldığını belirlemeye yönelik kamusal izleme çalışmalarının yapılmasını talep etmek en azından sorunun boyutlarını ortaya koymak için mutlak bir gereklilik olarak görünüyor. (BŞ/HK)