Kahvaltı yapmadın bu sabah, sadece bir fincan kahveni yudumlarken bir de sigara yaktın yanında. Evinin balkonuna çıktın... Yetmedi özgürlük, çekemedin temiz havayı içine, inip parka çıktın... Elinde kahvenle tüm umutsuzluğunu doğaya saldın... Sigaran biterken, sönmeden, diğerini yaktın... Kaçıncıyı içiyorum hesabı yapmadın... Evine dönerken mahalle bakkalına uğradın... Biraz alkol, şarap hüznün en güzel mezesidir ve sen en sevdiğin şarabı aldın... Sigara paketini kontrol ettin, yeteri kadar aldın... Şarabın yanına küflü peynir aldın... Yüreğinin acısı gibi acıtsın istedin yüzünüzü şarap ve peynir... Cabata ekmeğini de unutmadın... Madem şarap var, zeytinyağlı ekmeksiz kalmadın...
Kitaplığının karşısına geçtin... Tozlarını silmeden indirdin birkaç kitabı raftan... Biraz Özdemir Asaf, bolca Oruç Aruoba, birkaç demet Nazım Hikmet... ve başkaca sevdiğin şairlere ulaştın... Sohbet ettin sayfalar arasında biraz... Uzandığın kanepede yanı başında sana sırnaşmaya çalışan kedin, sehpanın üzerinde dolu küllük, yarılanmış şişesiyle şarap ve keman sesleri... Farid Farjad sohbete yoldaşın oldu Aruoba ile...
Bütün bu sohbette sana ne söyleyeceklerini umuyorsun ki? Hüznün damladığı camlardan silip geçecek mi korkunç sağanağın izlerini... Şiir mi başaracak bunu, nameler mi? Hakikaten kim başaracak bunu? Ne zaman pırıl pırıl buğusuz camlardan bakacaksın dünyaya?
Camlar hüznün yağmur damlalarından bulanıklaştı da ondan mı görmüyorsun dünyayı, görülecek bir dünya yok da ondan mı? Buğulanmayan ne kaldı hayatında?
O kadar çabuk pes etmek yok... Dünyanın üzerindeki buğuyu kaldırmak istercesine yine attın kendini sokaklara... Bir kentin sokakları ne kadar sahte, ne kadar yabancıysa; sen de bu dünyaya o kadar yakın, o kadar tanıdıksın işte... "Sokak, gerçeğin aynasıdır" yalanına inanacak mısın? Öyleyse sen sokağa da ait değilsin... Olmuyor, yapamıyorsan dön evine... Biraz daha Asaf, biraz daha şarap, biraz Yasmin Levy... Görememeye başlamak kendini, onu, dünyayı... Onu görünce göreceksen dünyayı, biraz daha şarap, biraz daha Aruoba...
Onu görünce anlayacaksan kendini, biraz daha kahır biraz daha çaba... Onu görünce olacaksan, var olacaksan onu görünce, biraz daha keder biraz daha çaba... Hüznün sağanağı buğuladığında camlarını evinin, pencereyi açıp onu görmeye çalışacaksan; biraz daha soğuk, birkaç tane daha yıldız, az biraz umut... suzluk...
Gecenin tüm yorgunluğu, şarabın olanca sarhoşluğu, kederin sonsuz solgunluğunu örtüp üzerine, uyuyacaksan bu gece... Biraz daha umut, biraz daha çaba... Bu melankoliyi, bu arabeski bırakacaksan ardından... Biraz daha umut, biraz daha çaba...
Günaydın olursa, işte umut orada... (SY/EÜ)