Seçilmiş milletvekilleri cezaevinde. (İkisi eşbaşkan toplam 11 vekil tutuklandı.) Seçilmiş belediye başkanları cezaevinde. (76 Belediye eşbaşkanı tutuklu.) Belediyeler gasp edilmiş. (BDP’nin kazandığı 10 ilin 9’una 96 ilçenin 43’üne kayyım atandı.) Şehirler yerle bir. (Başta Cizre, Sur, Nusaybin, Şırnak, Yüksekova olmak toplam iki şehir merkezi ve 23 ilçede mahalleler yıkıldı.) İnsanlar sersefil sokaklarda. (Yaklaşık 500 bin sakin göç etti. Nereye? Ne şartlarda?) Gazeteciler cezaevinde. (Toplam 147 gazeteci tutuklu ve 6 gazeteci 20 gündür gözaltında!) Gazeteler ve televizyonlar kapatıldı. Akademisyenler işten atıldı. Dernekler kapatıldı. On binlerce insan işten çıkarıldı. İnsanların kazanılmış haklarına, maaşlarına, mallarına el konuldu. Sokaklar gösterilere kapatıldı.
Mağdurların büyük çoğunluğu HDP’liler, HDP bileşenleri ya da destekçileri ve bu hukuk dışı süreçte AKP’nin yanında olmayı reddedenler. Seçme, seçilme, örgütlenme, iskan, çalışma, ifade, haber alma, gösteri yapma, mülkiyet gibi en temel insan hakları en Kürtleri hedefleyen, en muhaliflere zarar veren yanlarından ihlal ediliyor. Ülkede adaletsizlik kol geziyor. Korku solunuyor her yerinde.
Ve bu arada, bu ideal koşullarda, anayasa değişikliği için görüşmeler yapılıyor. Yukarıdaki gelişmeler olurken sessiz kalan, milletvekilleri dokunulmazlıkları kaldırılırken “Anayasaya aykırı ama ‘evet’ diyeceğim” diyen, bu ülkenin yurttaşları onca bedel ödemişken hala “bir bedel ödenecekse o bedeli ödeyen önce ben olacağım” gibi manasız sözler edebilen ana muhalefet partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve partisi mecliste “direniş” kararı alıyor. İnsan hayret ediyor: Bu kadar köklü, örgütlü bir parti gelişmelerin buraya aktığını görmezden gelsin; kendisine kurulan bütün "siyasi tuzaklara" düşsün; kaynaklarını, seçmenlerini, örgütlerini hiç kullanmasın; dursun, dursun, dursun ve sonunda “direniş” mevziisini mecliste kursun?
İnsan sormak istiyor: Biraz geç kalmadınız mı? Hayır, yine de, her şeye rağmen geç kalmadınız. Bu anayasa değişikliğinin geçmemesi için elden gelen her şey yapılmalı ama ne gücünüzün ne işlevinizin farkında olmadığını gösterdiniz. Koskoca partiyi bir STK gibi yönettiniz, milyonlarca seçmene kendini aciz hissettirdiniz.
“Kanun diye, kanun diye kanun tepelendi” diye yazıyordu bundan yüz küsur yıl önce Tevfik Fikret. Daha dün söylenmiş gibi. Ama yüz küsur yıl sonra, “Kandırıldım diye, kandırıldım diye herkesi kandırdım” diye çınlayan bir kahkaha da eşlik ediyor sanki şimdi ona. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu noktaya gelene kadar neredeyse herkesin koluna girdi. Herkesle dans etti. İstediğini elde ettikten sonra hepsini bir kenara attı, ortada bıraktı. Kişisel ilişkilerden, büyük ittifaklara kadar. İç politikada da, dış politikada da.
Son olarak, çözüm sürecinde Kürtler ya da HDP askerin ya da ordunun pasifize edilmesi için kullanıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ekibi 7 Haziran 2015 seçimlerinden itibaren o güne kadar birlikte bir siyasi proje yürüttüğü sanılan Kürtlere saldırmaya başladı. Biraz barış sürecini iyi değerlendirip oylarını neredeyse iki buçuk katına çıkaran HDP’ye yönelik siyasi hınçla. Ama başka hesaplar da yaparak.
Şu anda cezaevinde olan gazetecilerden Kadri Gürsel iki seçim arası süreçte bu hesabın literatürde “siyasi yamyamlık” olarak anıldığını söylüyordu ve AKP’nin o zamanki (pratikte hiçbir karşılığı olmayan ve bugün kös kös geri çektiği) Başika’ya asker gönderme gibi (Bugün aynı şey El Bab için söylenebilir) milliyetçi duygulara hitap eden hamlelerindeki asıl amacın MHP’yi yutarak mecliste çoğunluğu elde etmek olduğunu yazıyordu. Bu hamlelerle AKP MHP’ye kayan oyların yüzde 4,39’unu geri aldı ama yetmedi.
Mecliste çoğunluğu elde edemeyen AKP şimdi parti içi muhalefete karşı koruyup kolladığı Bahçeli’nin, dolayısıyla MHP’nin koluna girdi. Yukarıda sıralanan HDP’ye ve kitlesine yönelik siyasi ve fiziksel şiddetin herhangi bir sorunun herhangi bir şekilde çözümüyle bir alakası olmadığı, yalnızca “Kürt annesini görmesin” zihniyetindeki milliyetçi seçmen kitlesinin gönlünü hoş etmek için yapıldığı açık. Yine bakanların bıyıkları ve demeçlerinden, ikide bir ısıtılıp gündeme getirilen “idam” taleplerine ve Suriye’deki El Bab harekatına kadar tüm siyasi eylem ve söylemler aynı doğrultuda işliyor.
Son KHK’yla ilkokul mezunlarına uzman çavuş olma hakkı tanıyan yasal düzenlemelerin de aynı kitleyi hedef aldığı söylenebilir. MHP’lilerin bu aralar devlet katındaki işlerinin de hızlıca hallediliyor olması da kuvvetle muhtemel. Eğer Anayasa değişikliği teklifi Meclis’ten geçecek olursa, referanduma doğru Kürtlere yönelik şiddetin ve söylemin dozu daha da artacaktır. El Bab kapısına yığılan TSK güçleri milliyetçi duygulara oynamak için ABD’ye rağmen PYD güçlerine saldırabilir.
Velhasıl, görünen o ki, Ankara’da AKP ve MHP’nin karşılıklı oynadığı bu çiftetelli referanduma kadar sürecek. Sonra da MHP tarihin tozlu raflarındaki o zavallı yerini alacak. Çünkü Türkiye artık legal siyasi mücadelenin pek bir anlam ifade etmediği bir ülkeye dönüşecek. (BK/NV)