İnadına bahar, inadına yaşam var her yerde. Parklar kapalı ama sanki inadına taşmış gibi park dışına ağaçların çiçekli dalları.
Ortamın bütün ağırlığına rağmen bir hafiflik kaplıyor insanın içini.
Bu sabah her pazar koşmaya gittiğim parkın etrafında, maskemi ve güneş gözlüklerimi de takarak dolaşmaya gittim, evden çıkmadan alışkanlıkla baktığım aynada kendimi tanıyamadım!
Hayatımda hiç duymadığım kadar kuş sesi geliyordu parktan, adeta bir konser! Daha önceki pazar sabahları hiç duymadığım bir konser, kaçırmışım. Hipnotize bir halde dolaştım, İçerdeki bin bir çeşit çiçeğe özlemle uzaktan bakarak ve kuş konserini dinleyerek.
Fransa’da gerekli kurallara uyarak; sosyal uzaklık mesafesi; iki kişi arasında bir metre, kuralına uyarak, evinin bir kilometre çevresinde, bir saati aşmadan yürümek serbest. Daha önce koşmakta serbestti ama çok suiistimal edildiği için sanırım spor ve koşu saatleri kısıtladı Paris te ve 30 büyük şehirde; Fransa’da bu kararı belediyeler alıyor valiliğin de kabulüyle.
Paris’te koşu saatleri sabah 9 öncesi ve akşam 19 sonrası. Günlerin uzadığı ve havanın güzelliğiyle birlikte dün akşam St. Martin kanalının etrafında koşanlar bir maratondaki kadar yoğundular. Sanırım yeni kısıtlamalar eklenecek.
Paskalya
Bugün ikinci 15 günlük karantinayı bitiriyoruz, yani bir aydır kapalıyız. Macron bugün televizyonda konuşacak ama herkes karantinanın en az 15 gün daha uzatılacağını biliyor, soru daha ne zamana kadar süreceği!
Bilim çevreleri olayın başında altı ay demişlerdi, şimdilerde Noel diyenler var. Herkese resmi uyarı var yaz tatili için fazla plan yapmayın diye!
Hiç böylesine bir bilinmezlik yaşanmamıştı İkinci Dünya Savaşı’ndan beri.
Karantinanın insan sağlığını tehlikeye atmadan kalkması için bir şartta toplumun yüzde 60’ının virüse karşı bağışık kazanmış olmasıdır, ama Seroloji ve testin Almanya’nın tersine yaygın olarak yapılamadığı Fransa’da bu sayının yüzde 5 ile 10 arasında olduğu sanılıyor. Şu anda aşı da olmadığına göre uzun süreceğe benziyor.
Bahar derken aklıma “Paskalya” geldi. Hıristiyanlığın önemli kutsal günlerinden biri olan, ailelerin Noel dışında yılda ikinci kez bir araya geldikleri bu günde hüzünlü bir ambiyans vardı her yerde!
EPHAD’da (yaşlılar evi) yaşasalardı böyle bayramlarda evlere alınan yaşlılar olmadan, aile fertleri ayrı ayrı yerlerde kutladılar Paskalyayı.
Balkona bakarak telefonla
Bugün parkın etrafında bir baba ve yanındaki 10 yaşlarındaki oğlu yolun karşı tarafındaki, yukarıdaki balkona bakarak telefonla konuşuyorlardı, baktım büyükanne ve babayla bayramlaşıyorlar, telefondan gelen sesleri doğrudan duyabiliyordum.
Bir ara büyük anne dayanamadı “gelin” dedi, ama oğul “hayır sizin için risk almak istemiyoruz” dedi. Uzaktan yarı telefonla, yarı bağırarak konuşmalarını sürdürdüler, duygulandım.
Tarihte ilk defa bir Papa Vatikan’daki her yıl yüzbinlerce kişinin önünde verdiği urbi ve orbi kutsamasını en yakın çevresi olan 10 kişinin önünde verdi bu yıl. Kiliselerin kapalı olduğu ve ayin yapılamayan ilk Paskalya imiş bu yıl, bu kutsama savaş yıllarında bile yapılmış….
İyi gelen bir video aldım bugün çalışan arkadaşlardan; bizim hastanedeki çocuklar, sadece hastaneye ait olan büyük bir parkın içinde olduğumuz için çikolatadan yapılan Paskalya yumurtalarını personelin sabah erken sakladığı yerlerden bularak büyük bir sevinç yaşamışlar, ne güzel çocuk olmak, hastalık da dahil bir çok olumsuzluğu nasıl unutabiliyorlar yada bir kenara koyabiliyorlar!
