Ev arkadaşım Pıtır hasta. O kadar can sıkıcı bir durum ki bu... Pıtır 9,5 senedir evladım, hayat arkadaşım, kardeşim… Şimdi onu daha da sevmek ve iyileşmesini ummak dışında elimden başka bir şey gelmiyor. Çare olamamak zor. Bir hayvanla ev arkadaşlığı yapanlar, bunun ne kadar hayatın ve insanın içinin hikayesini etkileyecek bir durum olduğunu anlar, eminim. Bu hafta aslında içinden hayvan geçen filmler yazasım vardı ama bu memleket maalesef kişinin kendi derdine düşmesine dahi izin vermiyor.
Az önce medyaya şöyle bir haber düştü; TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu tarafından başlatılan ve ikincisi yapılan "Meclis Sohbetleri" programında, kadın tiyatro sanatçıları sahneye çıkarılmadı. Bu emri verenin, kesin olmamakla birlikte, Meclis Başkanı İsmail Kahraman olduğu belirtildi. Devlet Tiyatrosu sözleşmeli sanatçıları tarafından sahnelenmesi gereken 18 Mart Çanakkale Anması performansının kadın oyuncularına, oyuna 1 saat kala sahneye çıkamayacakları söylenmiş ve kadın oyuncular üzülerek ve bence daha da haksızlığa uğrayıp, üç gün boyunca provasına emeklerini verdikleri sanat yapma hakları ellerinden alındığı için, çok üzülmüşler. Sadece erkek oyuncularla devam edilmiş ancak “beylerin” bunu kabul edip sahneye çıkmalarını ise benim aklım almıyor. Bu memleketin en büyük sorunu kolektif hareket edememek sanırım.
Bir tiyatro sanatçısı ve kadın olarak mevzu beni fazlasıyla öfkelendirdi ve daha da endişendirdi - endişeli azınlık olmaktan nefret ederim. Gün bize ne getirecek bilmiyorum ama biz buradayız, hayattayız, sahnedeyiz, fabrikadayız, holding başındayız, her mesleğin içindeyiz, direnişteyiz; sizi bilemem...
Mevzu bahis "kadın" olunca, son aylarda izlediğim tek Türkiye televizyonları dizisi "Kadın" hakkında bir iki şey söylemek istiyorum. Yapımcılığını Med ve Mf Yapım'ın üstlendiği, yönetmen koltuğunda Merve Girgin Aytekin'in oturduğu işin senaryosu ise Hande Altaylı'ya ait.
Kadın, Güney Kore’den bir uyarlama. Eşinin vefat ettiğini sanan, bedenen hasta, ruhu herkesten sağlam ve sağlıklı olan Bahar'ın (Özge Özpirinçci) iki çocuğuyla, yaşama tutunup, karakterine ters gelen her şeye direnmesinin hikayesini anlatan dizinin öne çıkan bir diğer ismi ise Arif karakterini oynayan Feyyaz Duman. Kendisini "Annem'in Şarkısı" filminin Ali'si olarak hatırlayabilirsiniz. Erol Mintaş'ın yönettiği bu filmle, Altın Portakal'da En İyi Erkek Ödülü'nü alan Duman, dizide oldukça gerçekçi yan mahalle delikanlısı naifliğini muazzamlığıyla gözler önüne seriyor. Özge Özpirinçci'nin oyunculuğu hakkında söyleyecek tek kelimem var; şahane. Dizinin anneannesi Bennu Yıldırımlar, yıllardır ortaya koyduğu ince oyunculuğunu yine gözümüze sokuyor, iyi ki...
Ece Özdikici'nin dik ve gerçekçi karakteri "Doktor Jale" adaletin temsili gibi. Terzi Enver Dede (Şerif Erol), iyiliğin timsali. Canım arkadaşım Müfit Aytekin'in ekibinin koçluğunu yaptığı dizinin çocukları Nisan (Kübra Süzgün) ve Doruk (Ali Sami Sefil), dizinin ve bilfiil hayatın en gerçek hali; insanı büyülüyorlar. Bu memlekette çizilen "kötü kadın", "pavyoncu" klişesini, karaktere fazlasıyla yön katarak, abartıdan uzak oyunculuğuyla gönlümü kazanan Gökçe Eyüboğlu'nun Ceyda'sı ise hep izlemek istediğim biri. Hikaye ve oyunculuk dışında beni bu diziye bağlayan en önemli unsurlardan biri; korkmadan her şeyi dile getirmesi, kendi olasılıkları içindeki bir anlamda devrimci duruşu. Malum, bu devirde zor. İşten atılan Bahar'ın, "Ben işçiyim, benim sosyal haklarım var, beni öyle istediğiniz gibi işten çıkaramazsınız" diyerek iş sahibinden hakkını sorması, Ceyda'nın "ikinci kadın" olmayı kabul etmeyip her şeyden sıyrılmaya çalışıp, kendi emeğiyle ortaya çıkmaya çalışması sadece bir kaçı...
