Siz de fark ettiniz mi?
İki ay önce Genelkurmay'ın farazi açıklamalarıyla milli coşkuya kapılan, öldürülen gerilla sayısını bire on katarak yazan egemen basın şimdi kimyasal silahlarla öldürüldüğü iddia edilen ve Malatya morgundan bekletilen ailelerinin tanıyamayacağı kadar kötü durumdaki 24 gerilla bedeni karşısında pek sessiz kaldı. Niye acaba?
Yoksa iki ayda hidayete mi erdi basınımız? Yoksa konuyu araştırmak gibi asli görevlerini unutup "şüphe etmeye bile gerek yok bize devletimiz kimyasal kullanmaz" mı demek istiyorlar? Yoksa fail değişince zulüm karşısında susan dilsiz şeytan olmuyor mu?
Siz de fark ettiniz mi?
Bir ay önce Beytüşşebap'da operasyonda öldürülen 16 yaşındaki Heybet Güngen'in ne kendisi, ne cenazesi, ne kardeşinin askerde olması haber değeri taşımadı, taşımıyordu. Ama bir ay sonra bir ABD'li muhabir geldi, aynı mevzuyu haber yapıp yayınladı ve bütün haber sitelerinde "çarpıtılarak" yayınlandı. Peki ama gerçekte hangisi haberdi? Güngen ailesinin trajedisi mi, ABD'de haber olması mı?
Yoksa değersizlik duygusuyla yanıp kavrulan bu ülke, var olduğuna, değerli olduğuna ancak Avrupa ve ABD kendisinden bahsedince mi inanıyor? Yoksa kendisi hakkındaki haberleri Amerika'dan aldığı için mi kendisinden, ülkesinden, ne olduğundan, değerinden bu kadar habersiz?
Siz de fark ettiniz mi?
İlk sınır ötesi hava harekatı başladığında Türkiye Kandil'i bombalarken, İsrail de Gazze'yi bombalıyordu. Yine birkaç gün öncesine kadar Türkiye sınırötesi kara harekatı yaparken İsrail de yine Gazze'yi bombalıyor, onlarca Filistinliyi öldürüyordu.
Yoksa Türkiye ve İsrail çirkin bir anlaşmaya mı vardılar: Birbirimize karışmayalım; öldürelim, çirkinleşelim. Yoksa bu düşman kardeşler giderek birbilerinin ikizi mi oluyorlar?
Siz de fark ettiniz mi?
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül birkaç hafta önce moral vermek için Çukurca'daki askeri birlikleri ziyarete gittiğinde tam da Irak'taki Amerikan birliklerini ziyaret eden Başkan Bush'a ve Obama'ya benziyordu. Ama ABD bir işgalci devlet, ordusu bir da işgal ordusuydu. Peki ya Türkiye ve ordusu?
Yoksa devlet doğuya her gittiğinde Kürt vatandaşlarından gasp ettiği insan haklarının yarattığı ağırlığı hissedip bir kimlik bunalımı mı yaşıyor? İçten içe kendini bir işgalci gibi mi görüyor? Yoksa bu tavır TC'nin bilinçaltının bir dışavurumu mu?
Siz de fark ettiniz mi?
Bu hükümet hiçbir sorunu çözmüyor, sürekli kendi şablonlarını dayatıyor. Kendi şablonunu zorla kabul ettirinceye kadar erteliyor çözümleri. Önünde iki temel mesele var: Kürt sorunu ve yeni anayasa. Ama iki konuda da kamuoyuna sunduğu somut bir çözüm önerisi yok.
Kürt sorununu dağları bombalayarak ve insanları hapse atarak halletmeyi düşlüyor. Yüzde 10 barajıyla seçilmiş bir meclisin, milletvekilleri cezevinde bir meclisin savaş halinde ve tutuklama terörü altında bir ülkede meşru bir anayasa hazırlayacağına inanıyor.
Hırs küpüne dönmüş: Ordusu bombalıyor. Basını susuyor. Yargısı korku gazları salıyor muhalifler üzerine; gözüne kestirdiğini tutukluyor.
Siz de görüyor musunuz? (BK/HK)