Fotoğraf: Serhat Çağdaş / Anadolu Ajansı (İstanbul'da Covid19 tedavisinden sonra taburcu edilen 3 doktor ve 1 hemşire için düzenlenen törenden)
Zonguldak Valisi Erdoğan Bektaş sağlık çalışanları için “çalışırken kendilerini korudular ama dışarıda koruyamadılar, bize de yük oldular” gibi anlaşılması güç şeyler söyleyince kamuoyunun yoğun tepkisiyle karşılaştı. Tepki gösterenlerden birisi olarak kendisine teşekkür de edeceğim. Neden?
Türkiye’de şu anda kaç sağlık çalışanının COVID-19 hastası olduğunu bizler bilmiyoruz. Hele de il bazında!
Türk Tabipleri Birliği ve tabip odaları bazı illerde ulaşabildikleri ölçüde COVID-19 hastası sağlık çalışanlarının sayısını ve görevlerine göre dağılımını açıklıyorlar ancak Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanmış ilk ve son veri 1 Nisan tarihlidir. O tarihte tüm Türkiye’deki vaka sayısı 15.679 iken 601 sağlık çalışanının testinin pozitif olduğu duyurulmuştu. O günden beri resmi rakamları bilemiyoruz. Zonguldak hariç!.. Basın açıklamasından, Zonguldak’ta 17 Nisan itibarıyla 567 COVID-19 hastasının bulunduğunu ve bunların 137’sinin “kendisini koruyamayan” sağlık çalışanı olduğunu ilin en üst yöneticisinden öğrendik. Teşekkürüm, eksik de olsa bu bilgi için!
Bir ilde her dört hastanın birisinin sağlık çalışanı olması kırmızı alarm zillerini çaldırmalı! Öyle ki; 24 Mart’ta İspanya’daki 40.000 hastanın 5.400’ünün (%14) sağlık çalışanı olduğu “Virüs Avrupa’da binlerce sağlık çalışanını nakavt etti” diye duyurulmuştu.
Ülkemizde her gün bir ya da daha fazla sayıda hekimin, sağlık çalışanının COVID-19 nedeniyle yaşamını yitirdiği haberini alıyoruz.
Hekimler, hemşireler, bütün sağlık çalışanları olarak bizler COVID-19’lu/COVID-19 şüpheli hasta bakarken kendimizi Dünya Sağlık Örgütü’nün ve bilim kurulumuzun tavsiyeleri doğrultusunda koruyoruz. Daha doğrusu korumaya çalışıyoruz. Peki bunda ne denli başarılıyız? Bu sorunun yanıtını kim biliyor? Mesela Sayın Bakan biliyor mu? Acaba Bilim Kurulu biliyor mu? Hastane başhekimleri veya aile sağlığı merkezlerinin sorumlu hekimleri biliyor mu?
Bir hekimin, hemşirenin, hasta bakıcının, acil tıp teknisyeninin, laborantın, ambulans şoförünün, eczacı veya diş hekiminin korunmada ne kadar başarılı olduğunu, her birimizin neyi eksik veya yanlış yaptığını bilen kimse var mı?
Peki, bu bilgiye ihtiyaç var mı? Acaba bu, yetkililerce yanıtı merak edilen bir soru mu?
Yandaki fotoğraflardas üstteki Reuters, diğeri ise BBC Türkçe’nin yaptığı, Türkiye’deki iki farklı hastanede yatan COVID-19 hastalarına ilişkin belgesel filmlerden birer kare var. Fotoğrafların birinde, izleyeni duygulandıran, korunma gözlüğünün buğusundan gözleri zorlukla seçilebilen bir hemşire var. Biraz daha yakından baktığımızda bonenin altından kayarak açığa çıkmış ve hemşirenin terden ıslanmış alnına yapışmış birkaç tel saçı da fark edebiliyoruz. Alnın ve bu saç tellerinin hasta bakımı sırasında “tulumun kapüşonunun altında kalmış olduğunu dilemekten” başka bir şey gelmiyor elimizden. Bu ince ama yaşamsal detayı “görebilmek” ve buna dikkat edilmesi gerektiğini herkese bir kez daha hatırlatabilmek için böyle bir “veri” (bu örnekte, görüntü) işimize yarıyor.
