Fotoğraf: Marmaris / Anadolu Ajansı
Tıp dilinde Covid 19 olarak anılan koronavirüsün yapısı, mutasyonu, yayılması, sağlık önlemleri gibi konular tıbbi uzmanların işi. Virüsü etkisiz kılarak insanda hastalık yapmasını önleyecek aşı vb. ilaçları da yine tıpçılar bulacak.
Ne yazık ki her alanın uzmanı pozisyonundaki belirli sayıda kadro yine medyada arzı endam etmekteler. Sosyal medyada binlerce asparagas haber ve videolar yayınlanmaya devam ediyor. Tehlikeler, belirsizlikler, korkular, felaketler karşısında rivayet yayıcılarının ve bu rivayetleri okumak, dinlemek isteyenlerin çoğalması bir ölçüde anlaşılabilir. İnsan hikâye dinlemeye, aldatmaya, aldanmaya eğilimlidir.
Ancak bu koronavirüs tehlikesi, başka bir tehlike. Öyle ki, hiç kimse bu tehlikeden azade değil! Koronavirüsün insandan insana geçmesi ve geometrik biçimdeki yayılışı, yani bir kişinin pekâlâ onlarca kişiye virüs bulaştırabilmesi ve onlarca kişinin de yüzlerce kişiye bulaştırabilmesi ve bunun yayılma eğrisinin hızla yükselmesi, bu virüsü, hastalık yapan diğer virüslerden ve mikrobik salgınlardan farklı kılmaktadır.
Koronavirüsün iki aylık sürecinin de gösterdiği gibi, aldatma ve aldanma eğilimlerinin, virüs olayını dini inançlara indirgeyerek rehavete kapılmanın hiçbir anlamı yok. Hele koronavirüsün laboratuvarda üretildiği, aşısının da çoktan bulunduğu, bunu yapanların çok para kazanacağı veya koronavirüsün dünya nüfusunu (özellikle sisteme yük olarak görülen yaşlı kesimi) köklü bir planlamaya tabi tutacak bir üst akıl işi olduğu gibi komplocu, paranoyak görüşlere kapılmak, öğrenme, düşünme zahmetine katılmaksızın işin kolayına kaçmanın bir yoludur. Özellikle son on yıldır AKP iktidarı tarafından bu bakış tarzı topluma sürekli pompalandı. Bu propaganda toplumun azımsanamayacak bir kesiminde de tuttu.
Koronavirüsün sonuçlarını daha tam olarak görmedik. Ancak gördüğümüz kadarıyla tarihteki diğer salgınlardan çok farklı olduğu kesin. Toplumların son iki bin yılında görülen veba, çiçek, kolera, sıtma, grip, son dönemlerde ebola, sars belli başlı salgın hastalıklardır. Tıp bilimi birçok hastalıkla birlikte bu salgın hastalıkların da tedavisini buldu. En kısa zamanda koronavirüsün de aşısı bulunacak.
Koronavirüs hastalığının iki boyutu
Bütün salgın hastalıkların iki boyutu vardır: Sağlık ve ekonomik. Ancak şimdiye dek görülen salgın hastalıklar, bölgesel ölçekliydi. Örneğin Avrupa vebadan kırılırken dünyanın diğer yerlerinde veba diye bir sorun yoktu. Kolera ABD’nin bir bölgesini etkilerken veya çiçek Latin Amerika’ya İspanyollar tarafından getirildiğinde o koskoca İnka ve Maya uygarlığı yok olurken dünyanın diğer bölgelerinde bu salgınlar yoktu. Dolayısıyla hastalık nedeniyle olan insan kayıpları ve ekonomik kayıplar o bölgeyle sınırlıydı.
Koronavirüs salgını ise, küresel. Dünyanın neresinde insan varsa, koronavirüs orada olabilir. İklim, sınır, pasaport, kan grubu, siyah derili, sarı benizli, Hıristiyan, Müslüman, dinli, dinsiz, Türk, Alman, köylü, işçi, patron, siyasetçi vb. ayırdı olmaksızın herkes virüsün nesnesidir! (Kimileri büyük maddi ve politik imkânlara sahip oldukları için daha iyi korunabiliyorlar.)
Tarihteki bu salgınlar bölgeseldi. Koronavirüs salgını ise, küresel.
Bu ne anlama gelir?
