Yönetmensiniz, hem de çok iyi bir yönetmensiniz, yaptığınız masalsı gerçeklikteki filmler dünyaca ilgi görüyor ve hatta türlü festivallerden onlarca ödüle layık görülüyor. Ancak; İranlısınız, siyaseten aktif olmanız, ülkeyi terk etmeniz ve elbet film yapmanız yasak. Ne yaparsınız...? Sanatlar susturulamayacağından, fikirler coştuğundan, tabi ki bir yol bulursunuz...
Jafar Panahi'ye hayranım. Hem de çok. Uzundur beklediğim son işi "Taxi Tehran" ya da Türkiye’de bilinen adıyla "Panahi'nin Taksisi" filmini dün dünyanın en huzurlu köşelerinden birinde izledim.
Panahi'nin 2015 yapımı Altın Aslanlı bu filmi, Türkiye'de de haziran sonu gibi vizyona girmiş ama pek alıcı bulamamıştı. Peki, yasaklı yönetmen Panahi, kendi memleketi İran'da, İranlılarla, İran'a rağmen bu filmi nasıl çekti? Son 5 yıldır yasaklı olan şahane bey, 2011'de "This is not a Film" ve 2013'te de "Closed Curtain" filmlerini çekmeyi başarmıştı. Ama bu sefer; şapkasını, gözlüklerini taktı, gülümsemesini kuşandı ve içi bir film çekmeyi başaracak şartlarda donatılmış taksisine binip, İran toplumunun nabzını, Tahran sokaklarında tuttu. Taksisine binen kişiler, İranlının türlü kısıtlamalarla sürdürmeye çalıştığı hayatının birebir aynası niteliğinde. Ellerinde bir fanus içinde tek palyaço balığıyla yaşlı kadınlar, motorsiklet kazası geçirmiş yaralı bir adam ve karısı, İran'ın içinde bulunduğu sosyo-ekonomik ve kültürel durumu tartışan adam ve kadın, Panahi'nin arkadaşı da olan feminist bir aktivist ve Panahi'yi tanıyan bir sinemasever olan Omid ve tabii ki yönetmenin gerçek hayattaki yeğeni, gönlümüzün sahibi, tatlı Hana Saeidi. Bu zor şartlar altında bile, yine kalbe dokunan, komik, insanın derdini anlatan, onurlu ve değerli bir film yapmış Panahi. Bu arada kendisi ülkeyi terk edemediği için, tatlı yardımcısı ve oyuncusu- yeğeni Hana, Berlin’de Altın Aslanı sevinç gözyaşları içerisinde amcası adına kabul etti. Rastlarsanız o görüntüleri de izleyiniz. Kendi filmlerinin yanı sıra, Nuri Bilge Ceylan ve Woody Allen'a da selam çakan anların olduğu film, Aranofsky'nin dediği gibi "filmlere gönderilen bir aşk mektubu adeta..."
TIKLAYIN - PERDENİN ARDINDAKİ PANAHİ
***
Jafar Panahi'nin suçuna gelince… Filmlerinde şeriatın gölgesindeki insanın toplumsal yaşama eşit bir şekilde katılma mücadelesini anlatan Panahi, Haziran 2009 ve Mayıs 2010 arasında ülkesinde tutukluydu. Sebebi ise “sanat aracılığıyla rejime karşı çıkmak”. Giriş- çıkışların çok katı kurallarla denetlendiği ülkede, hükümet istediği kişinin pasaportuna kendince “uygun sebepler”le el koyabiliyor. Tıpkı 2009 senesinde Panahi’ye yaptığı gibi. “İran sinemasının bugünü ve yarını” konulu bir konuşma yapmak için Berlin’e, 60. Berlin Film Festivali’ne gitmek isteyen yönetmenin pasaportu elinden alındı ve ülkeyi terk etme yasağı getirildi. Sebebi ise, Montreal Film Festivali’nde boynuna taktığı yeşil atkıydı. Bu renk atkı; cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında seçimin hileli olduğunu düşünen muhalif protestolarıyla doğan ‘”yeşil hareket”in bir simgesiydi ve bu da Tahran hükümetinden memnun olmadığının kanıtıydı. Son tutuklanmasının ardından, aylarca süren haksız mahkumiyetine son verebilmek için, içinde Robert Redford, Martin Scorsese, Robert de Niro, Steven Spielberg, Coen kardeşler, Michael Moore, Jonathan Demme ve Jim Jarmusch’un da bulunduğu Hollywood’un önemli isimlerinin yanı sıra 50 İranlı yönetmen ve oyuncunun bulunduğu bir grup, hükümete dilekçe verdi. Dilekçenin son cümlesi ise şöyleydi: “Tüm sanatçılar gibi; İranlı sanatçılar da sansürlenmek, engellenmek, tutuklanmak yerine, kutlanmalıdır…”
Ailesinin tehdit edildiği gerekçesiyle, 18 Mayıs’ta açlık grevine başlayan Jafar Panahi, 25 mayıs 2010'da kefaletle serbest bırakıldı ve yasaklandı.
Yeni gerçekçilik akımının en iyi örneklerini sunan Panahi, her filminde, çağdaş İran sinemasında “insancıl” temaları yeniden tanımlamaya çalışıyor. Bunun başında da günümüz İran’ındaki vicdanı hür insanın gördüğü muameleyi fazlasıyla insana ait bir şekilde, duygusal ama çok içli olmadan, oldukça gerçekçi bir biçimde sunmakta. Kısaca, insan gibi evrensel bir olguyu, şairane ve sanatsal anlatmakta.
Evet, Jafar Panahi’nin suçunun ne olduğunu artık biliyoruz. İran’da, İran’a inat sinema yapmak. Yayınlanacak her şarkı, basılacak her kitap, çekilecek her film özetle bütün kültür, sanat, düşünce yayınlarının sansür mekanizmasına takıldığı İran’da, internet sansürü de dorukta.
Unutmadan; İran’da yasaklar aniden bir gece, bir filmin kaldırılmasıyla başlamış… Kimse ne olduğunu anlamamış…
Tanıdık mı?
Sessiz kalmayın. (GP/HK)
Not: Sanatlar, hürriyet tarafından emzirilince büyürler. Schiller