Büyüdükçe masumiyeti ve daha birçok şeyi kaybettiğimiz kesin.
Bakalorya
Bir başka ilk de 1808’de Napolyon tarafından devlet diplomasi haline getirilen meşhur Bakalorya (Lise bitirme) sınavının iptal edilmesi, onun yerine devamlı kontrolün getirilmesi!
Bu toprak kayması gibi bir şey çocuklar ve aileler için. Bilinen bir gerçek ki bir yığın genç sene içinde iyi olmasalar da son bir iki ay çalışıp bakalaryolarını alabiliyorlardı. Yarı yolda oyunun kuralları değişti bu sene.
Maskeler
Geçen pazar tıp akademisi herkesin dışarı çıkınca maske takmasını önerdi. Bazı belediyeler hemen bunu uygulamaya koydular ama bunun kendisine getireceği yükümlülükleri yerine getiremeyeceklerini bilen hükümet ve valilikler bu kararları mahkemeye baş vurarak iptal ettirdiler.
Halbuki dünya deneyinden biliyoruz ki maske yüzde yüz olmasa bile koruyucu; bunun en iyi örneklerinden biri de Hong Kong; dünyanın kilometre kareye düşen nüfusun en yoğun olduğu şehirlerden biri olmasına rağmen Covid-19’dan ölen insan sayısını 250, bunda maske takmanın, el temizliğinin (hidro-alkolik losyonlar) ve sosyal mesafenin (en az 1 metre) önemli rolü olduğunu söylüyor yetkililer.
Bu arada komik sayılabilecek bir olaydan söz etmek istiyorum. 5 Mart’ta İçişleri Bakanlığı varolan bütün maskelere el koyma kararı aldı; İsveç kökenli Molnlycke şirketinin Lyon’daki deposundaki 4 milyon maskeye el koyuyorlar; şirket bunların İsveç’e satılmış olduğunu iddia ediyor ama polis maskeleri alıyor. Bu olay tam bir diplomatik soruna dönüştükten sonra 2 Nisan’da maskeler geri verildi.
Amerika’nın Çin’den kalkan maske dolu uçakları hedeflerinden caydıracak paraları havaalanlarında ödediğini bütün dünya biliyor. Yani savaş içinde savaş!
Bez maskeler de piyasaya çıkmaya başladı, Nice belediyesi parasız olarak dağıtmış, nasıl maske yapılacağına ilişkin videolar revaçta bu ara.
Patronlar fabrikalar açılsın istiyor
MEDEF(yani işverenler sendikası) Karantinaya rağmen fabrikaların açılmasını öneriyor, hatta MEDEF başkanı Geoffroy Roux de Bézieux Figaro’ya verdiği demeçte daha ileri gidip, açığı kapatmak için iş süresinin uzatılmasını da teklif edince kıyametler koptu.
Halbuki Macron bile açıkça “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” demişti! Bu mu acaba eskisi gibi olmamak? Fransa da sağlığın hiçbir şey üretmediğini de söylemişti bir ara işverenler. Diğer bir liberal olan Boris Johnson gibi hasta olmaları mı gerekiyor, diye düşünüyor insan olayı anlamaları için!
Michelin (araba lastiği fabrikası), önce aynı fabrikada maske imal ettirip herkese dağıttıktan sonra, bir metre mesafe kuralına saygı göstererek fabrikayı açtı. Onu Renault ve Peugeot’nun takip edeceği söyleniyor…
Dayanışma
Karantinada güzel şeyler de olabiliyor. Birçok apartmanın kapısında bu bina dayanışma yapıyor (immeuble solidaire) diye afişler var! Paris belediyesi bu inisiyatifi 2003’te aşırı sıcaklarda ölen yaşlılar olayından sonra her yaz başında yapıyordu ama bu yıl karantina ile olay başka bir önem kazandı.
Daha önce “komşular günü”nü uygulamaya koyan “dayanışan komşular “(voisins solidaires) derneğinin inisiyatifi de aynı yönde. Mahallenizdeki yada apartmanınızdaki yardıma ihtiyacı olan insanları biliyorsunuz ve onların alışverişlerini, eczane ihtiyaçlarını yerine getirebiliyorsunuz, düzenli haberlerini soruyorsunuz vs.