İkinci karedeki çalışanın başındaki onarılmış mı yoksa amatör el imalatı mı olduğu anlaşılmayan, alın süngeri tel zımbayla tutturulmuş siperliği de bir “veri” olarak kaydediyoruz, tıpkı aynı filmde bir hekimin kulağındaki küpeyi not ettiğimiz gibi.
Hasta bakarken hastalığa yakalanmamak gerek. Bunun için de neyi yanlış, neyi eksik yaptığımızı bilebilmeliyiz. Sağlık çalışanları “hiç değilse” salgın süresince toplum sağlığının da en önde gelen güvencesidir. Sağlık çalışanlarını bulaştan koruyabilmek için bir şehirdeki veya ülkedeki toplam olgu sayısından daha fazla bilgiye, daha “lokal” ve hatta “tekil” sistematik analizlere ihtiyaç var.
- Acaba kimler “kendisini koruyamamış” da hastalığa yakalanmış, hemşireler mi hekimler mi teknisyenler mi?
- Tehlike daha çok nerede, aile sağlığı merkezinde mi hastanede mi fabrika atölye gibi işyerlerinde mi?
- Hastanedeyse yoğun bakımda mı COVID-19 polikliniğinde mi acil serviste mi?
- Hangilerimiz hastalığı evimize taşıdık?
Bize her gün televizyonlardan filyasyonun (COVID-19 teşhisi konulmuş hastanın teşhisten önce temas ettiği kişilerin aranması) salgınla mücadeledeki önemi anlatılmaktadır. Oysa sağlık çalışanlarının COVID-19’lularla temas ettiği çoğu zaman aşikardır. Burada; Sağlık Bakanı’nın “Temas, mesafe, izolasyon!” vurgusu da geçersizdir. Sağlık çalışanları için temas kaçınılmazdır ancak kendilerini korudukları için hastalanmazlar. Hastalandıklarında ise nasıl hastalandıklarını anlamaya çalışmak, sağlık çalışanlarını “Bir hasta daha evine dönebilsin, sevdiklerine ve onu sevenlere kavuşabilsin” diye canlarını ortaya koydukları bu mücadelede geri-bildirimsiz bırakmamak gerekir. O nedenle;
- Temas öyküsü dışında, COVID-19’a yakalanan personelin çalışma koşulları, aldığı kişisel koruyucu önlemlerin uygunluğu ve yeterliliği titizlikle incelenmeli, bulaşın bir korunma önleminin eksikliğinden kaynaklanıp kaynaklanmadığı bir kere de “başka gözler tarafından” kontrol edilmelidir.
- Herhangi bir yerde tespit edilen “herhangi bir” eksiklik veya hata ülkedeki bütün sağlık çalışanlarına günlük olarak duyurulmalıdır.
- Her sağlık çalışanına kendi çalıştığı tesisteki COVID-19’a yakalanmış çalışanların çalışma yeri ve muhtemel bulaş yoluyla ilgili “anonim” bilgi verilmelidir.
Sağlık Bakanlığı’nın çok yeni başlattığı akıllı telefon uygulaması hangi mahallenin daha riskli olduğunu bireylere bildirmekte, böylelikle yurttaşların kendilerini sakınması için bir tür kılavuzluk sağlanmaktadır. Bakanlık bu yolu, yurttaşların kendilerini hastalıktan koruması için değerli görmektedir. Benzer anlayışla, salgınla ön safta mücadele edenler, kendilerini ve çalışma arkadaşlarını korumalarına yardım edebilecek bilgiden mahrum bırakılmamalıdır.
(ÖŞ/DB)