Yolculuklar iyidir; insanın kendini bulmasını sağlar, ya da kaybetmesini... Yolculuklar seçimdir; insanın ya varmasını sağlar, ya da uzaklaşmasını hem kendine ve belki de kendinden... Yolculuklar öğretir; gitmemek için aslında hiçbir sebep yoktur ya da kalmak için zaten sebepler yoksundur... Her hâlükârda yolculuklar buldurur, doyurur.
26 Mayıs'ta vizyona yeni bir film girdi, "Toz." İstanbul'dan Afganistan'a uzanan bir yolculuk hikayesi; genç bir kadının geçmişini, geleceğini, özünü bulma hikayesi... Filmin yönetmeni Gözde Kural'la her zaman oturduğumuz bir mekanda, bu sefer bizden hiç bahsetmeden, filmini konuştuk. Biraz daha derin konuştuk. Bu bir film söyleşisi aslında, evet ama senaryosu kendine ait genç bir kadının hayatın neresinde durması gerektiğini bulmaya çalışırken yaptığı kişisel yolculuğunun 33 dakikalık konuşması aslında.
Ortadoğu'da kadın ya da muhalif erkek olmanın zorluğunun dünyada da karşılığı olduğunu söyledi Gözde Kural, çünkü insan denen varlık, karşısındakini bir kalıba oturtmaya, yaftalamaya çok müsait. Aksi bir durumla karşılaştığındaysa, ya reddediyor ya da onunla savaşıyor. Aslında yaşam denen şeyin keskin hatları olmamasına rağmen, içine insan faktörü girdiğinde uçlarından çekiliyor.
Öykü Karayel'in canlandırdığı Azra karakterinin Afganistan'a gitme motivasyonunun asıl ne olduğunu sorduğumda; yolculuğa çıkmaması için aslında hiçbir sebebi olmadığını anlattı. Gitmesine ve özü oralı olmasına rağmen, karakterimiz toplumca kabul görmüyor ve toprak onu zaten atıyor.
Haji Gul Aser'in canlandırdığı Ahmed Khan ise, topluma karşı çıkışıyla, kabul görmeyen diğer bir karakter. Burada demeden geçemeyeceğim, Haji Gul, uzundur izlediğim en güzel oynayan gözlerden biriydi, gözleri oynadı, ben mest oldum. Bizim ülkenin de özellikle son yıllarda geçirdiği değişiklikler sonucunda kendimizi turist gibi hissediyoruz ya bazen, işte bu adam da kendi doğduğu topraklarda artık bir yabancı aslında diyor Kural. Bizim de ağzımızdan aynı dilin kelimeleri çıkıyor ama manaları, gittikleri yerler farklı, artık. İşte Ahmed Khan da bununla yüz yüze. Kimse kendinden olmayanı hoşgörmüyor ve dışarı atıyor.
Temelde yatan, kendinden olmayanı yoketme refleksi, diyor. Farkında olan bizler ise durum daha zor; kaçamıyoruz, kalamıyoruz ve hastalanıyoruz... Gözde Kural'ın bütün hayat sorgusu bu olmuş durumda; insan neden kendinden olmayanı kabul etmez ve yok eder. Şu sıralar ikinci filminin senaryosu üstünde çalışıyor. Yine kadının ön planda olduğu bir hikaye ama bu sefer Azra'nın aksine protogonistimiz, Azra ne yapıyorsa aksini yapacak bir kadın.
Kadın sevilmiyor mu peki orada, dedim... Kadının yeri muallak, dedi. Eşinin, çocuğunun asla okumamış, 2. sınıf vatandaş gibi görülmesini kabul etmeyecek insanlarla da mesaisi olmuş Kural’ın. O adamlar da sevilmiyormuş. Okumuş, zihni açık, bilen ve konuşacak insanlar, özellikle de kadınsa, sevilmiyormuş. Azra gibi... Size de yeni evrilen bir ülkeyi hatırlatıyor olmalı...
Aslında mevzu çok da kadın-erkek değil, insan olabilmek problemi diyor. Ne de güzel diyor, hislere tercüman oluyor. Afganistan'da da burada da "artık her şey mübah" düsturuyla hareket ediyor insanlar, dedi. Ahlakın ve adaletin çöküntüsü her şeye sıçramış durumda ve insanlar bundan gocunmuyor. O yaptı, ben de yaparım’la dünyayı döndürüyorlar...
Filme dönecek olursak; filmde 6 erkek karakterden biri dahi aslında Azra'yı tam olarak kabul etmiş değil. Majid'i soruyorum; minik bir gönül ilişkisi; o da mı, diyorum... Aslında yine o benzerini seçme giriyor işin içine diyor Kural, Azra kendine en çok benzeyeni seçiyor. Afganistan'da karşısına çıkan en temiz şeyi buluyor ve alıyor ama bu tamamen materyalist. Birine ihtiyaç duyuyor ve en olabilecek olanı seçip yanına alıyor. İşi bittiğinde de bırakıyor. Azra'nın kendi dünyasında yaşayan bencil bir karakter olduğunu düşünüyor Kural. Azra o kadar kendiyle ilgili bir karakter ki, kardeşi Emir'in (Beran Soysal) neden şu an olduğu insan olduğunu dahi anlamıyor, bilmiyor çünkü ilgilenmiyor. Azra sürekli içindeki boşluğu doldurmaya çalışıyor ama dolduramıyor. Bugün 2. filmini çeksem Azra'nın diyor, Kural, yine bir arayışta olurdu... Azra'nın çokça sevilmeye ve okşanmaya ihtiyacı var aslında ama etrafı o kadar mekanikleşmiş durumda ki zaten ihtiyacım yok demeye inandırmış kendini. Azra biraz Gözde Kural, biraz ben, biraz sen...
Yazının başından beri yolculuğu dilime pelesenk etmiş şekilde önünüze sürüyorum ya, sinemanın büyülü yolculuğu işte bu. Şimdilerde yeni bir kadın üstünde çalışıyor Gözde Kural. Henüz çok iyi tanımıyor onu. Azra nerede onu da bilmiyor. Üretim sürecinde yeni kadını ararken, evimde ne işin var?! diyecek kadar içinde durumun. Kimsin sen, diyor yenilerine... Bu “kimsin sen” acaba kendine dediğin bir şey olabilir mi, dedim... Bunu yapmamayı "Toz"u yazarken öğrendim, dedi.
Sorularım oyuncu soruları.... Yazdığı karakterlerin evrildiği, beyaz perdeye yansıdığı insanlar olmalarından oldukça memnun. İkimiz de özellikle Haji Gul'un metruk evde duvara yaslandığı ve duvarın çatlağını, yüzünün çizgilerine, gözünün içine kadar oyunculuğuyla aldığı yere hayranız. İzlediğinizde, göreceksiniz...
Sonunda İstanbul'a dönerken rahatladı mı Azra, diyorum...
Acaba İstanbul'a döndü mü, diyor Kural.
Kendinize bir iyilik yapın ve izleyin. Emir'in kaktüsleri bol sulayıp öldürecek sevgisinin içinden çıkamayaşını, Azra'nın bir türlü içini dolduramayışını, Haji Gul'un duvarın çiziklerine geçen hüznünü, Ghulhamali'nin korurken kabul edemeyişlerini izleyin...
Füruğ'un da dediği gibi;
"Yıldızlarla dolu bir yol beni götürdüğün
"Çıkardığın yer yıldızlardan daha yüksek
"Bak..."
Yine uzun yolculuklara çıkmamız dileğiyle... (GP/ÇT)