Dayanışma kırsal kesimde başka bir şekil alabiliyor. Örneğin çilek tarlalarında çalışarak; Fransa’da çilek ve bir çok ürünün toplanması yabancı işçiler sayesinde yapılıyor, özellikle de şimdilerde Polonyalı işçiler sayesinde.
Daha önceleri Portekizliler ve İspanyollar yaparmış bu işi, tabi ki Araplar da. Ama Polonyalılar bu yıl gelemediler, onların yerine büyük şehirlerden kırlara doğru giden insanlar (177 bin gönüllü) bu hizmeti yapmaya çalışıyorlar, meyve ve sebzeler tarlalarda çürümesin diye, kendilerini ise yarar saymakta bir başka boyutu olsa gerek bu dayanışmanın…
Ölümler ve düşündürdükleri
Küçücük bir ARN parçasının bize verdiği dersten neler çıkarabiliriz? Hepimiz biliyoruz Covid’den ölümler artmaya devam ediyor ve edecek. Bu sayı dünyada 100 bini geçerken, ABD 20 bin ölümle liste başı oldu, onu İtalya ve İspanya izliyor, Fransa 4. Sırada 14 bine yakın bir kayıpla, sadece Paris civarın da 3 binin üzerinde ölüm var. Reanimasyon servisleri dolu, hastalığa yakalanan sağlıkçı sayısı 4 bin civarında!
Dünyada virüsün bulaştığı insan sayısı 1,3 milyonu bulurken hastalık tam da korktuğumuz gibi Afrika’ya yayıldı ve durum çok kritik. Bu insanlık için tam bir felaket olabilir; sağlık donanımının en az olduğu, nüfusun en yoğun olduğu ve ayrıca kötü beslenmenin en yoğun olduğu bir kıtada…
Fransa’da Covid dışı ölümlerde de artış var örneğin kalp, şeker hastalığı ve kanserden.
İnsanlar hastaneye, doktora gitmekten korktukları için daha az hizmet alıyorlar, en son aşamada gidiyorlar doktora. Fransa’da aciller Covid+ ve Covid – olarak ikiye ayrılmış olmasına rağmen.
Geçtiğimiz günlerde yakın bir arkadaşım Paris’te reanimasyon servisinde çalışan bir doktor arkadaşının yazdıklarını paylaşmış; 55 yaşında, sigara içmeyen şeker hastalığı, aşırı kilosu olmayan bir hasta bakıcının kendi servisinde nasıl çovid’den gelişen akciğerdeki damar tıkanmasından ölümünü yazıyor, bazen aynı gecede, reanimasyon servisinin yarısının ölümünü nasıl yaşayabilir bu personel? Paris civarında ilk salgının başladığı (mart başı) Beauvais’den bir reanimatör ağlıyordu konuşurken; kendimi bıraktım artık ekip için ayakta durmaya çalışıyorum diyordu!
Burn out mu dediniz? Öyle bir “lüksü” bile yok sağlık çalışanlarının şu anda!
Paris’in Saint Denis banliyösü yabancı nüfusunun yoğun olduğu ve Covid'den ölümlerin yoğun olduğu bölgelerden biri. Aşırı ölümlerin yanı sıra buradaki göçmen kökenli kişilerin bir başka sorunu da cenazeyi ne yapacakları; çünkü geleneksel olarak ülkelerine götürüyorlardı şimdiye kadar. Bu su anda mümkün değil, hem hastalık sebebiyle hem de sınırlar kapalı olduğu için.
50 yıl Fransa'da yaşamış olsalar bile memleketlerin de gömülmek istiyorlardı bu insanlar. Artık banliyö mezarlıklarında Müslüman kareleri açılmaya başlandı.
Fransa sınırlarını belirsiz bir tarihe kadar olarak kapattı!
Orhan Veli “Yaşamak” şiirinde diyor ki:
“Biliyorum , kolay değil yaşamak;
Ama işte
Bir ölünün hala yatağı sıcak,
Birinin saati işliyor kolunda.
Yaşamak kolay değil ya kardeşler,
Ölmek de değil
Kolay değil bu dünyadan ayrılmak”
Sağlıcakle kalın! Evde kalın! İyi bir hafta diliyorum (ÇCŞ/APA/DB)