Pazartesi günü Erzurum'dan Erciş'e giderken otobüs yolcularının ekserisi depremzede yakınlarının yanına yetişmeye çalışan Ercişli inşaat işçileriydi. Bu işçilerden Adem Yusufeli'nden geliyordu. Erciş'in Salihiye Mahallesi'ndeki evi çökmüştü, ama can kaybı yoktu çok şükür. Lakin ağıldaki 60 koyunda epey bir zayiat olduğunu söylemişlerdi.
Sohbet sırasında bana sağ gözünü gösterdi. Adem'in sağ gözü morarmıştı. "Ne oldu" dedim. "Saldırdılar" dedi "Dayak yedik". "Kimler", dedim. "Şehit yakınlarıymış" dedi, "Kürdüz diye saldırdılar. Sonra polis geldi bizi başka bir yere götürdü, bir gün orada kaldık, geri döndük, sonra da deprem oldu işte."
Önemsemiyor Adem, geçti gitti işte, diyor. Polis de boş verin, demiş zaten , kendini bilmez birkaç serseri, demiş.
Depremden sonra Erciş'te olununca, elektriksiz ve susuz ve en önemlisi televizyonsuz yani her şeyden habersiz depremle beraber yükselen bir toz bulutunun içinde gibi yaşanıyor.
Atv'de bir sunucunun ilk duyduğumda gaf diye düşündüğüm ama sonra özür bile dilemediğini öğrenince gaf bile olmadığını fark ettiğim aşağılayıcı sözlerini gitmeden önce duymuştum. Müge Anlı'nın söylediklerini Çarşamba günü dönüşte bir gece vakti Ağrı-Tutak yakınlarında bir petrol istasyonunda şahsına edilen galiz küfürler eşliğinde öğrendim.
Görünüşe göre bu hanımefendiler, sosyal medyada orada burada, kahvede sokakta karşılaşabileceğimiz pek çok insan gibi 'ilahi adalet'e inanıyorlar. "Van'da da olsa" diyen Habertürk spikeri "aslında iyi olmuş ama neyse insanlık bizde kalsın" demeye getiriyor. Teşhir mühendisi hanımefendi ise "Herkes haddini bilecek" derken "İşte rabbim sizi böyle cezalandırır, sonra polis nerede, asker nerede diye dolanırsınız" diyor.
Türk kimdir, Kürt kime denir, bu hanımefendilerin zihnindeki tanımlamaların muğlaklığını bir kenara bırakırsak, şöyle diyor bu 'modern' kadınlar: "Kürtler kötüydü, Türkler de iyiydi ve Allah da depremi göndererek kimden yana olduğunu göstermiş oldu: İşte ilahi adalet tecelli etmişti."
Erciş'te ilahi adaletçilerin bir başka türüyle karşılaştım. Bu insanlara göre evet, binalar çürüktü ama yalnızca binalar mı çürüktü? Hayır. Orada tanıdığım başka pek çok Ercişliye göre Erciş de çok bozulmuştu: Yalnızca binalar değil, insanlar ve Erciş de çürümüştü.
Ve Allah cezalarını vermişti: Bu insanlar bana oyun oynanan kahvehanelerin, içki içilen birahanenin, fuhuş yapılan otelin yıkılmasını kanıt olarak gösteriyorlardı. Onlara 60 öğrenciden yalnızca ikisinin kurtulduğu öğrenci yurdunu, ölen öğretmenleri, kadınları ve çocukları hatırlattığımda da geri adım atmıyor "Ah" diyorlardı "ah, neler oluyordu Erciş'te neler?"
Erciş'te neler olabileceğini, iddia sahiplerinin skalasına göre Türkiye'nin Allah'ın sopasını hak eden en günahkar yerinin nasıl Erciş olabileceğini falan bir kenara bırakırsak bu insanlar: "Allah depremi gönderdi" diyorlardı ama "günahkarları öldürdü" demiyorlardı cümleyi tersinden kuruyorlardı. "Ölenler günahkarlardır" diyorlardı. Kalanların temiz olduğu net değildi ama bu kesinlikle "bir işaret"ti.
Bu hastalıklı düşünce birkaç 'müslüman' softanın hastalıklı zihninin tezahürü değil, epey yaygın Erciş'te, çok kişiden duydum. Aynı şekilde, televizyonda duyduğumuz bu rövanşçı 'Türk' hanımların zihniyeti de yalnızca kendini bilmez iki tipin dilinden dökülen saçmalıklar değil. Geniş bir kitle var bu zırvaları dillendiren.
Şahıslardan bağımsız olarak biri "Tanrı dağı kadar Türk", diğeri "Hira dağı kadar Müslüman" iki hastalıklı güruh var bu ülkede. İkisi de empatiden yoksun. Hayatın öznesi değiller, nesnesiler. İçeride değiller, hep dışarıdalar. Kurtulanın kibriyle konuşuyorlar ve hastalıklı sözleri şunu gösteriyor: "Şanslı" oldukları için kurtulduklarının farkında değilller, "haklı" oldukları için kurtulduklarını düşünüyorlar.
Türkiye denen bu 'Müteahhit ve İhale Cumhuriyeti'nde işi almak ya da satmak için fiyat düşüren bu işbilir tiplerin karı arttırmak için dere ya da deniz kumu, nervürsüz demir, dirençsiz briket kullandıklarını bilmez gibiler.
Bugün Van'da ve Erciş'te yaşananların yarın Türkiye'nin hemen hemen bütün il ve ilçelerinde yaşanabileceğinin ve ülkede binaların hemen hemen hepsinin aynı çürüklükte olduğunun farkında değiller. Denetim yükümlülüğünü devletten alıp Allah'a havale etmişler. Türksen bir şey olmaz sana zaten. Müslümansan da Allah hep yanındadır. İkisi birdensen, işte sen 'şu çılgın Türker'densin.
Milliyetlerinin ve dinlerinin başka milliyet ve dinlerle eşit olabileceğini akılları almıyor. Sürekli bir ötekileri hor görerek öne çıkma, yükselme çabasındalar. Çabaladıkça batıyorlar. Mensup oldukları dine ve milliyete ne kadar zarar verdiklerinden habersiz zihinsel bir enkaz altında debelenip duruyorlar. (BK/HK)
* Fotoğraf: Lezgin Çeşme / NarPhotos