Türkiye dizilerinde sıkılıkla karşılaştığımız herkesin fazlasıyla güzel görünmeye çalışması sürreelliği, bu dizide tamamen arka plana atılmış durumda. Dizide sunulan hayat tarzının getirdiği koşullarla devam ediyor her şey. Umarım hakettiği başarıyı, uzunca süre ekranlarda kalarak devam ettirir...
Elim değmişken, güçlü kadınlarla ilgili bir kaç film önermek isterim;
1- The Blind Side (2009) : Michael Oher isimli genç adamın hayatını konu eden film gerçek bir yaşama dayanıyor. Yönetmenliğini John Lee Hancockun üstlendiği filmin başrollerinde Quinton Aaron, Sandra Bullock ve Tim McGraw var. Sandra Bullock'a En İyi Yardımcı Kadın Oscar'ını kazandıran film, biyolojik annesi olmadığı halde ailesine aldığı genç bir adamın her zaman yanında olup, onu hem spor dünyasında hem de sosyal yaşamında muazzam yetiştiren bir kadını anlatıyor...
2- Dangerous Minds (1995): Coolio'nun l.V.'yle seslendirdiği Stevie Wonder şaheseri "Gangsta's Paradise"la da hatırlayacağınız "Sakıncalı Düşünceler"in başrolünde Michelle Pfeiffer var. Louanne Johnson'ın aynı adlı otobiyogrofik romanından filmleştirilen "Sakıncalı Düşünceler"in yönetmeni ise John N. Smith. Eski bir ordu mensubu olan Louanne isimli güçlü kadının, zorlu öğrencilerle dolu bir sınıfın güvenini kazanarak onları başarıya ulaştırmasını anlatıyor. Filmin en güzel replikleri;
Bay Grandey: Bu, sınıfta şiir okudukları için bir ödül mü yoksa...?
Louanne: Benim sınıfımda şiirin kendi ödüldür.
3- Juno (2007): Yönetmenliğini Jason Reitman'ın üstlendiği filmin başrollerinde ise Ellen Page, Michale Sera, Jennifer Garner ve şahene oyuncu, yazar, yönetmen Jason Batemen var. Henüz lise çağındayken hamile kalan dünya zekisi ve komiği Juno'nun, hayatının henüz en başındayken karşılaştığı ve üstesinden geldiği tüm zorlukları büyük cesaret ve naiflikle izlediğimiz film, Diablo Cody'ye 2008 senesinde En İyi Senaryo Oscar'ını kazandırdı. Juno'yu en anlatan replikler:
Vanessa: Şu an ailen nerede olduğunu merak ediyordur.
Juno: Sanmam. Yani, zaten bu yaşımda hamileyim. Kendimi daha başka hangi saçmalığa bulaştırabilirim ki...
4- Adı Vasfiye (1985): Necati Cumalı'nın farklı kadın öykülerinin özeti olan ve Barış Pirhasan'ın senayorlaştırdığı filmin yönetmeni, efsanevi Atıf Yılmaz. Müjde Ar'ın oyunculuğunun devleştiği eserin genelde erkek bireylerin gözünden anlatılması seyirci tarafından zaman zaman rahatsız edici olsa da, vasfiye'nin güçlü benliği her şeyi geride bırakmakta. Kadınlığını ön planda tutan Vasfiye, namusun nerede aranmayacağının canlı kanıtı.
Afife Jale'den, Safiye Ali'den, Semiha Berksoy'dan, Halide Edip Adıvar'dan, Süreyya Ağaoğlu'ndan, Türkan Saylan'dan şahlandık, dörtnala koşuyoruz, buradayız.
Füruğ Ferruhzad'ın dediği gibi;
"... tüm güçlerin sonu varmaktır, varmak
güneşin aydın kuralına
ve ışığın bilincine dökülmek
doğaldır
yel değirmenlerinin çürüdüğü
niçin duracakmışım?
olgunlaşmamış buğday başaklarını ben
memelerimin altına tutuyorum
ve emziriyorum..."
Çeviri: Haşim Hüsverşahi
Bu yazı, sanat için, kadının ayakta duruşunu, isyanını ilk uzun metrajlı filmi Toz'u kadın yaşamına göre oldukça zorlu toprak olan Afganistan'da çeken ve kadın için daha da zor yeni bir direnişi anlatan 2. filmini yazan arkadaşım Gözde Kural nezdinde tüm direnen, kendini ortaya koyan kadınlar içindir...
Biz her yerdeyiz, alışın! (HK)