Çok açık! Örneğin İtalya’da veba varken, İtalya’da buğday bittiğinde pekâlâ Osmanlı’dan buğday, Mısır’dan pirinç alabilir. Avrupa “İspanya gribiyle” kavrulurken pekâlâ İran’dan, Çin’den, Afrika’dan gıda temin edilebilir.
Bütün dünya aynı sorunun pençesinde kıvrandığında, gıda sorunu yaşayan yerlere kimler ne ölçüde yardım edebilirler? Bu sorunun şimdiden net bir yanıtı olamaz. Bazı soruların yanıtları, sorunun son aşamalarında ortaya çıkar.
Koronavirüsün sonuçlarını daha tam olarak görmedik. Fakat umutsuzluğa kapılmanın gereği yok. Virüs etkilerini artırarak devam ettirecek ve ulaştığı tepe noktasında bir süre stabil devam edecek ve düşüşe geçecek. Bunu bir bilgiçlik ya da tıpçıların alanı üzerine söz söyleme anlamında görmeyiniz. Doğanın ve mikroorganizmadan insana, bitkilerden hayvanlara varıncaya kadar onun bir parçası olan yaşamın dinamikleri böyle çalışır; doğar, büyür, değişir, dönüşür. Canlılar kendilerine musallat olan diğer virüslere karşı bağışıklık sistemi geliştirerek savunmaya geçerler vb. Virüse karşı aşının bulunması, virüsün doğal süreç içerisindeki yıkımını bir an önce önleme çabasıdır. İnsan kendini hasta eden, öldüren bu virüse karşı gerekli tedavi yolunu bulacak ve bu virüs tarihe büyük bir olay olarak geçecek.
Bu büyük olay, birçok toplumsal ve insani sorunlarımızı gözümüzün içine soktu. Dünya eski dünya olmayacak biliyoruz, ama ne kadar, nasıl değişecek, bilmiyoruz.
Bu virüs bize sağlık sistemimizin kötü olduğunu gösterdi. Paralı ve yer yer soyguncu niteliklere sahip özel sağlık sistemi ve kamu sağlığı yetersizliği yerine sağlık sisteminin yeni baştan bir halk sağlığı esasıyla düzenlenmesi gerekir. Bu virüs bize üniversite hastanelerinin çökertilmesinin, Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü gibi sağlık kurumlarının kapatılmasının acı sonuçlarını gösterdi. Bu virüs bize Şehir Hastanelerinin sağlık amacında yetersizliğini gösterdi.
Bu virüs bize ekonomik sorunlarımızın ne denli büyük olduğunu gösterdi ve göstereceği de daha geride. Bu virüs bize tarım sektörünün ne halde olduğunu daha açık ve yakıcı şekilde gösterecek.
Bu virüs bize bilimsel eğitimin ve AR-GE’nin ne denli önemli olduğunu gösterdi.
Bu virüs bize adalet sistemindeki bozukluğu daha da derinleştirecek bir af fırsatçılığını gösterdi. Bu virüs bize kanal projesinin bir parçası olan ihaleyi yapacak bir iktidara sahip olduğumuzu gözümüzün içine soktu, tabi anlayana.
Bu virüs bize iktidarın toplumun sorunlarından ne kadar kopuk olduğunu, başka dünyalarda yaşadıklarını gösterdi.
Devletlerin, hükümetlerin, yöneticilerin, askeri güçlerin, silahların, paranın, rantın ve bilumum politik şişinmelerin koronavirüs karşısında diz çöktüğünü gördük.
Liste uzatılabilir.
Kısacası kapitalist toplum yapısının, neoliberal politikaların, çevreyi ve insanı gözetmeyen üretim süreçlerinin, gelir dağılımındaki korkunç eşitsizliğin, kamu kaynaklarını talan eden iktidarların insanlığa yıkıcı maliyetinin tartışılacağını umuyorum.
Yalnız bölgesel değil küresel sorunlarla da nasıl başa çıkılacağı sorusunun, önümüzdeki dönemin temel tartışması olmasını umuyorum. Çünkü dünyanın bir yerinde başlayan bir sorunun yerelde kalmayıp nasıl küresel hale geldiğini gördük. Bu evrensel zorunluluğun demokratikleşmeyi yayacağını umuyorum.
(HŞ/DB)