Psikoloji bilimi ve mesleği dahil olmak üzere tüm sosyal bilimler tarihsel ve politiktir. Dolayısıyla, psikolojinin nesnesi olan insana dair tüm yaklaşımlar, kuramlar ve uygulamalar da bu tarihsel ve politik bağlamdan bağımsız biçimde tartışılamaz.
İçinde yaşadığımız kapitalist sistem kendi ahlakını yaratırken buna uyum sağlamayan bireyleri ötekileştirmektedir. Günümüz ana akım psikoloji paradigması da kapitalist sistemi ve ahlakını güçlendirecek bir insan kurgusu yaratmakta ve bu köleleşmiş insan üzerinden normali tanımlamaktadır.
Bu insan kurgusunu yaratırken temel aldığı değerler cinsiyetçi, heteroseksist, kendisinden olmayanı normalin dışına atan burjuva ahlakın değerleridir. Bu değerlerin dışında kalan bireyler; psikoloji bilimi tarafından patolojikleştirilmekte ve özgür seçimleri ile kendi kaderlerini tayin etme hakları yok sayılarak, metalaştırılmaktadır.
İnsanları normal olanlar ve diğerleri şeklinde kategorize eden ana akım psikoloji kuramları, insanın bu kuramlara sığmayacak kadar zengin ve anlamlı bir varlık olduğunu göz ardı etmektedir. Böylece içinde yaşadığı sosyal yapıların dışına itilen ve "psikoloji hücrelerinde" tecrit edilmeye mahkum bırakılan insan, kendisine hizmet sunulması için yaratılan psikolojinin kölesi olmaktadır.
Kapitalizmin böl-parçala-yok et anlayışına paralel biçimdeki psikolojik kuramların moleküler analizleriyle, güçlü ve onurlu bir insan yaşamının oluşturulamayacağı açıktır. Bu psikolojik / pozitivist analizler insanı kendisine yabancılaştırmakta; barış, dayanışma, sevgi ve aşk gibi insani değerleri pragmatik bir anlayışla insandan ayırmaktadır.
Psikolojinin, kapitalist ahlaka bağlı çalışma alanlarından birisi de "eşcinseller" ve "eşcinsel kimlik" olagelmiştir. Bilindiği üzere eşcinsel bireyler din, hukuk, eğitim, ordu gibi kapitalizmin tüm kurumları tarafından ötekileştirilmiş, yok sayılmış, mahkum edilmiş ve hatta katledilmişlerdir.
Bu durumla paralel olarak, psikopatoloji alanında bir hastalık olarak tanımlanan eşcinsellik her ne kadar yaklaşık 20 yıl önce tanılama sistemlerinden çıkarılmış olsa da, halen birçok psikoloji alanı çalışanı eşcinselleri tedavi etme anlayışıyla, insanı ve duygularını kar kapısı olarak görmeye devam etmektedir.
Burjuva ahlakıyla temellendirilmiş bu tarz psikopatolojik yaklaşımlarla ötekileştirilen, aşağılamalara ve tehditlere maruz kalan eşcinsel bireyler elbette ki, yine aynı ahlak anlayışıyla kurgulanmış topluma uyum sürecinde problemler yaşamaktadırlar. Ancak yaşanan bu sorunların nedeni eşcinsel bireylerin kimliği değil, güçlendirilen bu homofobik toplum kurgusudur.
Toplumun geneline yayılan homofobi nedeniyle eşcinsel bireyler ve aileleri yaşanacak sorunların nedenini eşcinsel kimlik olarak görüp, psikolojik yardıma başvurmaktadırlar. Ancak psikoterapi tanıklıkları ve yapılan araştırmalar göstermektedir ki, eşcinsel bireylerin kimliklerinin dönüştürülmesi üzerinden yürütülen psikoterapi süreci, eşcinsel bireyler için önemli zorluklar yaratmakta, "normal" bireyleri "patolojikleştirilmektedir".
Son yıllarda, ana akım klinik paradigmalarını kapitalist burjuva ahlak anlayışı ile birleştiren psikoloji alanı çalışanları, eşcinsellerin tedavisini yeniden gündeme getirmekte, eşcinselliğin dönüştürülebileceğine dair kılavuz kitaplar yayınlamaktadırlar.
Zorunlu heteroseksizm anlayışından yola çıkan, eşcinselliğin yayıldığını iddia ederek, bunu durdurmak için terapilerde onları dönüştürmeyi temel hedef seçen psikoloji alanı çalışanları; homofobiyi güçlendirmekte ve eşcinsel bireylerin ayrımcılığa uğrama pratiklerini artırmaktadır. Eşcinsellerin tedavisi yaklaşımı çerçevesinde yürütülen tüm bu süreçler, eşcinsel bireylerin psikolojik sağlığı açısından zararlı sonuçlara neden olabilmekte ve en temel etik değerleri ihlal etmektedir.
Ayrımcı pratikler üzerinden, eşcinseller bireylere zarar verebilecek bu yaklaşımdaki uzmanlara psikoloji alanı çalışanları tarafından ciddi bir tepki ortaya konulmamakta, yasal ya da moral bir yaptırım uygulanmamaktadır.
Hem psikolojik sağlık açısından zararlı olan, hem de ciddi etik ihlaller içeren bu yaklaşımlara bir an önce son verilmeli, psikoloji alanı çalışanları bu tarz homofobiyi besleyici ve eşcinsel bireyler için ciddi sorunlara neden olacak uygulamaları derhal terk etmelidir. Eşcinsel bireyleri tedavi etmeye çalışan psikoloji alanı çalışanlarına karşı tüm diğer psikoloji alanı uzmanları ve mesleki örgütlenmeleri homofobi karşıtı psiko-politik konumlarını ilan etmelidir. (BB)
* Sedat Yağcıoğlu, psikolog, [email protected]
* Kıvılcım İlbaşı, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Psikoloji Bölümü Öğrencisi, [email protected]
*Başlık dahil, boşluklarla birlikte toplam 523 vuruş.
**Başlık, Dr. Cem Keçe'nin "Eşcinsellik Kader Değildir" adlı kitabına cevap niteliğindedir.
***Metin, Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği Genç Grubu ve Toplumsal Dayanışma için Psikologlar Derneği Girişimi'nin 16.01.2009 tarihli basın açıklamasının genişletilmiş halidir.